Hak sıradaki ilk adaya ait

MOLDOVYALI Tanesse çifte vatandaş kimliğine sahip. Moldovya’da milletvekilliği için adaylığını koyuyor.

Moldovya Anayasası çifte vatandaşlıkta adaylığa izin vermiyor. Tanesse’nin adaylığı geri çevriliyor. Tanesse de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruyor.

AİHM, seçme ve seçilme özgürlüğünün çiğnendiği gerekçesiyle, Anayasaya rağmen, Tanesse’yi haklı buluyor. Moldovya mahkum oluyor.

AİHM Sözleşmesinin bu maddesi, seçen ve seçilmek isteyenlerin doğrudan mağduriyeti, şimdi Türkiye için örnek.

SAVAŞ VE GÖÇ YOK

Seçmen kütüklerinde geçen yıla göre altı milyon fazla seçmenin çıkması bir gerçeği sergiliyor. Eksik seçmen, o halde eksik seçim.

Ne savaş var, ne göç, ama seçmen sayısı bir yıldan diğerine ya bir milyon eksiliyor ya altı milyon artıyor. Belli ki, seçmen kütükleri yanlış.
22 Temmuz 2007 seçimlerinde kullanılan seçmen kütükleri çoktan yanlış.

Bunu ilk dile getiren CHP eski milletvekili Bülent Tanla. Meclis kürsüsünden.

Tanla haklı çıkıyor, geçen hafta seçmen sayısı ilan edilince, eksiklik kabak gibi bilenin ve bilmeyenin başında patlıyor.

AİHM’YE GİDEN YOL

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararlarına itiraz mümkün değil. YSK kararları kesin. İtiraz için, iç hukuk yolu kapalı.

Tanesse örneği bunun için. Şimdi, onun gibi, AİHM’e başvurmak mümkün. Çünkü, seçen ve seçilmek isteyenlerin mağduriyeti söz konusu. Peki, AİHM’ye kim başvuracak?

Her ilde seçilen milletvekillerinin arkasından, seçilemeyen ilk adayın AİHM’ye başvurması mümkün.

Örneğin, bir ilde beş milletvekili var. Diyelim ki, dört AKP’li, bir CHP’li seçiliyor.

Bu durumda AKP’nin beşinci sıradaki adayı ile CHP’nin ikinci sıradaki adayı AİHM’ye başvurma hakkına sahip.

Eğer, seçmen kütükleri doğru olsaydı, o il beş değil, altı milletvekili çıkarmış olacak ve ya beşinci sıradaki AKP adayı ya da ikinci sıradaki CHP adayı, altıncı milletvekili olarak Meclise girecekti.

Seçme ve seçilme özgürlüğü seçmen kütükleri üzerinden çiğneniyor. Ve AİHM yolu açılıyor. Hukuk böyle yazıyor.

Köşelerin sermayesi demagoji mi

Medyada polemik ve taşlama her zaman var. Ara sıra yazıların tuzu, biberi olarak. Her ülkenin basın tarihinde, polemik tarihi var. Buna ilişkin ünlü örnekler var.

Polemik ve taşlamanın ve hatta sataşmanın üslubu ve içeriği var. Bilgi verecek, seviye tutacak, farklı düşündürecek. Buna itirazım yok.

İtirazım şu. Birileri sahiplerinin davulunu çalıyor. Kendilerini kraldan çok kralcı ilan etmek gereğine inanıyor. Buna, işine gelmeyen her olaya saldırma alışkanlığı, hatta çirkeflik eklendiğinde, geriye demagoji kalıyor.

O demagojiye bazıları köşe yazısı diyor. Bazı köşelerin sermayesi, o gün herhangi bir yazıyı okuyup, ona demagoji döktürmekle eş anlamlı. Saldırmak, terbiye sınırlarını aşmak, çamur atmak sabah jimnastiğinden farksız.

Ben polemik sevmiyorum. Okuyucu çoğunluğunun polemikten hoşlandığını da sanmıyorum. Kim, ne yazmış, ona kim, nasıl yanıt vermiş, farklı pencere açmadıktan sonra, okuyucuya ne?

Demagoji aynı zamanda kişilik aynası.
Yazarın Tüm Yazıları