Kader diyemezsin sen kendin ettin!

Haberin Devamı

BAŞKA hiç bir şeyi merak etmiyorum hayatta şu kaderi merak ettiğim kadar. Neye göre ve kime göre veriliyor karar? Nasıl bu kadar teğet geçebiliyoruz birbirimize ve nerede, nasıl kesişiyor yollarımız böyle şak diye?
Ne yapsan olmuyor da ne yapmasan oluyor. Tam delirmelik. Sevdiceğinden ayrılıyorsun elin böğründe, “hayırlısı olmuş” diyor bilirkişiler. O hayırlısını görene kadar yıl geçiyor bazen. Gidip başkasıyla evleniyorsun. Bilir kişiler yine devrede. Bak hayırlısı böyleymiş işte diye çıkıyor kanun hükmünde kararname. İki yıl geçmeden kavga-dövüş boşanıyorsun; yedi bilenlerden çıt yok!
Yer yüzünde karşılaşma ihtimalinin sıfır olduğu bir insanla, Zimbabve uçağında tanışıyorsun da aynı şehirde yan mahallelerde yaşadığın, belki de hayatının kadını/erkeği olacak insanla, 72 yaşında, hastanenin dahiliye servisinde burun buruna geliyorsun. O çişini tutamazken, sen diz protezi taktırmak için hastaneye yatmışken. Bu mu ulen kader?
Ev alırken kader, işe girerken kader. Kader oğlu kader. Misal, iş görüşmesine gidiyorsun, bütün şartların tamam. Üniversiteler bitirilmiş, eğitimler, iş tecrübesi gırla. Son mülakat da atlatılıyor. Anan baban sevinç içinde konu-komşuya duyuruyor. Pat bir haber. Bilmem ne müdürünün, bilmem ne yeğeni alınmış o pozisyona. Torpilin adı da mı kader?
Misal, gencecik kızı evlendiriyorlar 60 yaşında adamla. Tecavüz, dayak, taciz, eziyet... Bini bin para. Anası diyor, kader. Babası diyor, evine geri nah döner. Kız bıçak kemiğe dayanıp bıçaklıyor amcayı. Mahpusluk; kader.
Okuduğun kitabı seçmene bile kader diyen var, sen ne diyorsun?
“Ah bak o kitabı seçtiysen raftan bunun bile bir sebebi var şekerim.” “E ama bir şey olmadı ya, ben o kitabı okuduktan sonra. Yine parasız, yine aşksızım.” Olsun, o da kader.
Dünyanın içine ettik binlere yıldır. Ozon tabakası delik deşik. Kuzey kutbu eriyor. Dünyanın ekseni kayıyor. Umurumuzda değil. Hava sıcaklıkları şimdiden mevsimin 10 derece üzerine çıktı bile. Yanıyoruz, kavruluyoruz. Kader.
Herkes şakır şakır birbirini aldatıyor. Kadınların gözü birbirinin sevgilisinde, kocasında. Boynuzlama en sükseli davranış biçimi olmuş. En yüksek boşanma
oranı, İzmir’de. Kader, iyi de bu nasıl kader?
Diş hekimi olmak isterken felsefe öğretmeni oluyorsun bu şahane eğitim sistemiyle; eğitim sistemi değil, kader, kahpe kader.
Diş hekimi olup reklamcı olanlar var bir de. Onlarınkisi kaymaklı kader.
Sonuç olarak şu karar vardım, ey kendi kadrini kıymetini bilmez okur. Herkes kendi kaderini kendisi çiziyor bir yerde. Hiç kafaları bulandırmaya gerek yok. Sen yaptığının en iyisini yap, doğru insan ol da o zaman gerisini Allah’a bırak. Ne ederinden fazlasını iste, ne de değerinden fazla ver. Galiba; her kader, ederi kadar.
Tabii, babasının, amcasının zoru ile zorla satılan kızları, dini kirli emellerine alet edenleri, kirli ilişkileri ile hepimizi kirletenleri Allah’ın adaleti ile baş başa bırakarak.

Haberin Devamı

 

Haberin Devamı

Asi Kuş’u gördüğünüz yerde yakalayın

Kader diyemezsin sen kendin ettin
Geçtiğimiz hafta Konak AKM’de nefis bir oyun izledim. Ali Poyrazoğlu’nun tek kişilik gösterisi ASİ KUŞ. Sahnelendiği dönemde devrim yaratan Georges Bizet’nin Carmen Operası’ndan yola çıkarak, kendi devrimini yaratmayı irdelemiş Poyrazoğlu. Asi Kuş olmayı. Kendi kaderini çizmeyi. Dünyaya karşı gelmeyi. Bildiğinden şaşmamayı. Rüzgar ekip fırtına biçmeyi. Gülmek için değil, düşünmek için, düşündürtmek için sahnelenmiş bu oyun umarım ki, bir daha uçar İzmir semalarında. Ya da nerede, hangi şehirde rastlarsanız, bir bilet alıp gidin bu oyuna. Usta bir tiyatrocunun günümüz koyun profiline nasıl da dimdik karşı durduğunu görün.

Yazarın Tüm Yazıları