Hırçın Başbakan form kazanıyor

BAŞBAKAN "mutabakat" aradıkça form kaybediyor. Hırçınlaştıkça form kazanıyor. Neden? Çünkü Başbakan ve temsil ettiği görüş, laik rejime vura vura geldi. Ekonomik, siyasi, sosyal ve dini açıdan sistemin kendilerini silindir gibi ezdiğini düşünenleri çevresinde topladı.

Sistem karşıtlığı, AKP zihniyetinin beslendiği ana damar. Sistemle "mutabakat" AKP’ye oy kaybettiriyor! Başbakan Tayyip Erdoğan da bu gerçeğin farkına varmış olacak ki nisan ayında o da, AKP de hırçınlaştı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in irtica uyarısına sert tepkiler. Meclis Başkanı Arınç’ın "laikliği tartışmaya açalım" diyen konuşması. Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracıyla verilen "bir askeri bile yargılayamıyoruz" mesajları. Eşi türbanlı Merkez Bankası Başkanı atamasında ısrar. AB’den kopup, İslam ülkelerine sıklaşan ziyaretler...

TNS Piar’ın, her ay 18 yaş üstü, Türkiye kır-kent temsili 2000 kişiyle yaptığı "Liderlerin Form Grafiği" araştırmasının sonuçları geldi. Erdoğan ektiğini biçmiş. Son üç ayda iyice düşen formunu 9.7 puan rekor artışla süper toparlamış. Hatta neredeyse Mayıs 2005’teki 47.9 formuna ulaşmış. İlginçtir, gazeteleri taradım, o dönemlerde de Arınç, "zinde laik güçlere" ağır bir çıkış yapmış!

Erdoğan bu formda giderse AKP yüzde 28-30 arasında bir oy alır; ama bir üçüncü partiyi de Meclis’e sokar. O halde AKP’nin hem tek başına iktidarı hem de Cumhurbaşkanlığı’nı ele geçirmesi için Erdoğan’ın hırçınlaşması şart!

Gelecek aylarda laik cumhuriyete meydan okuyan daha hırçın bir Erdoğan’a hazır olun.

DYP, CHP, ANAP, MHP liderleri az aşağı, az yukarı yüzde 10 form seviyesinde bekleşiyor. Sistemden yana olsalar işe yaramıyor. Sistem karşıtı olsalar, en hırçını iktidarda. İşleri zor ama imkánsız değil. Doğru strateji her şeyin başı.

Lider olmak zor zanaat

ŞİMDİ biraz hayal edelim. Başbakan Erdoğan, Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ediyor. Tam ziyaretçi defterini imzalayacak, gözüne sayfaya yapıştırılmış bir karikatür ilişiyor. Karikatürde kendini yumağa dolanmış bir kedi olarak görünce, çok sinirleniyor ve karikatürü defterden koparıyor.

Arkaya dönüp konsolosluk görevlilerini "Böyle saçmalıklara izin veriyorsunuz" deyip fırçalıyor.

Gerçek olayda defterden koparılan Musa Kart’ın karikatürü değil. AKP’yi, irticaya prim verdiğini düşündüğü için Ata’ya şikáyet eden bir vatandaşın sözcükleri.

Vatandaşın deftere yazdıkları hakaret içerse bile Erdoğan’ın "Partime ve bana hareket ediliyor" deyip bir vatandaşın iletişim özgürlüğünü elinden almaya hakkı var mı?

O ziyaretçi defteri, bu ülkeyi kuran kişinin huzurunda insanlar kendilerini ifade etsinler diye açılan bir iletişim kanalı.

Yıllardır da bu kanal "serbest kürsü" niteliği taşımış. Şimdi kalkmış Tayyip Erdoğan, hükümet olarak kontrol edebildiği bir mekánda kafasına göre iletişim özgürlüğünün sınırını çiziyor.

Erdoğan, Musa Kart’ın karikatürünü gazeteden yırtabildi mi? Dönüp İlhan Selçuk’u "Böyle saçmalıklara niye izin veriyorsunuz?" diye fırçalayabildi mi?

Benim bu yazımı gelip sayfadan yırtabilir mi? Gelip Ertuğrul Özkök’e, "Niye bu saçmalıklara izin veriyorsunuz?" dese sizce ne yanıt alır?

Bu olaydan sonra niye TRT’ye, RTÜK’e ve basın özgürlüğünü düzenleyen kurumlara iktidarların karışmaması gerektiğini anladınız mı?

Diyeceksiniz ki "iletişim özgürlüğü", hakaret etme özgürlüğü müdür? Değildir. Ama bir konuşmanın hakaret içerip içermediğini saptayıp, ceza vermek de Başbakan’ın işi değildir.

Erdoğan, Musa Kart’ın karikatürü "hakaret içeriyor" deyip mahkemeye gitti. Mahkeme, "liderler hoşgörülü olmalı" deyip Erdoğan’ı haksız buldu.

Ziyaretçi defterinde hakaret saptadıysa Erdoğan’dan beklenen yine mahkemeye gitmesiydi. Çağdaş bir liderden vermesi beklenen "özgürlük" dersi buydu. (*)

Erdoğan bir kez daha bu ülkede nasıl bir baskıcı rejim istediğinin ipucunu verdi.

Gösterdiği tepkinin kökü Ahmedinecad’ın "Bodrum" tepkisinin köküyle aynı. Aynı tepki, kökü belediyeye ait mekánlara içki yasağı koydurmadı mı?

Oysa Türkiye’nin Başbakan’ı böyle sembolik bir iletişim kanalında, "Atatürk eleştirilse bile, ona hakaret edilse bile kimse müdahale edemez" düşüncesini savunmalı.

Atatürk yaşasaydı, böyle istemez miydi? Tahmin etmek zor değil; çünkü o gerçek bir liderdi, hálá da gelmiş geçmiş en çağdaş lider.

(*) Sakın karikatür olayında Başbakan’ın mahkemeye gidip çağdaşlaştığını düşündüğümü sanmayın! O durumda beklenen gülüp geçmesiydi!

Pepsi’nin kendi star olmalı

COCA-COLA, Pepsi ve Cola-Turka arasındaki amansız yarış sürüyor. Bu kategoride tartışmasız Coca-Cola’nın pazar hákimiyeti var.

Haber vereyim, son üç aydır Pepsi, Cola-Turka’yı hafiften yerinden edip ikinciliği tekrar geri aldı. Tam pazar payı sonuçlarını kestirmek zor ama. Şöyle söyleyeyim: Coca-Cola yüzde 70’li rakamlara yakın. Pepsi ve Cola-Turka ise yüzde 10’lu rakamlarda...

Pepsi, Cola-Turka ile arayı açmak ve Coca-Cola’ya yaklaşmak için yine futbol damarlı global çizgili ünlü stratejisini deniyor.

Anımsarsanız, Pepsi, Yılmaz Erdoğan gibi bir kozu da global "yamalı" filmlerle harcamıştı. Bu kez de Şansal Büyüka ile Erman Toroğlu harcanacak gibi görünüyor.

Toroğlu-Büyüka ikilisine medya ilgisi fazla. Bu artı puan. Ama reklam uygulamaları çok zayıf. Beğenilme seviyeleri düşük. Toroğlu, Claudia Schiffer’lı ve Henry’li filmde "yama" gibi duruyor. Üstelik bu kadar çok ünlünün olduğu filmde Pepsi Gold’un goldluğu mu kalır?

Pepsi’nin uygulamaları kötü de, stratejisi doğru mu? Futbola yatırım yapması dışında, doğru olan bir şey göremiyorum. Pepsi daha fazla pazar payı istiyorsa Pepsi’nin star olduğu büyük fikirler bulmalı.

Gençliğin durumu

GENÇLİĞİN kültür seviyesi hakkında bilgi sahibi olmanız için, geçen hafta başımıza gelen bir olayı açıklayacağım. 15-21 yaş grubunun medya tüketim alışkanlıklarını belirlemek için bir fokus grup araştırması yapıyoruz. İlk grupta 15-17 yaşında kızlar var. Geldiler, yerlerine oturdular. Araştırma başladı.

İçlerinden biri çok aktif, sürekli "kültürel tüketimlerinden" söz ediyor. Klasik müzik sevdiğini, konserlere gittiğini, bale izlediğini falan söylüyor.

Konu bir süre sonra "ne tür haberler istersinize" geliyor. Konuşurken konuşurken, bizim kültür canavarı son vuruşu yapıyor: "Mozart yeni albüm çıkarsa ondan haberim olmasını isterim tabii."

Hepimiz yerlerdeyiz. Nasıl ama? İyi yoldayız değil mi?

Çekirgelik

Sansür, bir topumun kendine güvenmediğinin kanıtıdır.

(P. Stewart)
Yazarın Tüm Yazıları