Güncelleme Tarihi:
Hem kalabalıktan uzak hem de doğanın tam kucağında; deniz, güneş, dere, yayla alternatifleriyle, özellikle pandemi döneminde, eşsiz bir tatil vaat eden Rize Fındıklı’daki baba ocağına bin bir hayalle bayramın ilk günü ailece adım attık. Trabzon Havalimanı’ndan Fındıklı’ya kadar yol boyunca solda Karadeniz, sağda dağlardan kıvrıla kıvrıla akan dereler, derelerin debisindeki düşüş, sıcak ve aşırı nemli hava son yıllarda yaşanan mevsimsel değişimin ipuçlarıydı.
SİDE’YE Mİ GELDİK
İlk gün deniz suyu sıcaklığındaki artış ve havadaki nem “Side’ye mi geldik” dedirtti. İlçede herkesin gündemi dereye kaçmaktı. Ama bayramın ikinci günü akşam saatlerinde başlayan, sabaha kadar şiddetini yer yer arttıran ancak hiç dinmeyen sağanak tüm planları alt üst etmekle kalmadı, Hacı Memed Tobası’nı da Çağlayan ve Arılı derelerini de önüne çıkan toprak, ağaç, kayayla birlikte Karadeniz’e taşıdı. Sabah uyandığımızda Karadeniz’in, derelerin ve tatil planlarının yerini çamur deryası aldı. Fındıklı Belediyesi ekipleri dere kenarında sel sularıyla dolan birkaç binada su tahliye çalışmalarını gün içinde tamamladı. Sağanak, sınır komşuları Ardeşen ve Arhavi’de afete yol açarken, Fındıklı daha az hasarla atlattı.
20 YILDA İLK KEZ
Doğu Karadeniz demek, tüm zamanlarda yağmur demek. Bunun en iyi kanıtı da doğada... Kaçkarlardan Karadeniz’e ulaşan dere yataklarının genişliği, bu yıl değilse bile o derenin bir zamanlar olduğu gibi yine bir gün güçlü bir debiyle denize ulaşacağını haykırıyor adeta. Dereler üzerine yüzyıllar önce inşa edilen taş köprülerin dere yatağından yüksekliği bir başka ipucu. Son yıllarda bir çok sağanağa şahit oldum. Ancak önceki gün yağan sağanağa gerek süresi gerekse şiddetiyle ilk kez tanık oldum. Bir gün öncesinde yatağında usul usul akan Çağlayan Deresi’ne dün sabah gittiğimde gördüğüm manzara dehşete düşürdü. Akan derenin gücü karşısında insan olarak ne kadar aciz olduğumuzu, aynı şiddetle sadece birkaç saat daha yağacak yağmurun nasıl bir felakete yol açabileceğini gördüm. Fındıklı bu sefer ucuz kurtulmuştu.
KARADENİZ’DE NELER OLDU?
Ne oldu, neden oldu tartışmaları her afetin ardından olduğu gibi yine günlerce sürecek... Sonra... Konunun uzmanı değilim elbette ancak 20 yıl önce ayak bastığım Fındıklı üzerinden bir gazeteci, bir Egeli ve artık bir Karadenizli olarak bölgede neler olduğunu şöyle aktarabilirim:
20 yıl önce bahçelere domates sadece bir heves uğruna dikilirdi. Çünkü yaz aylarında bile güneşli ve yağmursuz gün sayılıydı. Son 10 yılda ise bahçelerde mısır, salatalık, fasulye ve karalahananın yanında patlıcan, domates çeşitleri, biber gibi sebzeler boy attı. Türkiye’nin dört bir yanından yerli turistin yoğun ilgisi, bölgeyi turizm altyapısıyla birlikte tesis sayısı ve kapasitesini arttırmaya zorladı.
Sosyal, kültürel ve ekonomik değişim ve dönüşümün tek sebebi ise yaz boyunca göz açtırmadan yağan, sayılı güneşli günlerin yerine güneşli geçen gün sayısındaki artıştı. Doğu Karadeniz’de son yıllarda aynı anda dere, dağ ve deniz manzarasını bir arada sunan lüks konutlarla dere boyları cazibe merkezi haline geldi. Güvenli yaşam alanı yerine üçü bir arada manzaranın cazibesine öğrenci yurtları, okullar, üniversiteler de kapılmış... Oysa meteorolojik afetlerin ardından gözler ilk olarak dere yataklarındaki yapılaşmaya çevriliyor. Yaşanan can kaybı bile bu talebi durduramıyor.
Bilim insanları küresel ısınmanın yarattığı iklim değişikliğinden kaynaklı afetlerdeki artışa dikkat çekiyor. Çok klişe olacak ama “Küresel ısınma artık sadece kutup ayılarının problemi değil.” En masumundan tatil hayalimin çamur deryasına dönmesinin de baş sorumlusu... Doğu Karadeniz sahillerini Ege, Akdeniz plajlarına çeviren de domatesleri kızartan da... Bölgede her zaman var olan yağışın miktarındaki artışın da sebebi küresel ısınma...