Kavşak mı? Otopark mı?

Aydın–İzmir otoyolunu, kentin Uşak ve Ankara çıkışına bağlayan çevreyolunun bitiş noktasındayız.

Haberin Devamı

Ortada büyükçe bir göbek, üzerinden geçen üst yolun, sıralı olarak serpiştirilmiş beton ayakları, araçların, gece gündüz vızır vızır dönüp durduğu bildiğiniz bir kavşak; bir dörtyol ağzı...
Göbek oldukça büyük olduğu için, hemen bütün yönlerden gelen araçlar, kavşağın içine gireceklerse eğer, iki şeritli ve kalabalık bir sarmala ayak uydurmak zorundalar. Dönüşü gerçekleştirebilmek için önce aksi yönde epeyce ilerleyip, sonra gideceğiniz tarafa dönüyorsunuz.  Kavşağa herhangi bir yönden yaklaşan ve doğruca karşıya devam edecek olanlar ise geçişlerini ancak sağa doğru küçük bir kalça hareketi ile tamamlayabiliyorlar. Buraya kadar tamam, çünkü kavşak düzenlemesi ve trafiğin doğal akışı böyle.
İzmir’den gelip çevre yoluna dönecekler, bu hafif vücut çalımını kolayca atabiliyorlar. Ankara yolunu diklemesine kesen küçük-tâli yoldan gelenler ise zaten yavaş seyrettikleri için sağa doğru oryantal bir gösteriyle idare edebiliyor durumu. Ama özellikle gece saatlerinde, Ankara yönünden şehre girmekte olan araçların hatırı sayılır bir kısmı, bu kavşaktan öteye geçemiyor. Sabah bir de bakıyorsunuz ki, bir kamyon, bir binek araç, bir hafif ticarî göbeğin ortasına istirahat halinde… Göbeğin içinde bir çift derin tekerlek izi oluştu zaten. Çünkü ortaya dalanlar 10-15 metre sürüklenip öylece durabiliyor. Haftada birkaç araç çıkartıyor oradan çekiciler. Onların ve alt takım ustalarının ekmek yemesine bir diyeceğim yok ama, bir gün bu kavşak, can kayıplarına manşet olmasın isterim.
Sürücülerin, kente ve dolayısıyla bu kavşağa çok hızlı girdikleri ortada. Gece, sinyalizasyon otomatiğe döndüğü için, başta mahmurlaşanlar olmak üzere, yeterince yavaşlamaya gerek duymayanlar, gözlerini kaldırım taşlarına vurdukları anda açıyorlar sanırım. Sürücülerin özensizlikleri kendi bilecekleri iş olmakla beraber, kavşağın (ergonomik) tasarımı da bir gözden geçirilmeli. Uyarı ışıkları, levhalar ve kaplamaya döşenen hız kesici sıralı bantların da yararı olacaktır diye düşünüyorum. Okuduklarınızı, sadece o kavşaktan iki de bir, “vah vah vah” diyerek geçen bir sürücü aklıyla yazıyorum...

Haberin Devamı

Bir de Arif Bey ile gideceğim

Haberin Devamı

Gündemde İZBAN var artık. Biz de iki çift lâf edelim. Ben kendi adıma fazlasıyla memnunum. Çok sık da kullanıyorum. Bornova-Havaalanı yolunu (aktarmayla da olsa) kolay etti benim için; sağolsunlar. Ancak Hareket saatlerini gösteren bir tarife hazırlamışlar ki, içinden çıkmak mümkün değil. Alsancak Garı’ndaki güvenlik görevlisi kızımıza sorduk: “Anlamayacak bir şey yok dedi; orada yazan ilk hareket saatine 15 dakika ekleyeceksiniz” Bu kadarcık işi becerememek çok ağırıma gitti. Birkaç deneme yaptım; sonuç yine başarısız. Meseleyi benim IQ seviyemle ilişkilendirmekten başka çare kalmamıştı ki, yanımdaki Ümit Bey de işin içinden çıkmayınca biraz olsun rahatladım. Bir dahaki sefere Arif Bey’i de yanımıza alıp, öyle gideceğiz Belki, “ârife tarif gerekmez”; ne bileyim? Ama bir faydası var bu tarifenin; çözmeye uğraşırken yolun nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Her işe iyi tarafından bakmak lâzım; tamam da, şunun bir kolayı yok mudur dostlar? Vallahi sevaba girersiniz.

Haberin Devamı

Tutuklamalara farklı bir yorum

Ustamız olan bir gazeteci dostun, suratından düşen bin parçaydı “Hayırdır” dedim, “neden böyle canınız sıkkın ?” “Şu hale baksana” dedi, “bütün gazeteciler tutuklanıyor birer ikişer” “Yaa” dedim, “çok can sıkıcı hakikaten” “Hayır” dedi, “anlamadın. Vatansever, dürüst, demokrat, temiz aile çocuğu ne kadar adam varsa hepsini alıyorlar içeriye. Bizde tık yok” “Elimizden bir şey gelmiyor” diye devam edecek oldum, kesti sözümü: “Demem o ki, dışarıda kaldığımıza göre, biz bu memleket için hiç hayırlı bir iş yapmamışız bugüne kadar; o ağırıma gidiyor” Cevap veremedim.

Cenazede ceset, düğünde damat

“Bazı” siyasîlerimize bakıyorum da, hayranlıktan ağzım bir karış açık kalıyor. Hangi taşı kaldırsan altından çıkıyorlar Anayasa Hukuku desen dipnot yazarları kadar “malûmatfurûş” olabiliyor, gündeme grip aşısı düşerse meselâ, “tabâbet erbâbı” ustalığında bir duruş sergileyebiliyorlar. Uzatmayalım, şimdi de (zaten sabıkalı olduğumuz) nükleer enerji ve radyasyon hakkında “hesap vermez tek seçici” kostümüyle sahnedeler. Bir tek bilmedikleri (sanılanın aksine) “5 vakit namaz bahisleri” zannederim; çünkü bu konular ulemâya sorup öğreniliyor. Uzmanlaşmayı, tez-antitez-sentez düzlemini filân kimsenin umursadığı yok. Ayrıca bu “tebligat üslûbu”nun, “haddeden geçmiş bir nezaket” yerine, “haddini bildiren bir rekâket” ile pazarlanmasını da artık yadırgamıyorum. Yapılması gereken, vaziyetin adını koymaktır sadece. Bu hastalık, “Roosveelt Sendromu” diye de bilinir: “Cenazede ceset, düğünde damat” olmak iddiasıdır. Danışmak suretiyle tavır geliştirmeyi, “İkincilik ve ayıp” bellemişler için “cuk” oturur. Bunlar, tuvaletlerde de, mutlaka “birinci pisuvar”a yaklaşıyordur...

Yazarın Tüm Yazıları