Güncelleme Tarihi:
Ülkemiz topraklarının neredeyse tamamına yakını fay zonları üzerinde yer alıyor. Bu zonlar içinde en hareketli olanı da Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ)… Bin 100 kilometre uzunluğunda KAFZ, yaklaşık olarak Van Gölü'nden Saros Körfezi'ne kadar tüm Kuzey Anadolu'yu kesiyor; tek bir faydan oluşmuyor, pek çok kırık parçayı barındırıyor. Bu nedenle sıklıkla depremler meydana geliyor.
Bu fay üzerinde 23 Kasım'da Düzce'nin Gölyaka ilçesinde yine bir deprem yaşandı. 5.9 büyüklüğündeki deprem sonrası Düzceliler sokağa döküldü, bazı ev ve iş yerlerinin duvarlarında yıkımlar yaşandı. Fakat çoğu büyük ölçekli depremde olduğu gibi panikle camdan ve balkondan atlayanlar oldu. Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Düzce’de 37, İstanbul’da 2, Bolu’da 14, Zonguldak’ta 10, Sakarya’da 26 ve Bursa’da 4 kişi olmak üzere toplam 93 yaralı olduğu bildirildi. Halen 16 kişinin tedavisi sürüyor.
Peki, neden deprem anında bazılarımız panik yapıyoruz, kimimiz donakalıyoruz? Düzce’de depremi hissedenler ve uzmanlarla konuştuk.
‘DEPREMİ HİSSETTİĞİM ANDA YAPABİLDİĞİM TEK ŞEY BAĞIRMAK OLDU’
Depremin merkez üssü Gölyaka'da oturan Gökçe Yıldırım, “1999’da yaşadığımız büyük depremden sonra zaten bir yenisi olabilir mi korkusu hep üzerimizdeydi. Ancak geçtiğimiz gece olan depreme çok hazırlıksız yakalandık. Sarsıntıyı hissettiğimiz ilk andan son ana kadar yapabildiğim tek şey bağırmak oldu” dedi ve ekledi:
“Ne yataktan kalkabildim, ne de kendimi veya çocuğumu koruyacak bir şey yapabildim. Şans eseri o gece kızım da benimle uyumak istemişti, yoksa yaşadığım panikle onun yanına bile gidemezdim. Eşim de deprem esnasında hiç hareket etmeden yatağın içinde donakaldı. Sallantı bittiği an kızımızı da alıp hemen kendimizi dışarıya attık. Yanımıza ne telefon ne de başka bir şey almadık.”
‘EV DAHA SALLANMADAN ÇITIRTILAR OLDU, YATAĞIN İÇİNDE KİTLENİP KALDIM’
Depremin merkez üssüne 10-15 kilometre uzaklıkta oturan Zeynep Şahin de hiçbir şey yapamayanlardan…
Şahin, “Depremin olduğu gece ev sallanmadan ufak çıtırtılar olmaya başladı ve o an uyandım. Öyle hızlı şiddetlendi ki neye uğradığımı şaşırdım. Değil ayağa kalkmak, yatağın içinde kitlenip kaldım. Olayın şokuyla o kadar çok bağırmaya başladım ki eşim de korkuyla üstüme kapandı ve beni korumaya çalıştı. Deprem anında donmayıp ayağa kalkabilseydim nereye sığınırdım diye düşündüm ama evimin hiçbir noktasının güvenli olmadığının farkına vardım” ifadelerini kullandı.
“Deprem tam da uykumun derin olduğu bir esnada başladı. Sarsıntıyla birlikte zar zor gözümü açtığımda eşyaların sallandığını gördüm ve hemen kendimi odadan dışarı atmak istedim” diyen Erhan Bektaş, “Odadan dışarı adım attığım an elektrikler gitti ve korkum daha da katlandı” dedi. Bektaş yaşadığı korku dolu anlarla ilgili şu bilgileri paylaştı:
-- Evde sadece ağabeyim olduğu için hemen onun odasına yöneldim ama birkaç odalı evimizde kapıyı bile bulamadım. Çök, kapan, tutun aklıma bile gelmedi. Zor da olsa odayı bulup girdikten sonra ağabeyimin yerde olduğunu gördüm ve bağırmaya başladım. Sarsıntı bitince büyük bir panik halinde dışarı çıkmak istedik ama merdivenden inecek durumda bile değildim. Duvarlara çarpa çarpa dışarıya çıktık.
-- Daha birinci sarsıntının şokunu atlatamadan ikinci büyük sarsıntı meydana geldi. Apartmandakilerle birlikte küçük çadırlar kurarak dışarıda kaldık. Sonunda cesaretimizi toplayıp eve girdiğimizde ise her yerde çatlaklar olduğunu, eşyaların devrildiğini ve yataklarımızın ters döndüğünü gördük. O görüntü hiç aklımdan çıkmıyor.
‘KAPILAR KİLİTLENDİ ZORLA AÇTIK’
“Bir anda ev şiddetle sallanmaya başlayınca ablamın odasından çığlıklar geldi, çok korktum” diyen Selin Dal, “Kendi canımızı bir kenara bırakıp annemle birlikte ablamın yanına gitmeye çalıştık. Fakat depremin şiddetiyle kapılar kitlendi ve zorlayarak açtık. Depremin bitmesinin ardından direkt dışarı yöneldik ama ne üstümüzde kalın bir hırka ne de ayağımızda çorap vardı” dedi.
“Hatta çoğu kişi ayakkabı bile giymeden kendini dışarı atmıştı. Birkaç kişi apartmana girerek aşağıdakiler için battaniye, kıyafet ve yiyecek bir şeyler getirdi. Derken ikinci sarsıntı gerçekleşti. İlk sarsıntıda herkes uyku sersemi olduğundan belki farkında değildi ama ikinci sarsıntı herkesi çok daha fazla etkiledi. Depremin üzerinden biraz zaman geçti ama hâlâ doğru dürüst uyuyamıyoruz.”
‘ÖĞRENCİLERİME SÜREKLİ ANLATIRIM AMA İNSAN O AN HİÇ DÜŞÜNEMİYORMUŞ’
Düzce’de öğretmenlik yapan Hakkı Emanet ise yıllarca öğrencilerine deprem tatbikatları yaptırdığını ama deprem sırasında donakaldığını söyledi.
-- Depremin sarsıntısıyla uyandıktan sonra kardeşimin yardım çığlıklarını duydum. O an panikle ne yapacağımı bilemeden camın önüne gittiğimi hatırlıyorum. Dışarıya baktığımda arabalar, evler, direkler kısaca gözle görülür her şey sallanıyordu. Bu anlara şahitlik edince hemen evdekileri de kendine getirip, sarsıntı sonrası aşağı indim.
-- Uzun yıllardır öğretmenlik yapıyorum ve her yıl okulda öğrencilere deprem tatbikatı yaptırırım. Bu nedenle deprem konusunda çoğu kişiden daha bilinçliyim. Ancak anladım ki deprem olduğu süre boyunca insanın aklına hiçbir şey gelmiyor. Çök, kapan, tutun gibi temel bilgileri bile yapamadım. Tek düşündüğüm bir an önce evden çıkmak ve kendimi kurtarmaktı.
Peki deprem anında neden sakin kalamıyoruz? Korkumuzu yenmek için neler yapmalıyız?
Uzman Klinik Psikolog Dilara Sayar, Klinik Psikolog Beril Pabuççuer ve Uzman Psikolog Elif Saydam ile konuştuk.
1-) NEDEN DONAKALIYORUZ?
Deprem anında neden bazılarımız ‘kilitleniyoruz’?
Beril Pabuççuer: Beklenmeyen ani gelen tehlike esnasında insanların ne yapacaklarına dair üç temel güdü belirir. Bu; kaçmak, savaşmak ya da donakalmak... O an otomatik refleksif gelişir ve kontrol edilebilir olmaz. Vücudumuzda hormonal ve fizyolojik etkilerle desteklenir. Bu tamamen bedenin hayatta kalmak için verdiği bir yanıt.
Dilara Sayar: İşte bu noktada bireyin hissettiği ölüm korkusu; çaresizliğe, paniğe, harekete geçememeye neden olur. Aynı zamanda ‘akut stres tepkisi’, insanlar ve hayvanlardaki evrimsel bir miras. Kişi varoluşunu tehdit eden bir tehlike ya da stres faktörüyle karşılaştığında otomatik olarak üç farklı şekilde savunma tepkisi gösteriyor. Hayatta kalmak amacıyla kullanılan bu tepkilerle atalarımız; avcılardan, yaşam tehditlerinden ve tehlikelerden kaçmayı, savaşmayı ya da korunmayı başarıyordu. Taşıdığımız bu evrimsel miras, deprem anında sergilediğimiz davranışlara da yansıyor.
Bu tepkilerimizin nörolojik tarafı da yadsınamaz. Savaş, don ya da kaç tepkilerimizi otonom sinir sistemimiz oluşturuyor. Eğer sempatik sistem baskın çıkarsa; kişi savaşma ya da kaçma tepkisi gösteriyor. Eğer parasempatik sistem baskın çıkarsa, kişi donma tepkisi sergiliyor. Bu sebeple deprem anında verilen tepkiler; hem evrimsel mirasın, hem de nörolojik baskınlığın sonucu.
2-) NEDEN DEPREMİ YAŞAMADAN ÖNCE HAREKETE GEÇMİYORUZ?
Depremi biliyoruz, olacağından haberdarız hatta ortaya çıkacak olan yıkım senaryolarını da konuşuyoruz. Fakat önlem almaya gelince hiç deprem hayatımızda yokmuş gibi davranıyoruz. Neden önce bu konudan kaçıp ‘korkunca’ yüzleşiyoruz? Bunun psikolojik kökenine bakacak olursak, neler söyleyebiliriz?
Dilara Sayar: Eski yıllarda insanlar olası tehlikelere karşı önlem almaya daha yatkınlardı. Açlık-kıtlık ihtimaline karşı gıda depolarlardı. Susuzluk ihtimaline karşı su kuyuları yaparlardı. Zor zamanlar için kenarda bulundurdukları az ya da çok maddi güvenceleri olurdu. Yeni dünya düzeni ise kişileri riskler karşısında harekete geçirmeyip konfor alanına sıkı sıkıya tutunmaya, yaratıcılığa ve düşünmeye gerek duymadan hazıra hızla ulaşmaya alıştırdı.
Bu nedenle önlem alma, problem çözme, yaratıcılığı kullanma, esnek ve pratik olma becerileri mecbur kalınırsa ortaya çıkabiliyor. Genç kuşaklar ise onlar yerine düşünen ve her şeyi hazır eden ebeveynlerle büyüdükleri için çoğu zaman mecbur kalsalar bile kendi başlarına çözüm üretemiyorlar. Bu yüzden korkuyu, her ne kadar olumlu bir duygu olarak biliyor olsak da bir taraftan kişiyi harekete geçiren, değişim ve önlem için arayışa götüren bir duygu olduğunu kabul etmeliyiz. Deprem yaşantısını göz ardı etmemeli, hissedilen korku ve endişe duygularını gerekli önlemleri alma davranışına dönüştürmeliyiz.
3-) DEPREM ANINDA SAKİN KALMANIN PÜF NOKTASI NEDİR?
Peki donakalma durumunu aşmak için neler yapılmalı?
Elif Saydam: Deprem esnasında daha rahat olabilmek için, ne türlü hareket edilebileceği öncesinde ezber yapıyormuş gibi beyne öğretilmeli. Pratik yapan beyin o esnada öğrenmiş olduğu davranışı kolaylıkla gerçekleştirir. Bu durum karşısında vereceğimiz tepkiyi bilmek kişiyi otomatik olarak daha sakin kılar.
Dilara Sayar: Deprem anında sakin kalmak ve en doğru tepkiyi vermek kesinlikle mümkün. Fakat her birey bunu başarabilir diyemeyiz. Tepkilerimiz bireysel olarak hem psikolojik hem de nörolojik bir temele bağlı. Ancak telaşa kapılmamak, tepkileri yönetebilmek için bilişsel ve psikolojik hazırlık yapmak şart.
Bunun için stres yönetimi konusunda kişilerin kendilerini geliştirmeleri gerekir. Kontrol edilebilen stres kişiyi tehlikelerden korur ve sağlıklı tepkiler vermesini sağlar, kontrol edilemeyen stres ise aşırı tepkiler ve yanlış kararlara neden olur. Diğer yandan psikolojik sağlamlığın kazanılması ve güçlendirilmesi çok önemli… Psikolojik sağlamlığı olmayan kişiler stresi kontrolsüz yaşarlar.
4- EVDE BELLİ ARALIKLARLA DEPREMİN GÜNDEME GETİRİLMESİ POZİTİF KATKI SAĞLAR MI?
Evde sürekli depremi konuşmak, ne yapılacağını tekrar etmek, deprem tatbikatları yapmak sorunu aşmak ve depremle yüzleşmek için bir pozitif etki sağlayabilir mi?
Dilara Sayar: Yaşanan deprem sonrası; deprem anında yapılması gerekenleri tekrarlamak, eğer alınmamış önlemler varsa onları oluşturmak için harekete geçmek aile içindeki bilinçlenme için önemli. Duyarsız kalmak, yaşam tehdidini ve oluşabilecek riskleri göz ardı etmek olur. Ancak bunun aksine konuyu her gün gündeme almak, sürekli konuşur olmak ise ev içinde kaygı ve korku iklimi yaratır.
Örneğin ev içinde sürekli olumsuz ihtimalleri dile getirmek “Ya göçük altında kalsaydık, ya evimiz yıkılsaydı, ya birimiz ölseydik…” gibi cümleler paylaşmak her yaş grubu birey için kabul sürecini zorlaştırır ve kaygıları artırır. Bu cümleler yerine yapılması gerekenleri yapmak ve olumsuz cümleler yerine “Gerekli önlemleri aldık, tekrar yaşarsak neler yapmamız gerektiğini biliyoruz, deprem konusunda bilinçliyiz ve hazırlıklıyız” diyebilmek gerekir.
Beril Pabuççuer: Sürekli konuşmak kaygıyı ve bu duruma karşı hassasiyeti daha da arttırabilir. Depremde ne yapılacağını ailecek birkaç kez konuşmak aslında yeterli. Konuşulur, anlatılır, tatbikat yapılır, öğrenilenler kontrol edilir. Teorinin yanında gerçekçi simülasyonlara katılmak da o esnada gerçekten ne yapacağımızla ilgili bize fikir verir.
5- DEPREM KONUSUNDA ÇOCUKLAR NASIL BİLİNÇLENDİRİLMELİ?
Dilara Sayar: Her konuda olduğu gibi deprem konusunda da çocukların modeli anne ve baba. Ülkemizin coğrafi olarak aktif fay hatları üzerinde olduğu gerçeği kabul edilmeli ve yaşı düzeyinde çocuklarla paylaşılmalı. Çocuğun zihnini karıştıracak derinlikte bilgiler vermek sadece kaygıyı artıracağı için, yaşına uygun ve basit bir dille depremi anlatmak gerekir.
Anlatım sırasında kullanılan kelimeler, ses tonu ve yüz ifadesi kritik öneme sahip. Yetişkinin paylaşımları süreci ne kadar normalleştirerek olursa, çocuğun deprem gerçeğini kabul etmesi ve normalleştirmesi o kadar kolay olur. Merak ettiği ya da tam olarak anlayamadığı noktaları sormasına fırsat verilmeli, konuyu ve yapması gerekenleri öğrendiğinden emin olunmalı.
Beril Pabuççuer: Çocuklar zaten okullarda deprem esnasında ne yapması gerektiğini öğreniyor. Aileler de bilinçli bir şekilde çocuklarla neler öğrendiklerini konuşup değerlendirebilirler. Kendileri de iyi bilmiyorsa bu konuda hazırlanan çok güzel kitapçıklar var. Bunun mücadele edilebilir bir durum olduğunu konuşarak güven vermeleri önemli.
Aile kendi kaygısıyla mücadele edemiyor ve panik olan bireylerden oluşuyorsa çocuklar da bu durumu panik yapılması gereken bir durum olarak algılar. Bu durumda önce ailelerin doğru bir model olmak için bunu yönetmeyi öğrenmeleri gerekiyor.