Gül 2014’e kadar Çankaya’da…

Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi üzerindeki spekülasyon yavaş yavaş bitiyor. Son günlerde Ak Parti'den çıkan sinyaller sürenin 2014'e kadar uzayacağını gösteriyor. Yine de son kararı Başbakan'ın vereceği biliniyor. Ayrıca 2012'de böyle bir nöbet değişimi, neresinden bakarsanız bakın, çok tehlikeli olur.

Haberin Devamı

Kendinizi Cumhurbaşkanı Gül ' ün yerine koyun.
 
Birçok siyasi risk alarak kurduğunuz parti ve kimi yol arkadaşlarınız, Çankaya'daki görev süreniz konusunda esrarengiz bir sessizlik içindeler. Kimi 5 yıl, kimi 7 yıl diyor. Ancak kimseler kesin birşey söylemiyor. Birgün Yüksek Seçim Kurulu’nun karar vereceği ileri sürülüyor, ertesi gün Meclis işaret ediliyor.
 
Siz olsanız sinirlenmez misiniz?
 
Herşeye rağmen, Gül bütün bu tartışmaların dışında kalmasını bildi. Spekülasyonlara karışmadığı gibi, etrafındaki ekibi de bu oyunun içine sokmadı. Tam aksine, kararı Erdoğan'ın vermesini bekledi. Son sinyaller de  Gül'ün süresinin 2014'e kadar uzaması konusunda bir uzlaşının doğduğunu gösteriyor. Özellikle Bozdağ gibi, Başbakan’a çok yakın bir ismin açıkça 7 yıldan söz etmesi, sorunun üst düzeyde çözüldüğü izlenimini yaygınlaştırdı.
 
Henüz resmen açıklanmadı veya son nokta konulmadı ancak en doğrusunun da 2014 olacağı ortada. Kamuoyunun beklentileri de aynı yönde. Bu arada, 2014'e kadar Çankaya'da kalmanın  Gül'ün hakkı olduğu da apaçık ortada.
 
Abdullah Gül, son derece dengeli, toplumun vicdanını dinleyen, sağduyulu, güleryüzlü, herkese eşit mesafede duran ve dengeli bir Cumhurbaşkanı  oldu. Şu veya bu yasayı veto etmemiş olmasını ya da Ak Parti iktidarına çok destek olduğunu ileri sürüp eleştirebilirsiniz. Ancak genel resme baktığınızda, Gül'ün, Çankaya Köşkü’nü hakkını vererek doldurduğunu inkar edemezsiniz.
 
Ayrıca, 2012 siyasi açıdan büyük değişimlerin yaşanmamasını gerektiren bir yıl olacak. Öylesine bir mali fırtınadan geçiliyor ki böyle bir dönemde Başbakan’ın görev değiştirmesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılması, ekonomiye büyük riskler yaşatacaktır. Başbakanın sağlık sorunu  dahi piyasaları kuşkulandırmaya yetti. Böyle bir ortamda bir de seçim kavgası, tüm dengelerin bozulmasına yol açabilir.
 
Özetle neresinden bakılırsa bakılsın, gerçekler, sağduyu ve kamuoyu,  nöbet değişimini 2014 olarak gösteriyor.

Haberin Devamı

THY , SADECE YALANLAMA İLE YETİNMEMELİ...
 
Türk Hava Yolları  bazı yabancı pilotlar tarafından eleştiriliyor.
 
Danimarka'dan kaynaklanan bu ciddi eleştirilerin büyük bölümü yanlış dahi olsa, geri kalan küçük bölümü hepimizin midesini bulandırmaya yetiyor .
 
Bazı Türk pilotların İngilizcelerinin yetersiz olması nedeniyle,  kulelerden verilen direktifleri doğru dürüst anlamadıklarından tutun, yeterince eğitilmeden kokpite girebildiklerine kadar bir dizi eleştiri var. Doğrusunu söylemek gerekirse, kimi pilotlarımızın İngilizcelerinin ne kadar anlaşılmaz olduğununu yaptıkları anonslar sayesinde yolcular dahi anlayabiliyorlar. Yani bu konuda tanıklık edebilecek kişi sayısı epey yüksek.
 
THY yönetimi hemen kendini koruma mekanizmasını harekete geçirdi.  Bunun bir saldırı olduğu anlatıldı ve THY 'de İngilizce bilmeyen bir tek pilotun dahi bulunmadığı açıklandı.
 
Eeee, bitti mi ?
 
Son derece önemli bir konu bu şekilde mi kapatılacak?
 
Oysa bizim beklentimiz, ciddi bir araştırma yapılması ve bu bulgularla kamuoyunun önüne çıkılmasıydı. Sorun, Yönetim Kurulu Başkanı Topçu ve Genel Müdür Kotil'in sözlerine inanıp inanmamak değil. Kafalarda yaratılan soru işaretlerinin tümüyle giderilmesidir.
 
Unutmayalım, başka hiçbir araca benzemeyen uçaktan söz ediyoruz.

Haberin Devamı

İRAN'IN DA KORKULARI VAR...
 
Nedense hep İran  suçlanıyor.
 
Orta Doğu'yu kontrolü altına almak istediği yazılıp çiziliyor...Nükleer silah üretip, gücünü katlamak istediği ve dehşet dengesini bozmayı planladığı belirtiliyor...İsrail'i yok etme planlarından korkuluyor... Irak'ı da yanına çekip bir Şii imparatorluğu kurması kaygı yaratıyor... Sürekli şekilde suçlanıp , bölgenin bir numaralı “Kötü adamı” olarak niteleniyor.
 
Buna karşılık kimseler çıkıp , “NEDEN?” diye sormuyor.
 
İran'ın da korkularının olup olmadığı tartışılmıyor. Oysa İran'ın da korku ve kaygıları var. Bunlardan dolayı da kendini korumak adına adımlar atıyor.
 
İran, Amerika'dan korkuyor. Bu güvenlik korkusu, 1979'da Şah Rıza Pehlevi 'nin devrilmesi ve Humeyni'nin dönüşünden sonra başladı ve bugüne kadar da sürüyor. Washington'un bu rejimi içine sindirememesi, İsrail'in de kışkırtmasıyla, sürekli bir sürtüşmeye yol açtı.
 
Tahran yönetimi, ABD-İSRAİL ikilisinin komplosundan kaygılanıyor. ABD ile birlikte, Suudiler başta olmak üzere, “Sünni cephe” kurulduğunu görüp, daha da rahatsızlık hissediyor. Bu kaygılar arttıkça da kendi Şİİ cephesini güçlendiriyor. Suriye üzerinden, Hamas ve Hizbullah'ı koruyor; kendi ittifaklarını oluşturuyor. Irak' taki etkinliğini arttırmaya çalışıyor. Nükleer silahlanmaya gittiği iddiaları giderek artıyor.
 
Türkiye'ye kurulan radarlara karşı verilen sert demeçlerin altında da bu kaygılar yatıyor. Ankara'nın Washington ile birlikte hareket edebileceğinden kuşkulandığı için, İran da sertleşiyor.
 
Diyorum ya, hep İran suçlanıyor ve bölgenin kara koyunu gibi görülüyor. Kimseler  İran yöneticilerinin kuşku ve kaygılarını sorgulamıyor. Onları biraz anlamaya çalışsak ve bu kaygılarını giderebilsek, bölgede barış çok daha kolaylaşacak.

Yazarın Tüm Yazıları