Güzelliği yetenek sananlar var

Medet Bulut, TCDD'nin Sarıkamış istasyonunda görevli bir yol memurudur. Görevi her gün bir istasyondan diğer istasyona ortalama 40 kilometre yürüyerek rayları kontrol etmektir.

O Medet Bey ki, bir gün Samsun'a tayini çıkacak, bütçesine uygun bir kiralık ev bulamadığı için ailesiyle birlikte günlerce yük vagonunun içinde yaşayacaktır. Vefakár ve cefakár eşi Altun Bulut ise 10 doğum yapmış güçlü, zeki, becerikli bir Anadolu kadınıdır. Talat Bulut da, işte bu çiftin 23 Mart 1956'da Sarıkamış'ta dünyaya gelen tekne kazıntısı oğullarıdır. Pınar Afşar ise Türkiye'nin iki dev sahne sanatçısı Esin Afşar ile Kerim Afşar'ın biricik kızlarıdır, Talat Bulut'un 16 yıllık eşidir. Hazal 1996 doğumludur, Pınar ile Talat'ın üzerine titredikleri sevgili kızlarıdır. ‘‘Aşk Olsun’’un Timur'u, sevgili eşi Pınar'ın deyişiyle ‘‘Çok uygar, çok rafine, çok doğru bir Doğulu’’, sıra dışı, sisteme uymaz, adrenalini her daim yüksek, yüksek tansiyonlu, çok inatçı, çok prensipli. Sigara içmiyor, alkol almıyor, gece araba kullanmıyor, bara pavyona gitmişliği yok, çok usta bir aşçı, gözünü budaktan sakınmıyor. Antalya Film Festivali'nde kazandığı ‘‘Altın Portakal’’ı almaya gitmiyor, pijamalarını giyip töreni televizyondan izliyor. Hazal-Pınar-Talat Bulut üçlüsünün Kadıköy Feneryolu'nda buram buram sevgi, sanat, mutluluk kokan sıcak yuvalarında neler konuşulduğuna gelince...


Sinemada gerçek arkadaşlığa inanmıyorum


Yeşilçam'da beni hayal kırıklığına uğratan yönetmenlerin başında Atıf Yılmaz gelir. Atıf Bey beni kullanmaya çalıştı, mesela Türkan Hanım'la film yapacağını söyleyip bana rol verdi, rolüm için 10 kilo zayıfladım, ondan sonra çıkıp filmin iptal olduğunu söyledi. ‘‘Bekle Dedim Gölgeye’’ filminin başlamasına üç gün kala önceden verdiği rolü değiştirmeye kalktı.

Tarık Akan belli formatlarda iyi oyuncudur ama, arkadaşlık ilişkileri beni hayal kırıklığına uğratmıştır. Sinema dünyasında gerçek arkadaş ve dost ilişkisi olacağına inanmıyorum.

Rahmetli Yaman Okay'la göz göze oynayamazdım, birbirimize çok gülerdik. Sonunda Rutkay Aziz, her gülüşe 25 lira ceza koydu, ay sonunda maaş almaya gittiğimizde borçlu çıkardık. Bir gün Rutkay da güldü ve o gün ceza kalktı.

İlk filmim Hazal'ın yönetmeni Ali Özgentürk, Mardin'in Derbini Köyü'ndeki çekimlerin ilk haftasında nedense bana küstü. Nedenini hálá anlamış değilim, Türkan Şoray'ı mı kıskandı, vallahi hálá bilmiyorum. Çekim boyunca oyuncu-yönetmen ilişkisini yardımcısı Şahin Gök'le sürdürdü.


Jön yok diyenlere, önce ne aradıklarını sormalı


- Türkiye'de ‘‘Jön yok’’ diyenlere önce ne aradıklarını sormak lazım. Türkiye'de güzelliğin yetenek olduğunu sananlar var, halbuki yetenek insanı güzelleştirir. Ben yetenekli olduğum için güzel bir adamım, jön değilim, aktörüm. Jön Fransızca bir kelimedir, güzel ve genç adam anlamındadır. Ben perdede yakışıklı, cazibesi olan bir adamım ama, aktörüm de. Ben de ortaya çıkıp ‘‘Türkiye'de jön-dam yok’’ desem ne olur, benim için oyuncu olması önemli...


Rutkay’la anlaşamadık


- Ankara Kurtuluş Lisesi'ni 1975'te bitirdim, üniversite sınavlarını kazanamadım, oysa tıp okumayı çok istiyorum. Bunun üzerine ağabeyim beni devlet memuru yapmak istedi, ondan kaçmak için Ankara Sanat Tiyatrosu'nun oyunculuk kurslarına başvurdum. Sınav günü AST'ta odaya girdiğimde, karşımda jüri olarak başta Rutkay Aziz, Rana Cabbar olmak üzere 6 kişiyi buldum. Bana bazı oyunlardan pasajlar oynattılar, sonunda 450 kişi arasından ben dahil 15 kişi seçildi. Tam bir yıl boyunca bir kurs gördük ve sonunda birinci seçildim. Ama, AST'ın genel sanat yönetmeni Rutkay Aziz'le 4 yıl boyunca pek anlaşamadık. Yönetmen Rutkay'ın hayranıyım, bu konuda inanılmaz bir ustadır, ama nedense kişilik olarak onunla uyuşmadık.


Dorsay’ın ödül pazarlığı


- Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay nedense benimle çok uğraşır; mesela ‘‘Her Şeye Rağmen’’ için ‘‘Robert de Niro'ya özenip kilo alan, saçını kazıtan Talat Bulut seyircinin ilgisini çekmedi’’ diye yazdı. Hakikaten de film o sıra Türkiye'de pek iş yapmadı. Bir ay sonra Cannes'da ödül aldı, Mannheim'da birinci, Korsika'da üçüncü oldu, Bari'de ‘‘En İyi Film’’ seçildi. Tekrar Türkiye'de vizyona girdi ve inanılmaz büyük iş yapmaya başladı. Dorsay, bu sefer ‘‘Talat Bulut'un oyunculuk anlayışının Niro'ya benzemesi kutlanması gerekir’’ diye yazdı. Böyle bir saygısızlık olabilir mi?.. Aynı Atilla Dorsay, başkanı olduğu SİYAD-Sinema Yazarları Derneği'nin 2002 ödülleri öncesinde benimle pazarlık yapmaya kalkıştı. Beni telefonla arayıp ‘‘Talat, biz bu ödülü mutlaka sana vermek istiyoruz, beni reddetme. Sen nasıl olsa en iyi oyuncu ödülünü kazanırsın ama, bu sene bu ödülü vermemiz gereken başka isimler, onların ömürleri senden kısa’’ dedi. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir jüri başkanı böyle bir şey yapar mı?


Oyunculuğu bazı yönetmenlerden daha iyi bilirim


Ben oyunculuğu bir sürü yönetmenden daha iyi bilen bir aktörüm. ‘‘Kurtar Beni’’de bir imamı oynuyorum, yönetmen Halit Refiğ; bir yakın planda değişik bir mimik yapmamı istedi, reddettim. İstediği imamın ruhuna aykırı, ısrar etti, ağız kavgası yaptık ama, sonunda yine benim dediğim oldu. Refiğ Usta, üniversitedeki derslerinde bunu anlatıp doğruluk adına beni övüyormuş, onu büyük saygı duyuyorum.

Aynaya baktığım zaman kendimi yakışıklı olarak görmüyorum, ben çok sıcak, cazibesi olan samimi bir adamım.

Kayınpederim Kerim Afşar çok ciddi bir aktördür, Devlet Tiyatrosu'nu kulislerde içki içildiği için bıraktığını söylerdi. Kerim Afşar oyuna çıkacağı zaman 6 saat öncesinden alkolü anımsatacak herhangi bir şey koymaz ağzına. Yeteneksiz, seks filmlerinde poposunu gösteren sözde tiyatrocu hokkabazın Kerim Afşar için ‘‘Ankaralı Kazma’’ dediğini kendi kulaklarımla duydum. O saygısız adamı ömrümün sonuna kadar affetmeyeceğiz.

1980-1984 arası aç yaşadım ama, yine de iyi film yapmak adına Banu Alkan, Ahu Tuba gibi isimlerle film çevirmem için teklif edilen yüksek rakamları reddettim. O tarihte bekar olarak Cihangir'de yaşıyorum, perdem yok, eski çuvallar bulup pencereleri kapattım. Kimse görmesin diye gece yarısından sonra ıslak gazete kağıdıyla pencereleri silip, temizlik yapıyordum. Yemin ediyorum, 1 ekmekle 5 yumurta alırdım, bunu öğünlere bölerdim, öyle beslenirdim. Ev kiramı da doktor olan Nihat Ağabeyim gönderirdi.


Ben Manisa Tarzanı’yım diyorum polisler yemezler oğlum diyor


Manisa Tarzanı'nı ekim-kasım aylarında çektik, Spil Dağı'nda günlerce bir tek siyah şortla dolaştım, hava inanılmaz soğuk. Hatta bir ara hastalanıp ölümlerden döndüm. Saç sakalı kestirmişim, o sırada kendime özel çok sıkıntılarım var, Manisa'da otelden çıkıp salaş giysilerle sokakta yürümeye başladım. Dalgın dalgın yürürken bir ıslıkla kendime geldim. Baktım bir karakol, kapıdaki polis eliyle beni çağırıyor. Kimliğimi istedi, o anda kimlik yok üstümde, iyi mi? Kaldığım beş yıldızlı otelin adını söyledim, ‘‘Yok ya’’ diye benimle dalga geçmeye başladı. Beni daktilo başındaki bir memurun önüne götürüp ‘‘Bu herif kimliksiz dolaşıyor, ifadesini alıp nezarete atın’’ dedi. Baktım iş iyice ciddiye biniyor, ‘‘Affedersiniz, ben Talat Bulut, hani Manisa Tarzanı'nı oynuyorum ya’’ dedim. Polisler kahkahalarla gülüyor ‘‘Hadi ya’’ diyerek. Birisi yakamdan tutup ‘‘Sen kiminle dalga geçiyorsun lan?’’ dedi. Ben hálá yemin ediyorum Talat Bulut'un diye. ‘‘Ulan, onun saçı sakalı uzun’’ diyorlar, ben yeni kestiğimi söylüyorum. Cevap aynı ‘‘Yemezler oğlum.’’ Bir saattir kan ter içinde Talat Bulut olduğumu ispat etmeye çalışıyorum, kimse inanmıyor. Tam ifadem alınıp nezarethaneye atılacakken içeri biri girdi, o anda beni gözlerimden tanıdı. Önce arkadaşlarına da inanmadı polisler. Sonunda kaldığım otele telefon edip gerçeği öğrendiler ve güle oynaya beni odamın kapısına kadar götürdüler.


Ataizi, magazin malzemesi


- ‘‘Melekler Evi’’nde Hande Ataizi'yle oynamayı kabul ederken yönetmen Ömer Kavur'a ‘‘Bu hanım magazin dünyasının malzemesi, bizi sette kullanmasına engel olun’’ dedim. ‘‘Sen hiç merak etme’’ cevabını aldım ama, inanmadım. Van'daki çekimler sırasında ben tifoya yakalandım, hastaneye kaldırıldım, bir günde 6 kilo verdim. Ertesi gün gazetelerde çıkan haber, hanımefendinin bir pozuyla birlikte ‘‘Hande Ataizi tifo oldu’’ idi. Ben Hande Ataizi'nin iyi oyuncu olmadığını söyledim, o da benim için ‘‘Senaryo çalışalım diye beni göle davet etti’’ diye kuyruklu bir yalan uydurdu. Ömer Kavur'un bugüne kadar neden sessiz kaldığını anlamış değilim.


Golf sosyete sporu değil


Antalya'da ‘‘Aşk Olsun’’ dizisini çekerken bir golf oyunu sahnesi vardı. O gün golfa merak sardım, çok keyifli bir spor. Söylentilerin aksine golf hiç de sosyete sporu değil, İstanbul Golf Klübü'nde düzenli olarak oynuyorum.

Futbolla aram çok iyidir, İzmir Şirinyer futbol takımının başarılı bir kalecisiydim, övünmek gibi olmasın Galatasaray taraftarım.
Yazarın Tüm Yazıları