Güncelleme Tarihi:
Akran zorbalığı ne yazık ki hızla artıyor. Eşyalarına el koyma, kendisine yiyecek aldırma, ödevini yaptırma, dışlama, görmezden gelme gibi davranışlar hatta fiziksel ya da cinsel saldırganlıklar okullarda çocuklar arasındaki en büyük sorunların başında yer alıyor.
Akran zorbalığı vakaları son dönemde daha sık gündeme gelmeye başladı. En son Zonguldak Ereğli'deki bir lisede yaşanan olayın yankıları hâlâ sürüyor. 11’inci sınıfta eğitim gören bir öğrencinin, sınıf arkadaşları tarafından oyun figürleri yapmaya ve şınav çekmeye zorlandığı, hakarete uğradığı hatta dövüldüğü görüntülerin sosyal medyada yer alması sonrası öğrencinin ailesi suç duyurusunda bulundu.
Türkiye'yi ayağa kaldıran olayla ilgili başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, tüm ilgili kurumlar harekete geçti. Zorbalığı yapan öğrencilerle ilgili soruşturma başlatılırken, olaya karışanlar okuldan uzaklaştırıldı.
Daha da kötüsü Kasım ayında Mersin'de yaşandı.12 yaşındaki bir kız öğrenci, sınavdan düşük not aldığı için kendisiyle alay ettiğini öne sürdüğü sınıf arkadaşını okul tuvaletinde öldürdü.
Peki çocuklar ve gençler arasında akran zorbalığı son yıllarda neden bu kadar arttı? Bu davranışların altında yatan sorunlar neler?
Hem ergenlik döneminde zorbalığa uğrayanlarla konuştuk hem de uzmanlarımıza akıllardaki soruları sorduk.
‘ARKADAŞLARIM ZORLA HIRSIZLIK YAPTIRDI’
Beyza D. (25)
Lise tercihlerimi yapacağım zaman ailemin önceliği ablamın okuduğu okulu yazmam oldu. “Abla” diyorum ama aramızda sadece 1 yaş var. İlkokulu birlikte okuduktan lisede de eğitimimizi birlikte sürdürdük. Ailemin düşüncesi, bana göre daha aklı başında olduğunu düşündükleri ablamın beni koruyup kollayacağıydı.
Okula başladığım ilk yıl ablam ve onun arkadaşlarıyla vakit geçirsem de sonradan kendime yeni bir arkadaş grubu kurdum. Okul çıkışlarında ablamla birlikte erkenden eve dönmeyi bırakıp, arkadaşlarımla akşama kadar gezmeye başladım. Annem bu durumdan rahatsız olduğunu sık sık dile getirse de ben sürekli arkadaşlarımla olmak istiyordum. Dışarıda görüşemezsek birimizin evinde buluşuyorduk.
Bir gün AVM’ye gezmeye gittiğimizde arkadaşlarımın mağazalardan ufak tefek eşyalar çaldıklarını gördüm. Daha sonra mağazada beğendikleri bir çantayı da benim çalmamı istediler. Bunu asla yapamayacağımı söylesem de ne yapıp edip beni ikna ettiler.
O an aklıma ailemi utandıracağım bile gelmiyordu, sadece bunu yapmazsam gruptan dışlanacağımı düşünüyordum ve bu en son isteyeceğim şeydi. Çantayı alıp mağazadan çıkmaya çalışırken yakalandım. Tabii arkadaşlarım arkalarına bile bakmadan kaçıp gitti. Görevliler polis çağırdı, polis ise babamı…
Kendi istedikleri şeyi yapıp yakalandığımda arkadaşlarımı yanımda göremeyince nihayet gerçeklerin farkına vardım. Babam sayesinde bu olayı zarar görmeden atlattım. Daha sonra başka bir okula kaydım alındı ama bugün bir tane bile arkadaşımın olmamasının arkasında yatan sebep bu yaşadıklarım…
‘ADIMI SÖYLEDİĞİM AN KAHKAHA TUFANI OLDU’
Doğuş K. (15)
İlkokul çağında çocukların bazı harfleri söyleyememesi tatlı karşılanırdı. Sanırım ailem de benim yarım yamalak konuşmamı sevimli bulup, düzeltmeye dair pek bir şey yapmamış. O zamanlar sınıfta benim gibi bazı harfleri söyleyemeyen çocuklar olduğundan fazla dikkat çekmiyordum ama yaşım büyüdükçe bu durum bana hayatı zindan eden bir hal aldı. Ortaokulda arkadaşlarımla tartışma esnasında biraz sesim yükselse hepsi taklidimi yapıyor, kimse beni ciddiye almıyordu.
Bunu aileme birkaç kere söylediğimde doktora götürdüler. Yine de konuşmamı düzeltecek bir çözüm bulunamamıştı. Liseye başladığım ilk gün tanışmak için herkes adını soyadını söylüyordu. Sıra bana geldiğinde konuştuğum an sınıfta bir kahkaha koptu. Çünkü adımda bulunan iki harfi söyleyemiyordum. Bu yüzden de konuşmam çok komik oluyordu.
Şimdilerde sınıfta neredeyse hiç konuşmuyor, derse katılım sağlamıyorum. Çünkü sınıf arkadaşlarım hâlâ konuşmama alışamadı ve içten içe benimle dalga geçiyorlar. Artık iyi bir doktora gidip bundan kurtulmak için kendim araştırmalar yapıyor ve ailemi yönlendiriyorum.
‘ARKADAŞLARININ BASKISI YÜZÜNDEN ZORLA SEVGİLİSİ OLDUM’
Hakan R. (32)
Benim dönemimde meslek liselerinde şiddet olayları çok sık yaşanırdı. Ortada hiçbir düşmanlık olmamasına rağmen okul çıkışlarında çevredeki diğer liselerin öğrencileri ile kavgalar edilirdi. Hatta bu kavgaların bazıları medyada bir dönem genişçe yer almış günlerce gündemden düşmemişti.
Bu kavgalar için ortada büyük bir neden olmasına bile gerek yoktu. “Ne bakıyorsun?” sözü bile kavga etmek için yeterliydi. Şimdi dönüp bakıyorum da “Biz daha güçlüyüz” kavgalarıydı bunlar. Ne kadar gereksiz ve saçma… Bu kavgalara en yakın arkadaşım bile bulaşsa hiç içinde yer almazdım, bir anlamı yoktu çünkü. “Neden sevgilime baktım?”, “Sen bizim arkadaşımıza böyle demişsin” diye kavga mı olurmuş? Oturup konuşulsa çözülecek durumlar. Böyle saçma şeylerle uğraşılacağına yapılacak 1 milyon tane güzel şey var.
Fakat her ne kadar uzak kalsam da bir gün başıma ilginç bir olay geldi. Mezun olduğum lisede o yıllarda öğrenciler arasında ‘asi’ takılan bir grup vardı. Okulun duvarlarına 'asi, asiler' gibi cümleler yazarlardı. Farklıyız imajı verirlerdi. Kızlı erkekli 10-15 kişilik bir gruptu bunlar.
Okulda bir olay olursa mutlaka ucu bu gruba uzanırdı. Bir gün grubun içindeki bir kız benden hoşlandığını gruptaki erkeklerden birine söylemiş, o da geldi bana söyledi. Haliyle ‘serseri’ gibi takılan biriyle zaman geçirmek istemedim. Bunu söyleyince, çocuk yakamdan tuttu ve “Nasıl istemiyorsun? Çıkacaksınız!” diye bağırdı.
Şimdi ben aynı tepkiyi versem başıma bin türlü bela gelecek. Bir yumruk atsam işin içine ailem de girecek, al başına belayı… Gelmişim son sınıfa ve üniversite sınavına hazırlanıyorum, yılı yakmanın anlamı yok. Neyse kızla bir araya geldik, sohbet muhabbet.
Bir-iki gün zaman geçirdik ama inanılmaz rahatsızım. O ise mutlu, elimi tutmaya çalışıyor, şirinlikler yapıyor. Okul zamanı arkadaşları geliyor, “Üzmüyorsun kızı değil mi?” deyip daha da fazla baskı yapıyor. Bir süre böyle takıldık, kendimden soğutma çalışmalarım zamanla sonuç verdi ve ayrıldık. Kız artık durumu nasıl anlattıysa erkek arkadaşları ayrıldık diye üzerime yürüdü.
Fakat bu sefer geri adım atmadım. Zorla kavga etmek zorunda kaldım. İşin içine aileler de girince olay çok büyüdü. Ardından okuldan uzaklaştırma aldım. Aslında müdür süreci çok iyi yönetti yoksa o dönem haberlere biz de konu olabilirdik. Ergenlik gerçekten aşırı ilginç bir dönem...
‘KULAĞI KEPÇE OLAN ARKADAŞIM BİLE BENİM KULAĞIMLA DALGA GEÇERDİ’
Tuğba A. (26)
İlkokulda öğretmenimiz saçlarımızı toplamadan okula gitmemize izin vermiyordu. Benim de kulaklarım kepçe olduğu için toplanmış saçı hiç sevmiyordum. Çünkü sınıftaki herkes kepçe olmam konusunda şakalar yapar benimle dalga geçiyordu. Hatta kulakları en az benim kadar kepçe olan bir sınıf arkadaşım dahi katılıyordu onlara. Beni sessiz buldukları için rahatlıkla kalbimi kırıyorlardı ama bir kişi bile onun da kulaklarının kepçe olduğu konusunda konuşmuyordu.
Küçük bir yerde oturuyorduk ve oradaki liseye gitmek istemedim. Çünkü bana bu zorbalığı yapan neredeyse herkes oraya gidecek ve aynı zorbalığa devam edecekti. Bu sebeple farklı bir şehirde lise okumak için ailemi ikna ettim ve dört yıl boyunca yurtta kaldım. Liseye başladığımda saçımı toplamam gerektiğinde bile kulaklarımın açık olmaması için sıkı sıkı tokalıyordum, bazen de kulağımın arkasını bantlıyordum. Lise hayatım boyunca aileme estetik yaptırmak istediğimi söyledim; onlar da üniversiteye başladığımda yaptırabileceğimi söyleyerek beni durdurmaya çalıştı.
Nihayet üniversiteye başladığımda ailemle ameliyat konusunu ciddi bir şekilde konuştum. Ancak geçmişteki sözlerinin aksine buna asla izin vermeyeceklerini söylediler. Ben ise onların sözlerinden çıkmak istemesem de sadece "kepçeliğe" ancak iki yıl daha dayanabildim ve kimseye haber vermeden ameliyat oldum.
Ameliyatı olduktan sonra haber verdiğim erkek arkadaşım hayrete düştü. Kulağımın şeklini o kadar iyi saklıyordum ki hiç fark etmemişti. Biraz iyileştikten sonra aileme de söyledim ameliyat olduğumu. Önce bana kızsalar da sonunda meseleyi tatlıya bağladık. Şimdi zorbalığa uğradığım zamanları aklıma getirdiği için eski fotoğraflarıma bile bakmıyorum.
‘DOĞUM GÜNÜNDE EVE AĞLAYARAK DÖNDÜ’
Betül K. (39)
Çocuklar doğum günlerini çok sever, oğlum da çok severdi. Ancak son doğum gününde okuldan eve ağlayarak döndüğünde bir şeylerin ters gittiğini anlayıp, onunla konuştum. Başta arkadaşlarının doğum gününü kutlamaması nedeniyle üzüldüğünü düşünsem de ne olduğunu anlatmamakta ısrarcıydı.
Daha sonra yanlış olduğunu bilsem de telefonunu karıştırdım ve gerçekleri öğrenince şaşkına döndüm. Arkadaşları oğlumun doğum gününü maymunlu bir pastayla kutlamışlar ve pastanın fotoğrafını da kendi aralarında kurdukları sınıf grubunda paylaşmışlar. Kulakları hafif kepçe olduğu için ona bu pastayı layık görüp, bir de dalga geçmişler.
Bu olaydan sonra oğlum birkaç gün okula gitmek istemedi. Ben de olayı öğrendiğimi anlattıktan sonra ona liseye başladığında kulak ameliyatı yaptıracağımı söyledim. Şimdi bu motivasyonla okula gitmeye devam ediyor.
‘YAŞI TUTTUĞUNDA İLK İŞİM KIZIMIN BURNUNU YAPTIRMAK OLACAK’
Esin Ü. (41)
Ortaokuldaki ilk yılında pandemi dönemine denk gelen kızım öğretmenini çok seviyor ve arkadaşlarıyla çok iyi anlaşıyordu. Ama ikinci sınıfta okula gitmeye başladıktan birkaç ay sonra başka okula geçmek istediğini söyledi.
Her gün okula gitmemek için bahane arıyor, zorla gönderdiğimde ağlıyordu. Ben de pandemide rahata alıştığı için şimdi okula gitmenin zor geldiğini düşünerek çok önemsemiyor, ısrarla kızımı okula gönderiyordum. Bu sorun haftalarca devam ettikten sonra bir veli toplantısı oldu.
Orada öğretmeniyle bu konuyu ve sebebini anlamak için konuşacaktım. Kızımı da alıp okula gittim. Diğer velilerin de çoğu okula çocuklarıyla gelmişti ve arkadaşları kızımı görünce ‘Gargamel de geldi’ dedi. Çok eski zamanlarda büyük burunlu kişilerle dalga geçmek için kullanılan bu benzetmenin şimdi kızıma yapıldığını duyunca neye uğradığımı şaşırdım ve çocuklara biraz sert çıkıştım.
Kızımın burnu biraz şekilsiz olduğundan ona bu isim takılmıştı ve bunu duyduğumda neden okula gitmek istemediğini anlamış oldum. Normalde estetiğe pek de sıcak bakan biri değilim ama gelişimi tamamlayıp, gereken yaşa geldiğinde ilk işim kızımın burnunu yaptırmak olacak.
“Zorbalığa maruz kalan öğrenci kendini savunmada yetersiz ya da onu tartaklayan öğrenciler karşısında çaresiz kalır. Okulda zorbalık davranışlarının, akran ilişkileri yönünden ele alındığı bazı araştırmalarda, kurban durumundaki ergenlerin arkadaş sayısının akranlarına kıyasla daha az olduğu ve genellikle akran grupları tarafından reddedildiği, zorbaların ise akran grupları tarafından daha az dışlandığı, ancak diğer sınıf arkadaşları tarafından pek fazla sevilmediği gibi bulgulara rastlanıyor.”
Kupik, “Bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu sınırsız, denetimsiz ve yasaksız kullanım, gençlerin sosyal ilişkilerinde çatışma, depresyon, anksiyete, somatizasyon, öfke düşmanlık, psikotizm ve stres gibi ruh sağlığı bozukluklarına ve ders başarılarının düşmesine yol açabiliyor” ifadelerini kullandı ve şu bilgilerin altını çizdi:
-- Teknolojik araçlarla iç içe bir yaşam sürdüren çocukların bu araçlar yoluyla şiddete sürekli tanıklık etmeleri şiddet eylemini de normalleştiriyor. Televizyon dizileri, telefon ve internet oyunları, video ve müzik gibi eğlence araçları vasıtasıyla şiddet ve saldırganlık eylemiyle ilişkileri olan çocuklar bu davranışın uygulayıcıları haline gelebiliyor.
-- Özellikle sosyal medya uygulamaları aracılığıyla bedene yönelik algıların çok dikkate alındığı görülüyor. Sivilcelenme, vücudun büyümesi, ses tonunun değişmesi gibi birçok fiziksel değişimin yaşandığı ergenlik döneminde, bireyler medya araçları tarafından sürekli mükemmel beden imajına maruz bırakılıyor. Bu durum da gençleri ciddi bir şekilde etki altına alıyor.
ZORBALIK EDEN ÇOCUKLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
Zorbalığın güç dengesizliğine dayandığı ve otorite kurmaya yönelik sistematik bir şekilde süreklilik arz eden davranışları barındırdığını düşünürsek, zorbalık edenlerin ortak özelliklerinin tam olarak neler olduğunu anlamak oldukça önemli… Kupik, bu ortak özellikleri şu şekilde sıraladı:
* Zorbalık edenler kendilerini güçlü hissetme ihtiyacı duyarlar.
* Başkalarını veya olayları kontrol etmek isterler.
* Kurbanların acı çekmesinden kendilerini sorumlu tutmazlar, aksine bundan doyum elde ederler.
* Yetişkinler tarafından kabul edilemez olduğunu bilmelerine rağmen yaptıklarını normal kabul ederler.
* Kurban rolündeki kişilere karşı ya hiç empati duymazlar ya da çok az duyarlar.
* Diğer öğrencilere karşı olumlu bir tavır sergileme güçlüğü çekerler.
* Yaptıklarını sıkça savunma durumunda kaldıkları için kurbanların onları kışkırttıklarını iddia ederek suçu hep kurbanlara yüklerler.
* Yenilgiyi kabul etmekte zorluk çekerler ve akranlarıyla sık sık çatışma yaşarlar.
* Saldırganca davranışlara ve şiddete başvururlar.
* Okul kurallarını sıkça ihlal ettikleri ve yaşamlarının sonraki yıllarında suç işleme potansiyeline sahiplerdir.
ZORBALIĞA UĞRAYAN ÇOCUKLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
Kupik, “Bazı kaynaklarda zorbaların, kendilerini koruma becerilerinin zayıflığından dolayı yaşça daha küçük olan öğrencileri hedef seçtikleri görülüyor” vurgusunu da yaptı ve çocukları zorbalığa karşı mağdur duruma düşüren risk faktörlerini şu maddelerle özetledi:
* Görünüşte akranlarından farklı oluşları (Kilo, giyim, saç şekli ve gözlüklü olmak gibi)
* Zayıflık veya kendilerini savunmada yetersizlik
* Depresyonda, üzgün, kaygılı görünmeleri veya özgüven düşüklüğüne sahip olmaları
* Soyutlanan veya çok az arkadaşa sahip olmaları
* Sosyal davranışlarda yetersiz kalmaları
* Gelişimsel veya fiziksel yetersizlik gibi özelliklere sahip olmaları
Kupik, “Zorbalığın, öğrencilerin cinsiyetiyle ilişkili olabileceği düşünülerek çeşitli ülkelerde bu amaçla yapılan araştırmalar incelendiğinde hem zorbalık yapan hem de zorbalığa uğrayan öğrencilerin önemli bir bölümünün erkekler olduğu görüldü” tespitini de sözlerine ekledi.
ERGENLER ARASINDAKİ ZORBALIK DAHA ÇOK HANGİ KONULARDA KENDİSİNİ GÖSTERİYOR?
Peki ergenler arasında zorbalık en çok hangi konularda ortaya çıkıyor? Bu sorumuza Büşra Kupik, “Genel olarak fiziksel, sözel, duygusal, cinsel ve siber zorbalık şeklinde alt başlıklara ayrılabilir. Fakat çoğunlukla hem kızların hem de erkeklerin en fazla karşılaştıkları zorbalık biçimlerinin itme ve isim takma olduğu biliniyor” diye yanıt verdi. Kupik şöyle devam etti:
-- Yaşla beraber zorbalık türünün de değiştiği görülüyor. Küçük sınıftaki öğrencilerde fiziksel zorbalığın, büyük sınıftaki öğrencilerde ise sözel ya da psikolojik zorbalığın daha yaygın olduğunu söyleyebilirim. Arkadaş beğenisinin önem kazandığı 8-12 yaşlar, gruplaşma döneminin başlangıcı olarak görülür.
-- Takıma bağlı olmak ve takımla iş birliği içinde olmak bireysel yarıştan üstün görülebilir. Çocuklar açısından bir gruba ait olmak ve grupla uyum içerisinde olmak son derece önemlidir. Çünkü çocuklar başkaları tarafından beğenilmek ve takdir edilmek ister ve popüler olmayı önemserler.
AKRAN BASKISI İLE AKRAN ZORBALIĞI AYNI ŞEY Mİ?
Akran baskısı ile akran zorbalığı kavramları çoğu zaman birbirine karıştırılsa da aralarında çok ince bir farklılık olduğunu söyleyen Kupik, “Akran baskısı, çocukların etkisi altında kaldıkları akranlarına uyacak şekilde davranışlarını düzenlemesine yönelik bir istekte bulunması olarak tanımlanabilir. Bu akran etkisi olumlu da olabilir olumsuz da… Akran zorbalığı ise tamamen olumsuz bir özelliğe sahiptir ve zorba ile kurban arasında ciddi problemlerin yaşandığı durumları ifade eder” dedi. Kupik şu detayları paylaştı:
-- Bireylerin aileden uzaklaşıp arkadaşlarına yöneldiği ve sosyal ilişkilerin hayatın çok önemli bir yerinde olduğu ergenlik döneminde akran etkisi çok daha fazla gözlemlenir. Çünkü akranlar ergenlik döneminde davranış üzerinde önemli bir etkiye sahiptir ve akran baskısı ergenlik deneyiminin ayırt edici özelliği olarak görülebilir.
-- Örneğin gencin, arkadaşlarının büyük bir kısmı resim kursuna gidiyor diye heveslenip kursa başlaması olumlu bir etkiyken arkadaşlarının çoğu sigara içiyor diye sigara içmeye başlaması akran baskısının olumsuz özelliği olarak karşımıza çıkar. Akran zorbalığı ise tamamen olumsuzdur.
ERGEN ZORBALIĞINDA AİLELER NASIL DAVRANMALI?
Akran zorbalığında ailelere büyük iş düşüyor. Peki çocuklara nasıl yaklaşılması gerekiyor?
“Zorbalığı ortaya çıkaran faktörler arasında aile önemli bir yere sahip. 'Sağlıksız' olarak nitelendirilen ailelerin çocukları daha çok problemlerle karşılaşıyor” diyen Kupik, “Sevgi, ilgi ve bakımın yanında aile üyeleri arasındaki etkileşim ve iletişim de çocuğun gelişimini ve davranışlarını önemli ölçüde etkiliyor” diye konuştu. Kupik şöyle devam etti:
-- Problemli ailelerde görülen boşanma, çatışmalı ilişkiler, alkol ve madde bağımlılığı gibi sorunların zorbalığın görülme sıklığını artırdığını söyleyebiliriz. Öz saygı gelişiminde önemli faktörlerden biri çocuğun ebeveynleriyle ilişkisinin doğasıdır. Çocuklarıyla sıcak bir ilişkisi olan, ihtiyaçlarına yönelik sorumlu davranan ve duygusal destek sağlayan ebeveynlerin çocuklarının öz saygı gelişimleri daha sağlıklı olur.
-- İlgisiz, dikkatsiz, çocuklarını reddeden ve ihmalkâr ebeveynlerin çocuklarının zorbaca davranışlara karışma konusunda yüksek risk taşıdıkları, ihmalkârlığın veya ebeveynlerin çocuklarını izlememesinin suça karışma riskini artıran etkenler olduğunu söyleyebilirim. Çocuklar evde maruz kaldıkları ihmal ve istismarı okulda farklı yollarla yansıtabilirler. Bazı çocuklar şiddet uygulayan ebeveynlerini rol model alarak akranlarına zarar verirken bazıları da şiddet gören ebeveyn gibi içine kapanarak zorbalığa maruz kalır.
ESTETİK ZORBALIĞI DA ARTIYOR!
Fiziksel şiddetin yanı sıra akran zorbalığının önemli sonuçlarından biri de gençler arasındaki estetik talebi. Sosyal medyanın dayattığı tek tip güzellik anlayışı akran zorbalığına neden oluyor.
Özellikle burun ve kulaktaki 'farklılıklar' sebebiyle zorbalığa uğrayan çocuklar, fonksiyonel anlamda hiçbir sorunları olmamasına rağmen estetik ameliyatlara ilgi duyuyor.
KEMİK GELİŞİMİNİN TAMAMLANMASI AMELİYAT YAPILMASI İÇİN YETERLİ Mİ?
Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Güncel Öztürk, estetiğe olan ilginin 14-15 yaşlarına indiğini belirterek, “Ancak kemik ve yüz gelişiminin tamamlanması için özellikle erkeklerde 18 yaşına kadar mutlaka beklenmesi gerekiyor. Kadınlarda ise kemik gelişimi 16 yaşında tamamlansa da psiko-sosyal gelişimin de tamamlanması için yasal ameliyat yaşı 18” ifadelerini kullandı.
GENÇLERDEKİ ESTETİK ÇILGINLIĞININ ARKASINDAKİ EN ÖNEMLİ ETKEN NEDİR?
Sosyal medyanın ve insanların etkisinin bazı gençlerin estetiğe ilgi göstermesindeki en önemli etken olduğunu vurgulayan Öztürk, “Özçekim fotoğrafları insanların öz benliğinde ve kişiliğinde büyük etkiler yaratıyor. Bu etkiler arasında; kendini beğenmeme, içe kapanma, özgüven kaybı başı çekiyor. Toplum tarafından kabul gören ideal ölçüler ve oranlar, özellikle gençlerin bu ideal boyutların dışındaki görüntüleri kabul etmemesine sebep oluyor. Ayrıca güzellik algısı coğrafyadan coğrafyaya, kültürden kültüre, bölgesel ve dini inançlara göre de değişkenlik gösterebiliyor” bilgisini paylaştı.
GENÇLER EN ÇOK HANGİ ESTETİK AMELİYATLARI OLUYOR?
Genç kızlarda ve erkeklerde en sık tercih edilen işlemlerin farklılıklar gösterdiğini hatırlatan Öztürk, genç kızların en çok burun, meme, liposuction (yağ aldırma) ameliyatlarını tercih ettiğini, genç erkeklerin ise en çok burun ve jinekomasti ameliyatına ilgi duyduğunu vurguladı.
18 YAŞINDAN KÜÇÜKLER HANGİ KOŞULLARDA ESTETİK YAPTIRABİLİR?
"Ergenlik dönemindeki çocuklar hangi estetik operasyonları yaptırabilirler?" sorusu da çok önemli…
Bu sorumuza cevaben Öztürk, yanlış yönlendirme yapılmaması ve doğru adımların atılabilmesi için akran zorbalığına uğrayan gençlerin psikolojik destek almasının önem taşıdığını özellikle vurgulayarak şu noktayı vurguladı:
“18 yaşından küçük kişilerde fonksiyonel açıdan sorunlar yaratan bazı durumlarda estetik işlemlere başvurulabiliyor. Sadece estetik algı sebebiyle ameliyat olmak isteniyorsa, gerekçeler kabul görüyorsa 18 yaşından sonra ameliyat yapılabilir. Özellikle de bazı gençlerin ekstrem istekleri olabiliyor ve bu işlemler mümkün olduğunca yapılmıyor”.
Fotoğraflar: iStock