Gıcık ol ya da olma, insanı hoppidi hoppidi hoplatıyor

"Haydaaa, bu da iyiymiş!" dedi Ayça (Şen) odaya girerken. Hayvan insan, geçiyorken uğramakla kalmamış, gelirken donut almış. Üstelik dört tane alana iki de beleş veriyorlarmış. Ediyor mu ikimize altı donut!..

Önümüzdeki haftalarda hafif tertip bir detoks/perhiz olayına gireceğim (Bu da komik bir hikáye yani, bilahare açarız); dolayısıyla bir süreliğine normal insan temposunda yaşayacağım için jübile yapıyor sayılırım. Liseden beri perhiz denilen şeyle uzak yakın alákam yok ama bu kez konu sağlıktan geçiyor. Birtakım tahliller sonucunda, hızlı koşup 34 yaşımda her türlü risk grubuna kenarından köşesinden bulaşmayı becerdiğim çıktı ortaya. Dolayısıyla reçeteye ya uyulacak ya da uyulacak. En azından bir süreliğine...

Anlayacağınız gözüm dönmüş vaziyette. Ayça’yı da odadan sürüp, donutların altısını birden yiyesim var.

"Buyur birader" dedim; "Sen ve donut kardeşler hoşgeldiniz, afiyetler getirdiniz. Yalnız mümkünse, bu hadiseyi ’Çapa’nın son donut götürmesi’ şeklinde algılayalım, bu glikoz manyağı olmuş şahane hamur topacıklarını ayinsel bir edayla işkembeye gömelim; bundan sonra bir süreliğine ’Hadi donut yiyelim, hadi dondurma alalım, hadi kebap yemeye gidelim’ benzeri ahláksız tekliflerle gelmeyelim."

"Bırak bu ’Bana bunlarla gelmeyin’ gibilerinden Fatih Terim ağızlarını" dedi; "Hálini görünce bunları bile vermek konusunda şüpheye düştüm zaten. Belli ki zaten arpan bol gelmiş. Bir de bunların enerjisiyle duvara, daha da fenası üstüme tırmanırsın diye korkarım valla. Nedir bu halin o’lum, hoppidi hoppidi? Uyarıcı filan mı aldın sen?"

O sırada fark ettim ki hakikaten de bedenimden görünmez bir kabloyla trafoya bağlanmış gibiyim. Yerimde duramıyorum.

"Sorma" dedim "hep bu herif yüzünden. Al işte, gıcık ol ya da olma, insanı bu hállere gark edebiliyor beyefendi."

Kliptoman yazısının başına çökmüş, her zamanki gibi mevzubahis şarkının albümünü dinliyordum. Mevcut durumda Kenan Doğulu’nun Festival’ini...

Ayça’yla daha önce de birkaç kez aramızda bahsi dönmüştü Kenan Doğulu’nun... Ki arkadaşlarla oturup popçular üzerine "tartışmak" gibi bir huyumuz da yoktur esasında. Allah’a şükür mevzudan yana o derece sıkıntı çekmiyoruz. Yine de ilginçtir, Kenan Doğulu’yla ilgili gıcık mıdır değil midir, gıcıksa nesi gıcıktır, değilse neden değildir geyiği döndürmüşlüğümüz var hakikaten.

Ben bundan yıllar önce -ki bahsini daha evvel de açmıştım sanırım- Eski Yeşil’de bir jam session’da kendisi gibi kalifiye müzisyenlerle, kendi keyfine döktürdüğü bir sahne performansını izlediğimden beri havlu atmış vaziyetteyim bir kere. Hastası olmuştum. Müzisyenliğinin... "Abi, bu benim diyen festival sanatçısına taş çıkartabilir eleman o bildiğimiz ailemizin popçusu Kenan Doğulu olabilir mi?" hayretinde, ağzım beş karış açık kalakalmıştım.

Akustik ve/veya poptan daha sofistike -mi demeli- düzenlemeli buçuklu albümlerini daha fazla sevmekle birlikte en cıstak parçalarına bile o performansı dinlercesine dikkatle kulak kabartıyorum o günden beri. (Bazı şarkılarını her şeye rağmen tahammül fersa bulmama engel teşkil etmiyor bu durum; ayrı...)

Gerçek bir sahne hayvanı Kenan Doğulu. İllá müzisyenliğini konuşturduğu bir caz kulübünde yer alması da gerekmiyor o sahnenin elbet; ister laylom barlarında, ister kitle konserlerinde, canlı izlediğinizde, Kenan Doğulu’nun performansı karşısında parmak ısırmamak mümkün değil.

Bunların yanında, sözlükte tikinin, pardon, tikky’nin karşısına, kendi markası Ken’in o alacalı bulacalı kıyafetlerinden bir şeyler giymiş háliyle fotoğrafı konulacak insandır. Ki Ken diye bir marka yaratmış olmasına değinmeyi yekten reddediyorum.

Haricinde, Etiler’in Bodrum’un laylom mekánlarında masaların üzerine çıkmış sonradan görme aile çocuklarının kuduruk bir coşkuyla, çıldır çıldır eğlenirken, atıyorum, Sürünüyorum’un ardından 10. Yıl Marşı’nı, o saçmasapan düzenlemeye eşlik ederek söylemesine vesile olmuş kişidir Kenan Doğulu ki müzikal kariyerinin kara lekesi sayılabilecek bu ayıp da ona yeter bana sorarsanız.

Festival’in çıkış şarkısı olarak seçilen söz ve müziği Sezen Aksu’ya, düzenlemesi Mustafa Ceceli’ye ait olan Çakkıdı’ya gelince; ilk duyduğumda, pek çokları gibi "Yok artık!" dedim ben de; "Hep beraber çıkkıdı çıkkıdı bunu mu çıkarttınız?"

"Kız" hitabına uyuz olan biri olarak, nakaratı her duyduğumda şöyle bir iliklerimden titredim başlarda. (Aman be hadi kalk kaynaşalım KIZ / Çakkıdı çakkıdı oynaşalım KIZ / Azıcık alttan azıcık üstten / Hoppidi hoppidi hoplatalım KIZ!)

Çok zaman olduğu üzre, dilim dönüp münasip bir yerime konuşlandı tabii. Günlerdir "Onu yapasım var, bunu edesim var, şunu da şey edesim var" şeklinde açılıyor zihnim güne... Gözlerimden önce...

Klip deseniz, Umur Turagay yönetmenliğinde, İstanbul’un muhtelif semtlerinde, yerli ve yabancı dansçılardan oluşan kalabalık bir ekiple, 35 mm filme, dört günde çekilmiş. Ki uzun zamandır gözlerimi alamadan izlediğim en müthiş seyirlik.

Bu aralar bol dansçılı, güya MTV stili kliplerden geçilmiyor ya müzik kanalları... Umur Turagay, sanki "O iş öyle olmaz güzelim, nahan da böyle olur" şeklinde bir tavır koymuş.

Sonra sonra, biraz şarkıya alışıp çokça da klibin hatırına dinledikçe, özellikle düzenlemeye eni konu tav oldum. Gerisi málûm: Bir süredir her hadisede "Ortağı olmuşum düzeneğin" diye lafa girip duruma göre cümleyi "Kendimi boğasım var" ya da "Herkesi oyasım var" diye tamamlıyorum.

Üstelik bunu, Ayça gibi bir maniği bile şaşırtacak derecede hoppidi hoppidi bir hoppidilikle yapıyorum. Pes diyorum, başka bir şey demiyorum...
Yazarın Tüm Yazıları