Komünizmden turizme

GEÇEN Kurban Bayramı'nda Küba'ya çıkarma yapan Türk turist birlikleri arasında ben de vardım. Küba'ya Madrid üzerinden gittik. İspanyol Havayolları, bineceğimiz uçağa fazla bilet kesmiş.

Biz 24 kişilik bir grubuz. Bir kısmımıza biniş kartı verdiler, bir kısmımıza bekleyin dediler. Bizim gibi bir on kişi daha var. Lafı uzatmayalım, neticede ben ve eşim dahil dört kişi ertesi güne kaldık. İspanyol Havayolları bir gün bizi tam pansiyon misafir etti. Ayrıca ‘‘kendimizi iyi hissetmemiz için’’ cebimize 300'er Euro para koydu. Ertesi gün yola çıktık. Bizi götüren uçak dev gibi bir Boeing 747 idi. Koltuk genişlikleri ve sıra aralarıysa Taksim-Sarıyer minibüsünü aratıyordu. Ben kısa boylu olduğuma, yalnız böyle uçaklarda sehayat ederken şükrediyorum. Hiç olmazsa dizlerim, karnıma dayanmıyor. Mutlaka koridor tarafındaki koltuğu istiyorum. Hiç olmazsa, diğer yolcuları rahatsız etmeden helaya gidebiliyor, ara sıra tek bacağımı yandan dışarıya uzatabiliyorum. Neyse, on saatlik bir uçuştan sonra Küba'nın baş şehri Havana'nın, bizdeki şehirlerarası otobüs terminalleri ayarında ‘‘uluslararası havaalanı’’na indik. Otele vardık; rehbere para bozdurayım mı dedim, ‘‘Gerekmez, Amerikan Doları her yerde geçer, paranızın üstünü de size genellikle dolar olarak verirler. Sadece bol miktarda bir dolarlık banknot edinin, bu suretle para üstü beklemek sorunu olmaz’’ dedi. Peki döviz büfesi var mı diye sordum, yokmuş. Herkes dolar alıyor; herşey devlet kontrolünde olduğundan, dolarlar sonunda devlete gidiyor.

* * *

Varıştan birkaç saat sonra yatağa girdim. Aklımda Küba'nın para sistemi, bedenimde uzun yolculuğun verdiği yorgunluk. Gündüzün geceye karışması yüzünden zaman ayarı şaşan boşaltım sistemim yüzünden kabus görüyorum. Rüyamda beni apar topar Küba Merkez Bankası Başkanı yapmışlar, sürekli neticesiz toplantılara girip çıkıyorum, sisteme müdahale etsem elimde kalacak, etmesem saçmalıklar devam edecek, bir sıkıntı ki sormayın. Yataktan kalktım, pencereye gittim. Zaman ve mekan boyutlarında koordinatlarımı saptamaya çalıştım. Anladım ki ben, Küba Merkez Bankası başkanı değilim. Burada sadece bir turistim. Bilincim rahatladı, ama iç sıkıntısından kurtulmak o kadar kolay değil. Neyse uykuya daldım ve sabah bir hayli iyi uyandım.

* * *

Küba, Amerika Birleşik Devletleri'nin arka bahçesinde bulunan 11 milyon nüfuslu yaklaşık 100 bin kilometrekarelik bir ada ülke. Daha doğrusu, bir büyük, binlerce küçük adadan kurulu yarı tropik yeşil, güzel bir diyar. İspanyolca konuşuyorlar. Halkın yüzde yetmişi Latin ve Latin kırması. Yüzde otuzu da Afrika zencisi ve yerli halk meleziymiş. Kadınların en büyük özelliği, haşmetli popoları. Üstelik mini giyiyorlar. Ülke, kırk yıldır Castro adında bir komünist diktatörün yönetiminde. Dağlarda taşlarda da Che Guavera'nın resmi ve ismi. O da devrimbazların ikonu olmuş. Kübayı, araba kiralayıp bir hayli dolaştık. Ülkenin her tarafında fakirlik var. Ancak yürek parçalayan bir durum yok. Halk, kadere boyun eğmiş ve rejime uyum göstermiş. Toprak mümbit olduğundan yiyecek sıkıntısı yok. Hava sürekli 25-35 derece arasında. Isıtma gideri sıfır. Giyim masrafı az. Bir zamanlar Amerika'nın şeker üretim merkezi olan Küba, Amerika ile bozuşunca ekonomisi bozulmuş. Rusya batınca da çökmüş. Şimdi sloganları şu: Ne kapitalizm, ne komünizm; tek yol turizm.

Son Söz : Turist, güven ve rahatlık ister. İmza: Fidel Castro.
Yazarın Tüm Yazıları