Düştüğünde acıyan yeri şefkatle tutulan bir çocuk, aşkla tutulan sıcacık bir el, sevgiyle sıvazlanan bir omuz, yürekten gelen kocaman bir sarılma bizi iyileştiriyor. Özgüvenimiz artıyor, acı ve ağrılarımız azalıyor, kin, öfke, nefret duyguları yerini sevgiye bırakıyor, aklın yanı sıra yürek algılaması artıyor ve her şey çok daha güzel, çok daha yaşanası oluyor. Yaşam Koçu Nil Gün dokunmanın iyileştirici gücünü anlattı.
#Nil Gün21 Aralık fenomeniyle ilgili yazı dizisine bugün inananların ve inanmayanların görüşleriyle devam ediyoruz. Görünen o ki, ünlü isimlerde eğilim, insanoğlunun yeni bir gelişim evresine geçeceği, tekamül edeceğinden yana. Bazıları ise küresel ısınma, çevre felaketleri ve savaşlar nedeniyle bugün içinde bulunduğumuz durumu “kıyamet” olarak adlandırıyor. Kişisel gelişim uzmanı Nil Gün, “Şu anda yaşamın her alanında iki uç realite yaşanıyor: Eski dünya ile yeni dünya aynı anda mevcut. Aradaki uçurumun gölgesi, gecenin şafaktan önceki en karanlık hali kadar koyu. Evrimleşme devam ediyor” diyor.
California’da bir aktivistin sünnetin 18 yaşından küçüklere yasaklanması için yasa tasarısı hazırlayıp imza kampanyası başlatması tartışma yarattı. Yahudiler, “Sünnetime dokunma” sloganıyla karşı kampanya başlatırken, ABD’li hukukçular, “Amerikan Anayasası, tüm dinlerin özgürce yaşanmasını garanti eder. Bu yasa geçmez” diyor.
NTV yeni bir sağlık dizisine başlıyor. Bu dizinin tanıtım anonslarında kullandıkları bir cümle ile ben de sık karşılaşırım: Ne yesem yarıyor! Bu gerçekten doğru mu? Yani bazı insanlar ne kadar yerse yesinler (az da yeseler, çok da yeseler) mutlaka şişmanlıyor mu? Bugün bu sorunun yanıtını vermeye çalışacağız. Ama hemen belirtelim, bu yanıtı vermek pek de kolay değildir.
Kentleşmeyle birlikte artan astım, günümüzde en azından kontrol altında tutulan hastalıklar grubunda. İlaçlar, yaşam kalitesini artırdığı gibi, yaşam süresinin de uzamasına olanak sağlıyor. Ancak bazı hastalar hálá alternatif tedavi yöntemlerine yönelip sağlığını riske sokuyor.