Heykeli taşlamak

RODIN'e sormuşlar:

Haberin Devamı

"Üstat, bu inanılmaz heykelleri nasıl yapıyorsunuz?"

Bir cümleyle yanıtlamış:

"Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor."

Mevzumuz heykel de...

Mesele, taşın fazlasının değil, heykelin tümden atılması.

Taş derken...

Kemer'in eski CHP'li, yeni MHP'li Belediye Başkanı Mustafa Gül, ilk icraatında heykel sökerken gerekçesini şöyle açıklıyor:

"Kırk kişilik vatandaş grubu geldi, sökmezsek heykeli taşlayacaklarmış..."

Gözünüzün önüne getirin...

Heykeli taşlamak!

Film, roman adı olur bu, esaslısından.

Senaryo, recm'in ılımlısı.

* * *

Bir heykelle, neden kavga ederiz?

Mesela, Gökçek'in tükürüp söktürdüğü, sonra yargı kararıyla yeniden/yerine diktiği Periler Ülkesi heykeliyle.

Ya da Tandoğan'dan kaldırıp, hala depoda çürümesini beklediği Su Perileri ile...

Ve, son Kemer meselesi.

Neden?

Haberin Devamı

* * *

Bu sorunun yanıtını, Osmanlı, Türk-İslam geleneğinden bahisle geçiştirebilirim.

Osmanlıda resim vardır -giderayak- biraz, ama heykele rastlanmaz.

"Gelenek"lerimizdeki tek heykelcilik, mezar taşı, çeşme figürü, şadırvan filandır.

Yani taş süslemeciliği...

Sonra Abdülaziz heykele vize verir.

Ama at üstünde kendi heykelini yaptırarak!

"Kendi heykelimiz"...

Kendi adabımızın, dört duvar-bir tavan dünyamızın, "otoritemiz"in, yani "kendimiz"in dışındaki sanat eserleri, düşmanımız mıdır?

Öyleyse sorarım elbet, peki siz nasıl bir heykelsiniz?

Ki, her şey/dünya değişirken hep dikilir/diklenirsiniz.

Tahammül gösteremezsiniz, "farklı"ya.

Fokurdarsınız içten içe, Tandoğan'da çini çaydanlık misali.

Heyhat, demlenemezsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları