Gül’ün jesti ve fakat o kadar

“UÇAKTA özel sohbetimiz olmadı, zaten ben de beklemiyordum, Sayın Cumhurbaşkanı herkesin elini sıktığı gibi, benimle de tokalaştı, o kadar.

Kaldı ki, ayrı bölümlerde uçtuk.”
Çankaya Köşkü’nden DTP Gurubu’na telefon ediliyor, bir DTP milletvekili Gül’ün Çin gezisine davet ediliyor. Geziye DTP Gurup Başkanvekili Selahattin Demirtaş katılıyor.
Dün Demirtaş’la Çin’den konuşuyorum. Uçakta özel sohbet olmadığını söyleyen Demirtaş devam ediyor:
“Bugüne kadar resmi davetlerde DTP yoktu, davet gelince, biz Gurup Başkanvekili düzeyinde temsile karar verdik ve ben katıldım.”
Ben, bu fırsatta Gül ile Demirtaş arasında özellikle Kürt sorununa dönük sohbet geçebileceğini düşünüyordum, ama yok.

HÂLÂ RANDEVU YOK

DTP’ye davet, aslında Gül’ün daha önceki açıklamalarıyla örtüşüyor. O açıklamalar söz düzeyinde kalıyor. Kürt sorunu için fırsat var, açılım için şimdi iyi zaman, gibi sözlerin gerisi gelmiyor. Gül ilk kez bir DTP milletvekilini gezisine davet ediyor ve iyi bir iş yapıyor. Davet aslında çok normal ve gecikmiş bir tavır. İyi bir jest, ama o kadar.
Buna karşılık, Tayyip Erdoğan, seçimin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, DTP ile hâlâ görüşmüyor. Normal olmayan bu.
Başbakan DTP ile neden görüşmüyor?
1-Belki kendi iradesiyle karar vermiyor. Belki görüşmek istiyor ama, belki bir başka irade devreye girerek, görüşmeyi engelliyor.
2-Görüşmeyerek, Erdoğan kendisiyle çelişiyor. Oysa yeri geldiğinde, seçilmiş olmayı, milletin iradesinin her şeyin üstünde olduğunu canı gibi savunuyor.

MİLLİ İRADE

İşte, karşınızda, sizin gibi seçilmiş DTP’liler ve milletin iradesi.
Erdoğan ve AKP’liler millet iradesiyle seçiliyor, o iradeyi temsil ediyor. Ya DTP’lileri kim seçiyor? DTP’liler kimi temsil ediyor?
Bu açıdan, Erdoğan’ın DTP’yi dışlaması çifte standart.
Erdoğan’dan doğan boşluğu Gül dolduruyor. Ancak, o da bir nezaketi yerine getiriyor ve orada duruyor.
Dialog şart, dialog. Dışlamakla, küsmekle bir yere varılmıyor. Uygar olmanın gereği diyalogdan geçiyor.

Merhaba henüz yok, bol borç var

SİİRT’te 19 Mayıs töreni. DTP’li Belediye Başkanı Selim Sadak, Siirt Valisi Necati Şentürk’ün yanına gidiyor, bayramını kutluyor. Vali selamı başıyla lütfen karşılıyor.
Sadak dün bana:
“Vali Bey ile törenlerde put gibi yan yana duruyoruz, hiç merhabamız yok, bana selam vermiyor. Seçimden bu yana üç ay geçti, daha ne kutladı, ne aradı, ne sordu.”
Bana göre, ayıp ve üzücü.
Selim Sadak, Kürt sorunu ile ilgili deneylerden geçmiş biri, hapisane ise hapisane, teori ise teori, pratik ise pratik.
Sadak Siirt’e belediye başkanı seçiliyor ama, mutsuz ve çok şikayetçi. Dün uzun bir telefon sohbeti yapıyoruz. Ben ona başka şeyler sormaya hazırlanırken, Sadak:
“Belediye AKP’de idi, şimdi biz aldık, tam 86 trilyon borçla.”
Sadak arka arkaya sıralıyor: “Borçların bir bölümü çalışanlara, bir bölümü vergi, sigorta borcu, bir bölümü İller Bankası’na. Benim makam arabam bile yok. Arabayı filan geçtim, asıl vahim olan itfaiyenin durumu. Öyle ki, itfaiye bir yangında ancak beşinci kata kadar müdahale edecek güce sahip, daha üst katlara müdahale edecek teknik araç ve gereç yok.”
Tayyip Erdoğan, Meclis’e ilk kez Siirt milletvekili olarak giriyor. Şimdi Siirt’in yüzüne bile bakmıyor. Bunu hatırlatan Sadak:
“İlgili bakanlıklara ve devlet kuruluşlarına pek çok yazı yazdık, durumu anlattık, ama hiç kimseden tek bir cevap gelmedi.”
DTP’li bir belediye başkanı seçildiği için mi, Siirt’e bu ceza veriliyor?
Yazarın Tüm Yazıları