Güncelleme Tarihi:
Hepimiz zaman zaman rüya görürüz. Kimimiz sabah kalktığında her detayı hatırlar kimisi de rüya gördüğünü bile hatırlamaz ama illa ki herkes rüya görür.
Medical News Today'e göre, bir insan her gece en az 3-6 rüya görüyor ve bu rüyalar yaklaşık 5-20 dakika sürüyor.
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, rüyalarımızın bilinçaltımıza açılan bir kapı olduğunu, korktuğumuz şeylerin rüyalarımızda karşımıza çıktığını söylüyor.
Ancak bazı araştırmacılar bu konuda aynı şeyi düşünmüyor ve fikir ayrılıkları yaşıyor. Kimi bilim insanları rüyalara anlam yüklememek gerektiğini düşünürken bazıları da rüyaların beynin duyguları veya zihinsel travmayı çözmek için başlattığı bir süreç olduğuna inanıyor.
Peki hiç düşündünüz mü neden kâbus görüyoruz ve bazı insanlar bunu diğerlerine göre neden daha sık yaşıyor?
Elbette kesin nedeni bilinmese de bugüne kadar yapılmış bilimsel araştırmalar korkunç rüyalar görme olasılığını birkaç faktöre bağlıyor.
Mayo Clinic'e göre kabus görmemize neden olan bazı tetikleyiciler şöyle sıralanıyor:
--Stres veya kaygı,
--Travma,
--Uyku yoksunluğu,
--Belirli ilaçlar,
--Uyuşturucu kullanımı,
--Yüksek miktarda korku filmi veya romanı okumak gibi aktiviteler.
Çok sık kâbus gören ve bu durum nedeniyle hayatı olumsuz etkilenen kişilere uzmanlar "kâbus bozukluğu" teşhisi koyabiliyor.
Kâbus görmenin engellenebilmesi ya da tamamen ortadan kalkması pek mümkün görünmüyor ama Harvard Üniversitesi araştırmacılarına göre, kötü rüya görmeyi engellemenin birkaç yolu var. Üniversite'nin internet sitesinde yayımlanan bir makalede bu konu ile ilgili şunlar yazıyor:
“Öncelikli olarak varsa stresin nedeni belirlenmeli ve o stresi yönetmenin etkili yolları bulunmalı. Kullanılan ilaçlara bağlı görülen kabuslar için ilacın dozajların değiştirilmesi veya farklı ilaçların kullanılması gerekebilir. Ayrıca travma sonrası stres bozukluğu yaşayan kişilerin terapi alması gerekir.”
Nöroloji uzmanı Dr. Güven Arslan, çoğu zaman kişiyi uykudan uyandıran, korku ve anksiyete gibi olumsuz hislere neden olan kabusların nedenini şöyle açıkladı:
“Beynin rüya oluşumunda rol alan talamus, prefrontal korteks ve cingulate korteks gibi alanlarının bir şekilde bilinç altı uyarıcılarla etkileşimi sonucunda oluşur. Yapılan araştırmalarda stres, fiziksel ve psikolojik travmalar, uykusuzluk, uykudan hemen önce ağrı yemeklerin yenmesi, kronik hastalıklar (özellikle depresyon ve post travmatik stres bozukluğu gibi psikiyatrik hastalıklar), bazı ilaçlar ve madde kullanımı gibi durumların kâbusları tetiklediği gösterilmiştir. Korku ve şiddet içeren filmlerin izlenmesi veya kitapların okunması da kâbus görülmesini artırır.”
KORKU FİLMLERİ VE KİTAPLAR KÂBUS GÖRMEYİ TETİKLEYEBİLİR
Dr. Güven Arslan, insan beyninin kişinin fark edebildiğinden çok daha karmaşık bir yapıya ve çalışma şekline sahip olduğunu, bu nedenle yaşadıklarımız, gördüklerimiz ve hissettiklerimizin fiziksel ve ruhsal sağlığımız üzerindeki etkileri sandığımızdan çok daha etkili olduğunun altını çizdi. “Korku filmleri ve kitapları da bilinç altımızda bulunan bizim fark edemediğimiz çağrışımlara sebep olup kâbus görmemize neden olabilir. Burada önemli olan nokta kabusların tekrarlayıcı ve günlük hayatı etkileyici boyutlara ulaşmasıdır” diyen Arslan, elbette yetişkin insanlara korku filmlerinin yasaklanamayacağını belirtiyor ama kişisel özelliklere bağlı olarak kâbus bozukluğu şeklinde bir hastalık söz konusu olduğunda bu tarz film ve kitaplardan uzak durulmasını öneriyor.
HANGİ POZİSYONDA YATTIĞINIZ DA ÖNEMLİ
Hong Kong Yan Üniversitesi'nden Doç. Dr. Calvin Kai-Ching Yu, sırt üstü uyuyan kişilerin daha fazla kâbus gördüklerini ve gördükleri rüyayı hatırlamakta zorlandıklarını tespit etmişti.
Dr. Yu, "Farklı uyku pozisyonlarında vücudun farklı kısımlarında baskı oluşur ve vücuttaki hisler rüya unsurlarının kaynağı olabilir" dedi.
Dr. Arslan, uyku pozisyonlarının kişisel tercihlere bağlı olarak değişmekle birlikte kişinin kendini en rahat hissettiği şekilde olması gerektiğini düşündüğünü ifade etti ve yatış pozisyonu ile kâbus görme arasındaki bağlantıyı şöyle açıkladı:
“Araştırmalarda sırt üstü, yüz üstü, sağa veya sola yatma tercihlerinin ardında obezite, uyku apnesi, kalp hastalıkları, omurga bozuklukları, mide asit reflüsü gibi hastalıkların belirleyici olduğunu göstermiştir. Buna göre uyku apnesi olan obez bir hasta sırt üstü uyumayı tercih ediyorsa kabusların daha sık olduğunu biliyoruz. Kalp yetmezliği hastalarının sağ taraflarına yattıklarında, mide reflüsü olanların sola yattıklarında, omurga patolojisi olanların ise sırtüstü yattıklarında daha kaliteli uyudukları, dolayısıyla daha az kâbus gördükleri saptanmıştır.”
KABUSLARIN SIKLIĞINI AZALTILABİLİR YA DA TAMAMEN ORTADAN KALDIRILABİLİR Mİ?
Arslan, kabuslar uykunun REM olarak adlandırılan, beynin daha aktif olduğu dönemlerinde görüldüğünü, bu dönemde, REM dışı uyku dönemlerin aksine nefes alıp vermenin hızlandığını ve kalp ritminin fizyolojik sınırlarda düzensiz olduğunu ve görülen rüyaların canlı ve gerçekçi olduğunu ifade etti. “Bir nevi uyanmaya hazırlanılan bu evrede görülen rüyaların hatırlanmaları bu sebeplere bağlıdır. Diğer derin uyku dönemlerinde görülen rüyaların ise çoğu hatırlanamaz” sözleri ile neden bazı kişilerin rüyalarını hatırlamadıklarına açıklık getirdi.
Arslan, kâbus tetikleyici olarak saptanan sebeplerin ortadan kaldırılmasının kabusların görülme sıklığını azaltabileceğini veya tamamen ortadan kaldırabileceğini örneğin bir ilaca bağlı veya net bir stres kaynağına bağlı kabuslar görülüyor ise ilaç bırakımı veya stres kaynağının elimine edilmesi ile sorunun çözülebileceğinin altını çizdi. Bazı durumlarda ortadan kaldırılamayan veya değiştirilemeyen sebeplerin olabileceğinin de unutulmaması gerektiğini belirten Arslan, uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu, depresyon ve post travmatik stres bozukluğu gibi rahatsızlıkların tespiti ve tedavisi ile kabuslar sonlanabileceği için mutlaka bir uzman hekimden yardım alınmasının gerektiğini vurguladı.
SIK KÂBUS GÖRENLER MUTLAKA BİR HEKİME DANIŞMALI
Gece gördüğümüz kabuslar günlük yaşantımızı nasıl etkiliyor? Arslan bu sorumuza şöyle yanıt veriyor:
“Gece gördüğümüz kabuslar ve uyanmalar nedeniyle gün içinde yorgunluk, bitkinlik ve uyku hali yaşanabilir. Dikkat ve konsantrasyon eksikliği uzun süre devam ettiği takdirde unutkanlık ve iş gücü kaybına yol açar. Korku ve anksiyete gelişimi ile sosyal aktivitelerden çekilme, duygudurum bozuklukları sıklıkla yaşanır. Nihayetinde çoğu zaman önlenebilir bir durum olduğundan, bazen de başka önemli hastalıkların belirtisi olduğundan sık kâbus gören hastaların mutlaka uzman hekim kontrolüne başvurmalarını öneriyoruz.”
Prof. Dr. M. Kerem Doksat, önemli bir ameliyat veya hastalık, sevilen birinin kaybı, kötü bir kazada kurban veya tanık olmanın kabus görmenize neden olabileceğini bunlara ek olarak işle alakalı veya ekonomik kaygılar, acı, yağlı ve baharatlı yemekler, büyük yaşam değişiklikleri, alkol, ilaç kullanımı ve hastalıklar gibi pek çok etkenin kabus tetikleyici unsurlar olduğunu dile getiriyor.
NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Arslan, bir kişiye kâbus bozukluğu teşhisinin konabilmesi için kişinin tekrarlayıcı kâbus görmesi ve bu kabusların kişinin günlük hayatını etkilemesi gerektiğini ifade etti ve belirtilerini sıraladı:
--Uykuya dalmaktan korkma,
--Gün içinde dikkat eksikliği ve sinirlenme,
--Üzülme gibi yersiz ve ani duygudurum değişiklikleri ile çarpıntı,
-- Anksiyete, baş ağrısı gibi ilişkili fiziksel belirtilerin olması gerekmektedir.
Bu bozukluk teşhis edildikten sonra sorunun sebebinin aranması gerektiğini ve ona yönelik tedavi uygulanacağını dile getiren Arslan, ilaç veya yabancı madde kullanımının kesimi, korku ve şiddet dolu içeriklerden kaçınılması, varsa saydığımız nörolojik hastalıkların tespiti ve tedavisi, uyku ortamının ve rutinin sağlıklı uyku için optimize edilmesi, obez hastalarda fazla kilolardan kurtulmak gibi tedavilerin yapıldığını belirtti.
Arslan, bunların dışında davranışsal tedavilerin de uygulandığını, yoga, meditasyon, egzersiz gibi fiziksel ve ruhsal sağlığı olumlu yönde etkileyecek aktivitelerin dışında Image Rehearsal Therapy (IRT) gibi psikolojik tedavilerin de olduğunu belirtti ve IRT yönteminin detaylarından bahsetti.
“Bu yöntemde hastalardan kabuslarını hatırlaması ve bir kâğıda yazması ancak olumlu bir son ile bitirmesi istenir. Bu tekrar yazılmış versiyonun uykuya dalmadan önce kişi tarafından tekrar okunması önerilir. Böylece kâbus içeriği değişir ve sıklığı azalır.”
Biz yetişkinler bile bu durumla baş etmekte zorlanıyoruz ama sıklıkla kabus gören, kabus görme korkusu ile uyku bozukluğu yaşayan çocuklar da var.
Arslan, böyle bir durumda çocukların mutlaka detaylıca dinlenmesi gerektiğini, sorunun ne olduğu ve olası sebeplerinin araştırılması gerektiğini ve en önemlisi yalnız olmadıkları onlara hissettirmek gerektiğini ifade etti.
Arslan, aslında kâbus bozukluğu olmayan ‘uyku terörü’ denilen başka bir hastalığın farkında olmamız gerektiğini, bu hastalığın uyku dönemleri arası geçişte yaşanan, çocuğun bağırma, sıçrama, tekme atma gibi ani korku dolu hareketlerde bulunduğu bir uyku hastalığı olduğunu belirtti ve uyku teröründe, çocuğun korku dolu bir imaj veya kabustan bahsedemeyeceğini vurguladı.
Kâbus gören ve bunları anlatan çocukları olan aileler için ise ev ortamında fiziksel ve sözlü şiddetten kaçınılması, çocukları yaşlarına uygun, şiddet ve korku barındırmayan içeriklerle muhatap etmeleri, uyku düzenlerine ve ortamlarına dikkat etmeleri gerektiğini belirten Arslan, sosyalleşme, hobi aktivitelerine yönlendirilme ve dijital platformlarda geçirilen sürenin düşürülmesinin de kâbusları azaltacağının altını çizdi.