İÇİNİZDEKİ KARGAŞALARIN YANKISI KAÇ ŞİDDETİNDE?

Sizde de olmuştur. Birkaç ya da en azından bir iki kez… Önce bir uğultu, sonra yankılanma, gidip gelen sesler, suretler… Sonra da bir boşluk…

Haberin Devamı

Ne yapacağını, nerde olduğunu, elini kolunu nereye koyacağını bilememe halleri.

 

Olanları anlamak ister ama anlayamazsınız.

 

Anlatmak ister ama anlatamazsınız.

 

Çaresizlik hissinden başka ve çok kötü bir şey bu.

 

Çünkü görünen – görünmeyen her şey, dünya, evren ve zaman bile durmuştur, bu tarifsiz ruh halinizle savaş verirken.

 

Dönen, içinizde bulunduğunuz durumun şokuyla yalpalayan başınızdır.

 

Kalbiniz, ruhunuz, alt üstolan bilinç altınızdır.

 

Haberin Devamı

Hapsedilmiş ya da hapsolmuşsunuzdur içinizdeki kafese.

 

Uyumak istediğiniz olmuştur ama uykunuzda ölmeden!

 

Beklersiniz beklersiniz, beklersiniz ama ne arayan olur ne gelen…

 

Sevgidir, aşktır, özlemdir, içinizi burkan.

 

Gönül - hayat kırgınlıkları ve umut kırıntılarıdır, bilinçaltınızda bastırılan.

 

O kadar bastırılmıştır ki, bir an gelir ışıkları yakmak, muslukları açmak korkutur sizi.

 

Çünkü bunlar su yüzüne çıkınca çırılçıplak kalacağınızı, acizliğinizin ortaya çıkacağınızı sanırsınız.

 

Oysa en doğal ve en insani hakkınızdır bunları açığa vurmak.

 

Kendi içinizdekilerle, duygularınızla, umutlarınızla, düşlerinizle yaşamanız.

 

Aşksa aşk, öfkeyse öfke, özlemse özlem, nefretse nefret…

 

Yoksa sizi hayatınızın bir döneminde ‘şiddet’iyle öyle bir sarsar ki…

 

Haberin Devamı

Günümüzde tüm şiddetiyle sarstığı toplumda kadınların yaşadığı şiddet sadece fiziksel değil malumunuz.

 

Fiziksel, psikolojik, sosyolojik…

 

İşte tüm bunları yaşayan beş kadının kendi içinde kaybolduğu çıkmaz sokaklardaki attığı çığlıklarını, sanatsal bir incelikle haykırıyor ‘Kargaşa’ adlı tiyatro oyunu.

 

Sahnenin arka duvarındaki kafes içinde bulunduğumuz çaresizlikleri, geri plandaki duman aklımızdaki sis perdelerini, ışık oyunu ise umutlarımızı yansıtır durumda.

 

Sırtı yüksek çerçeveli sandalyelerin arkasından bakan oyuncuların kendi içinden dünyaya bakışını, izleyen bizler de onlara dışarıdan bakan seyirciler olarak hayatın kadınlara nasıl işlediğini görüyoruz.

 

Haberin Devamı

Görmekle kalmıyoruz, içimiz parçalanıyor, yüreğimiz acıyor.

 

Çünkü bunlar hâlâ yaşanıyor.

 

Köyden kaçan bir kızın ölüm korkusu…

 

Küçükken tecavüze uğramış bir kızın hikayesi…

 

Çocukluğunda yaşadığı platonik aşkın acısını hâlâ yaşayan bir kadın…

 

Tutsaklığını dans ederek arayan bir beden…

 

Aşkı arayan kadınlar…

 

Bir evde yaşayan dört kadın ve ev sahibi…

 

Tekerlekli sandalyedeki ev sahibi kadının sakatlığı değil gözle görülen. Burada sakatlık, ezilmiş ruh ve bedeni de simgeliyor.

 

Beş kadının iç içe geçmiş hikayelerini monologlar halinde izlerken gözyaşınız yağmur oluyor yanaklarınızda.

 

Ki oyunun sonunda sahnede birebir yağan yağmur, kadınların yaşadıklarını yıkayıp silse keşke ama…

 

Haberin Devamı

Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği ‘Kargaşa’da; Romeo ve Jüliet’in Jüliet’i, ‘Tehlikeli İlişkiler’in Cecile’i olarak adından başarıyla söz ettiren Ece Özdikici, Vişne Bahçesi ve Bekleme Odası oyunlarındaki rolleriyle Zeynep Özyağcılar, Nergis Çorakçı, ‘Tehlikeli İlişkiler’deki rolüyle İrem Arslan Aydın ve oyunculuğunun yanı sıra oyunu Türkçe’ye çeviren Ezgi Sümer Yolcu, kadınların yaşadıkları her türlü şiddeti bize hissettiriyorlar.

 

Erkeksiz oyunda onlarca erkek var. Baba, abi, dayı, amca, sevgili... Kimi aşk kimi sevgi kimi nefret olarak…

 

Oyunun yazarı ve yönetmeni; 1970 doğumlu yazar, Şam Devlet Konservatuvarı Tiyatro-Oyunculuk Bölümü’nü bitiren, halen aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalışan Abdul Mounem Amayri.

 

Haberin Devamı

2001 yılında Yankı isimli oyunu ile hem Kartaj hem Tahran Festivali’nde “En iyi Oyun” ödülü, ‘Kargaşa’ ile 2005 yılında Kahire Festivali’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Oyun Ödülü’nü kazanan, Yankı oyunu ile 2001 yılında kazandığı “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü de olan Amayri’nın yazıp yönettiği oyunlar; Yankı(2001), Kargaşa(2005), Taktik(2008), Ölümüne Sahne Tasarımı(2009), Silikon(2010).

 

Işık, dans, darbuka ve Can Atilla’nın imzasını taşıyan müzikleri; oyunculara kah teselli, kah çığlık kah baskı notaları olarak…

 

Ya sizin?

 

Duygularınızın, aşkınızın, özlemlerinizin, nefretinizin, çaresizliğinizin, acılarınızın, mutsuzluklarınızın, gözyaşlarınızın, umutsuzluklarınızın, bocalamalarınızın sarsıntısı kaç şiddetinde gösteriyor kendini kalbinizde ve ruhunuzda?

 

Tüm bunlar hangi şiddette sarsıp çarpıyor karşınızdaki erkeği?

 

Ve hayatınızda nasıl yankılanıyor içinizdeki bu kargaşalar?

Yazarın Tüm Yazıları