Hassasiyet zincirleri

AVRUPA Birliği tartışmaları, öyle bir noktaya vardı ki, Kopenhag kriterleri olmasaydı, Türkiye hiçbir sorununu çözmek zorunda kalmayacaktı gibi bir izlenim veriliyor.

Soruyorum. Eğer Avrupa Birliği'nin kriterleri olmasaydı Türkiye idam, ana dil, olağanüstü hal, siyasetin sivilleşmesi konularında hiçbir şey yapmadan yoluna devam edebilecek miydi?

Eğer, Avrupa Birliği bu yıl sonunda Kıbrıs'ın üyeliği için karar vermeseydi, Kıbrıs diye bir sorunumuz olmayacak mıydı?

Bazıları Avrupa Birliği'ne karşı olabilir. Bunu anlayışla karşılarım. Üye ülkelerde bile var böyle düşünenler. Le Pen örneğin, Fransa'nın ırkçı politikacısı, partisi iktidara gelince Avrupa Birliği ile olan tüm anlaşmaları feshedeceğini söylüyor.

Avrupa Birliği'ne karşı olmak ayrı konu. Onu kendi içinde tartışabiliriz.

AB tarım politikalarının, ulusal tarıma zarar verip vermeyeceğini, AB'nin balıkçılık konusundaki mevzuatına uyum sağlamanın balıkçılığımızı riske sokup sokmayacağını Avrupa Birliği'ne üyelik konusuyla ilgili olarak tartışabiliriz.

Ama Kürt sorunu, askerin siyaset üzerindeki etkisi ve Kıbrıs'ta çözümü Avrupa'nın dayatması olarak algılar ve kamuoyuna meseleyi böyle sunarsak 'yalan' söylemiş oluruz.

Avrupa Birliği hedefi olsa da olmasa da, Türkiye, iç barış ve istikrar ortamına kavuşmak için bu konuların üzerine gidip, sorunlarını çözmek zorunda.

*

SAĞ
ve soldaki milliyetçi radikaller, Avrupa Birliği'nin, 'ulusal hassasiyetler'imizi hiçe sayarak kritik konularda Türkiye'ye adımlar attıracağını, sonra da tam üyelik sözü vermekten vazgeçeceğini söyleyerek, sorunlara çözüm arama refleksini felç etmeye çalışıyorlar.

Örneğin, Türkiye'nin Kürt kökenli vatandaşlarının, ana dil öğrenme hakkını, Avrupa'nın Türkiye'yi bölmek için hazırladığı gizli planın bir parçası olarak takdim ediyorlar.

Bölücü planların, ancak sorunların ortadan kaldırılmasıyla boşa çıkartılabileceği gerçeğini bir yana bırakın, farklılıklara yaşam hakkı tanımayan yaklaşımın sorunları daha da derinleştirdiğini bilmiyorlar mı?

Ana dillerini öğrenme hakkına kavuşurlarsa, ulusal birliğimizi bozacaklarından korkulan insanlar kimler? Potansiyel düşman gözüyle bakılanlar kimler? Bizleriz. Bu ülkenin vatandaşları.

Bir başka örnek de Kıbrıs. Bu konuda da büyük yalanlar söyleniyor.

Avrupa Birliği süreci olmasa Türkiye rahatlayacak mı? Türkiye'nin verecek hiçbir hesabı kalmayacak mı Kıbrıs'ta?

Kıbrıs konusu Birleşmiş Milletler gündeminden düşecek mi? Güvenlik Konseyi, çözüm istemeyen tarafın kim-kimler olduğunu belirleyen ve onları ambargo tehdidiyle karşı karşıya bırakacak olan raporunu hazırlamayacak, kararını sonsuza kadar erteleyecek mi?

*

SORUNLARI 'hassasiyetler'
olarak görmekten vazgeçmedikçe, ulusal çıkarları doğru bir biçimde tartışma noktasına hiçbir zaman ulaşamayacağız.

Çözüm bekleyen sorunları bugün sadece Avrupa Birliği'nin önümüze sürdüğü tam üyelik kriterleri gibi algılıyorsak eğer, bunun esas sorumlusu siyasettir. Halkın taleplerinin siyasi irade haline dönüştürme gücünden mahrum, vesayet altındaki siyaset.
Yazarın Tüm Yazıları