İşte o afiş

 A Milli Uzay Filmi yola çıkıyor

Sinema sektörümüz artık Avrupa ve Amerika standartlarında çalışıyor.

Türkiye’nin ilk film marketinin Antalya’da açılıyor olması, yapımcıların filmlerini aylar öncesinden sadece Türk medyasına değil, yurtdışına da tanıtmalarına imkan sağlayacak.

Bu fırsatı en iyi değerlendirenlerden biri de A Milli Uzay Filmi olarak lanse edilen Dünyayı Kurtaran Adam’ın Oğlu (D.K.A.O.).

Cüneyt Arkın ve Mehmet Ali Erbil’i baba oğul olarak izleyeceğimiz D.K.A.O, vizyona girmesine daha dört ay varken Antalya’da gösterilecek.

15 Aralık’ta vizyona girecek olan filmin teaser gösterimi ve Cüneyt Arkın ile Mehmet Ali Erbil’in de katılacağı basın toplantısı bu hafta sonu, Avrasya Film Market kapsamında Hillside Su’da yapılıyor.

Avrasya Film Market’te Avrupa, Asya, Amerika ve Uzak Doğu film pazarlarının temsilcileri toplanıyor.

MGM, Buena Vista, Sony gibi firmaları, yapımcıları, yatırımcıları ve proje sahiplerini bir arada bulmuşken film tanıtımı yapmak tabii ki çok mantıklı.

AFİŞE DİKKAT

D.K.A.O. filminin yapımcıları Şenol Zencir, Cengiz Çağatay ve Kemal Kaplanoğlu, Antalya’daki tanıtımın öneminin farkındalar.

Kartal Tibet, D.K.A.O. için 1550 plan çekmiş. 1356 planda ise animasyon kullanılmış.

Basın toplantısında, ekibin süpervizörü Volkan Öztürk, animasyonlarla ilgili bilgi de verecek, hangi aşamalardan geçildiğini resimlerle anlatacak.

Müziklerini Garo Mafyan’ın yaptığı filmin teaser afişini ise ilk kez burada yayınlıyoruz.

Birbirini kovalayan uzay gemileri, filmde bol aksiyon sahnesi olacağını işaret ediyormuş.

Filmin salt komedi olmayacağını, baba oğul arasıdaki duygusal ilişkiye de yer vereceğini, Cüneyt Arkın ve Mehmet Ali Erbil’in ciddi pozlarıyla vermek istemişler.

Altta görülen görkemli uzay şehrinin adı ise Lunatica’ymış.

Antalya öncesinde, D.K.A.O. ile ilgili bilgiler şimdilik bu kadar.

Bu film nasıl kokar acaba?

Bazen okuyacağım kitapları çevrilmekte olan filmlere göre seçiyorum.

Sinemaya uyarlanacağını duyduğum bir romanı, zamanında atlamışsam, hemen alıp, açığımı kapatmaya çalışıyorum.

Elimde eski kitapları görenler, "daha sen oralarda mısın" gibisinden küçümser bakışlar atıyorlar tabii.

Ama olsun. Geç, hiçten iyidir.

Etrafa buram buram naftalin kokuları yaymama neden olan son kitap, Patrick Süskind’in, bu yıl beyazperdeye aktarılan Koku (Das Parfum) adlı romanı.

Kendi kokusu olmayan, ama kokuları çok iyi tanıyan bir adamla birlikte okuyucuyu kokular dünyasına götüren romanı okumaya başladığımdan beri koku alma duyum gelişti sanki. Üç maymunu oynayıp, dünyayı koklayarak algılamaya başlayacağım günler yakındır herhalde!

Kokuları tasvir eden bu şahane romanın beyazperde uyarlaması konusunda ise tereddütlerim var.

Tamam filmin afişi muhteşem olmuş (http://www.parfum.film.de adresine bir bakın bence).

Ama süper tasvirlerle insanın burnuna kokular getiren Koku’nun beyazperde uyarlaması koku alma duyumuza hitap edemeyecek, kitap gibi kokmayacak gibi geliyor bana.

Umarım yanılıyorumdur.

Karınca kadar olabilmek

Karınca yuvalarını bozan, yuvanın deliğini toprak ya da suyla dolduran, dışarıda kalanları da ezen çocukların anne-babalarına sesleniyorum.

Şu sıralar vizyonda çocuğunuzu iyileştirebilecek bir animasyon var: Bitirim Karınca.

Film, bu özel hayvanların yaşamları hakkında çok şey öğretiyor.

Filmin şirketi Warner Bros.’tan gelen ön bilgiler ise şöyle:

Karıncalar 100 milyon yıldan uzun süredir dünyada yaşıyorlar. Yaşayan tüm karıncaların ağırlığı, yaşayan tüm insanların ağırlığından daha fazla.

Kendi vücut ağırlıklarının 20 katını kaldırabilen karıncalar sıcağa bayılıyor. Yazın çoğalmalarına şaşmamak gerek.

Tüm böcekler arasında en büyük beyin onlarda var.

Bu akıllı hayvanların ortalama ömrü (kraliçe karınca hariç) ise 45-60 gün.

Bu kısa ömürlerinde onlara iyi davranmak lazım. Çünkü onlar sadece kendileri için değil, arkadaşları için de yaşayan canlılar.

Karınlarında bulunan iki midenin birinde kendi yiyeceklerini saklıyor, diğeriyse diğerleriyle paylaşacağı yiyeceği depoluyorlar.

Daha öteye gitmeye gerek var mı?

Karınca kadar olsak yeter!

Bollywood’a bir, iki

Bollywood’da yapımcı olmaya karar veren, ’Siyah Giyen Adamlar’ (Men in Black) filmlerinin ünlü oyuncusu Will Smith, Bollywood’un farkını net bir cümleyle şöyle ifade etmiş: "Bir şeyi 10 milyon kişiye satabilecekken neden 10 kişiye satayım ki?"

Ardından tereddüt bile etmeden Bollywood’a adımını atmış ünlü oyuncu.

Şimdi iki Hint filminin yapımcılığını üstlenecek.

Ve dediği gibi milyonlara oynayacak.

Türkiye’de kimse sinemaya gitmiyor diyen, az kişiye ulaşıyor olmaktan yakınanlar da yakında Bollywood’a iş yapmaya başlarlarsa şaşmayalım.