Kendine yolculuk

BOSNA'dakiler, Kosova'dakiler gibi Afgan kadınları da resimlerde arşive kalkacak diye korkuyordum. Dün aynı endişeyi paylaşan birçok kadınla bir araya geldim. Sanatçının yeri bambaşka ve ne kadar önemli. Ayla Algan bir tek sözüyle Afgan kadının sorunlarına sahip çıkmanın neden önemli olduğunu anlatıverdi.

'Onlara vereceğimiz destek, aslında bizim kendi içimize bir yolculuktur.'

Dün, bu yolculuğa birlikte çıktık. Marmara Grubu'nun çağrısı üzerine, altı kadın kuruluşunun temsilcileri, ANAP ve DSP milletvekilleri ve çeşitli mesleklerden kadın ve erkekler çok kısa bir zaman içinde toparlandılar. Afganistan'da kurulacak olan yeni yönetimde kadınların 'görülür' biçimde yer alması için, dün dünya çapında yapılan harekete destek verdiler ve bundan sonra izlenecek yol için bir aksiyon planı hazırlama kararı aldılar.

Gönüllü kuruluşların, siyasi mekanizmanın ağırlığına karşın bu denli hızlı hareket etmesinin nedeni kendi içine yolculuk ihtiyacından kaynaklanıyordu.

Türkiye'de en fazla kadınlar, kazanılan hakların hiçbir güvencesi olmadığının bilincindeler. Kafalar değişmedikçe kazanılan haklar da kağıt üzerinde kalır ve hayat, hiçbir şey değişmeden devam edip gider.

Dünkü toplantıda, genç kadın gazeteciler en çok bu soruyu sordular. 'Afganistan'da yeni kurulacak yönetime en az 12 kadının girmesi istenirken, bizim hükümetimizde bir kadın bile olmaması rahatsız etmiyor mu?'

İşte kendine yolculuk.

Demek, Taliban'ın yaptığı gibi Müslümanlığın cinsiyet ayrımcılığında kullanılmasından kurtulmuş olmak, laikliğin nimetlerini yaşıyor olmak yetmiyor.

Siyasette yoksan, kazandığın hiçbir hakkın garantisi de yoktur.

Siyasette yoksan, ekonomik krizler, çatışmalar, savaşlar önce senin kafanda patlar. Bedelleri önce sen ödersin.

Ve ne laiklik umurundadır ne de burkalar.

Aynı Afganistan'da olduğu gibi.

* * *

AFGANİSTAN'da Sovyet işgali öncesi kadın vardı. Parlamento'nun yüzde 15'ini, eğitim kadrolarının yüzde 70'ini, kamu görevlilerinin yüzde 50'sini, doktorların yüzde 40'ını kadınlar oluşturuyordu.

Yani, bazılarının sandığı gibi tecrübesiz ve cahil bir topluluk değil Afgan kadınları.

Soğuk savaş dengelerinin Afganistan üzerinde kırılmasıyla fışkıran mülteci kamplarında yetişen çocukların kurduğu Taliban'ın esiri olmaktan hiçbir şey kurtaramamış onları.

Her yerden dışlanmışlar. Ve hala, bugün, yeni yönetimle ilgili olarak Bonn'da yapılan görüşmelerde bile fazla yer yok onlara. Sadece vitrinde bir ya da iki yer dışında.

Kabil'de, sokağa çıkmaları, gösteri yapmaları yasaklanıyor, evden çıkmalarına hala hoş bakılmıyor.

Demek, demokrasi ve insan haklarıyla ilgili kazanımların hiçbiri kalıcı değil. Bu haklar bir kere kazanıldıktan sonra geri alınamaz ya da kaybedilemez diye bir garanti de yok.

İşte bu yüzden kadınların siyasette, sembolik değil ama etkili biçimde var olmaları, hayatın dengesi ve uyumunun en önemli garantisi. Demokrasi ve insan haklarının temel koşulu.

Afgan kadınları için çıkılan bu yolculuğun yarattığı sinerjiden yararlanalım. Türk kadınının seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 67'inci yıldönümü olan 5 Aralık'ı her yerde eğlencelerle kutlayalım.

Soralım, sorgulayalım.
Yazarın Tüm Yazıları