Hani Kürtçe Türkiye’yi bölecekti?

Biraz hatırlamaya çalışın. 12 eylül darbesinden itibaren kısa bir süre öncesine kadar, kürtçe konusunda atılacak her adımın, Türkiye’nin bölünmesi anlamına geleceğini duyarak büyüdük. En basit beklentiler dahi nefretle reddedildi. Kürtlerin varlığı dahi kabul edilmezdi. Peki bugün ne oldu? Kürtler ve kürtçe konularında son derece önemli adımlar atıldı. Şimdi geriye dönüp bakıyoruz ve Türkiye’nin bölünmediğini görüyoruz. Peki neden boşuna zaman kaybettik?

Haberin Devamı

Bazı kararlar vardır ki, zamanında alındığında çok etkili olur. Zamanında alınmayan kararların faturaları çok daha fazla artar ve etkileri de azalır.       

Bunun en güzel örneğini de Kürt sorunuyla ilgili gelişmelerde yaşıyoruz.        

Hatırlamaya çalışın. 12 eylül den itibaren yaşadıklarımızı düşünürseniz, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.          

Politikacılar, 1970-80’lerde Kürt sorununu  askere ihale etmişlerdi. Asker ise, konuyu doğal olarak asker mantığıyla ele almıştı.          

Kürtlerin varlığının inkar edilmesiyle başlanmış, herşey yasak listesine alınmıştı.          

Kürtçe konuşması yasak, çocuklara kürtçe isim koymak yasak, köylerin bir zamanlar değiştirilen kürtçe isimlerin geri verilmesi yasak, kürtçe eğitim yasak, kürtçe radyo veya tv düşünülemeyecek kadar yasak...Yasak...yasak...yasak.          

Haberin Devamı

Bu şekilde Türkiyeyi bölünmekten koruyacağımızı sanmıştık.          

Kürtçeyi kısıtlarsak, insanların kafalarına gereksiz fikirlerin girmesini engelleyebilecektik. 

Daha da kötüsü Diyarbakır askeri cezaevi’nde sadece siyasi tutuklulara değil, Türkçe konuşamayan hemen herkese akla hayale gelmedik işkenceler yapıldı. Onlarca mahkum hayatını yitirdi. Vekiller, işadamları hatta bakanlar bile bu işkenceden nasibini aldı.           

O dönemlerde ortada PKK pek gözükmüyordu.           

Kürt kökenli vatandaşlarımızın içindeki kaynaşmayı göremedik. Bu kadar baskının doğal olmadığını, günün birinde bunun patlayacağını göremedik. Eğer o dönemlerde basit bazı adımlar atsak, yasaklardan hiç değilse bir bölümünden vazgeçseydik, patlamanın etkisini azaltabilecektik.          

Sonra  PKK  ortaya çıktı.          

Şaşırdık, ancak onu da sadece terör boyutuyla ele aldık. PKK’nın bir bataklıktan, bizim yasaklarımızla derinleşen bir bataklıktan beslendiğini hiç göremedik.

Yasakları sürdürdük. Yine hiç adım atmadık.           

PKK bu yasakların verdiği rahatlıkla beslendi de beslendi. PKK de tıpkı devlet gibi kendi yasaklarını koydu. Köyleri bastı, masumları öldürdü. Ancak söylediği “Yaptıklarımız Kürt kimliğinin tanınması içindir” şeklindeydi. Baskıya maruz kalanlar bu yalana inandı. Giderek Kürtlerin bir bölümünün gönlünü kazandı. Bizim baskılarımız, ne yazık ki bu insanları PKK’nın saflarına itti.          

Haberin Devamı

Birgün geldi, bu yasakları sürdüremeyeceğimizin farkına vardık.          

Ancak yine de bir türlü elimiz gitmedi.          

Öcalan’ın yakalanmasıyla başlayan dönemi düşünün. Hani o, en büyük fırsatı kaçırdığımız yılları. Öcalan yakalanmış, PKK’nın silah bırakın Türkiye’yi terketmesi emrini vermiş ve bölge rahatlamıştı ya...İşte o dönemlerde AB reformlarının da etkisiyle  gerçekler karşısında Kürt varlığını- kerhen dahi olsa- kabul eder gibi yaptık, Öcalan’ın idamını erteledik, ancak başta Kürtçe olmak üzere, yasakları tümüyle kaldıramadık. Hep yarım adımlar attık.          

Reform yasaları meclisten geçti, ancak bürokrasi ayak sürüdü.          

Haberin Devamı

“Ben bu ülkeyi böldürtmem” nice TRT Genel müdürlerini gördük, nice RTÜK başkanlarıyla yaşadık.          

Oysa tam zamanıydı. Öcalan İmralıdayken temel adımlar atılabilseydi, bugünkü terör olayları yaşanmayacaktı. Bunca insan ölmeyecekti.

Sonra ne oldu ?        

Sonra baktık ki bu işin çıkışı yok, o zaman hareketlenmek zorunda kaldık.          

Kürtçe konuşmaları engelleme imkanımız kalmamıştı. Eğitim imkanlarını açtık. O Kürtçe kurslarının açılmak istendiği dönemi hatırlayın. Adeta ülke bölünüyor sendromu yaşatılmıştı. Sonra ne oldu? Kürtler bile bu kurslara itibar etmedi. Şimdi ise Bilgi Üniversitesi seçmeli Kürtçe derslerini kabullendi. TRT Kürtçe yayına başladı.Üstelik bölgede de çok beğenildi.          

Haberin Devamı

Bunlar 1980’lerde vatana ihanetten daha beter suç olarak nitelenen adımlardı.          

Ancak baktık ki, Türkiye bunlardan dolayı bölünmemiş. Aksine daha sağlıklı bir konuma girmiş.           

Fakat Kürt kökenli vatandaşların önemli bir bölümünü yine tatmin edemediğimizi gördük. Bugün atılan adımlar yetmiyor. Daha fazlası isteniyor. Zira zamanlama kaçırılmıştı.           

Peki ne bekliyoruz?          

Hala gerektiği kadar cesur davranamıyoruz.           

Hâlâ Kürt kökenli milletvekillerini hapse atmayı bir önlem olarak görüyoruz. Aysel Tuğluk örneğinde olduğu gibi, milletvekilliğinin getirdiği korunma zırhını dahi kabul etmiyoruz.          

Haberin Devamı

PKK’ nın beslendiği bataklığa hala teşhis koyamıyoruz.          

Yine zamanlamayı kaçırıyoruz.

Bir türlü bu kısır döngüden kurtulmanın en önemli koşulunun siyasi cesaret olduğunu göremiyoruz veya görmek istemiyoruz. Yine ayak sürüyoruz. Atılması gereken adımların neler olduğunu bilmemize rağmen, ertelemek işimize geliyor.          

Kimse işin siyasi sorumluluğunu almak istemiyor.       

Olan da bu ülkeye oluyor.         

Parçalanıyoruz.          

Türkiyemizi parçalanmaktan koruyalım derken, tam aksine çok daha büyük bir parçalanma tehlikesine itiyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları