Gazeteci olay yaratıp haber yapmaz

Geçen akşam Yılmaz Erdoğan yıllardır birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla birlikte yemek yemiş.

Demet Akbağ, Olgun Şimşek ve Şimşek’in eski eşi Şebnem Sönmez de var masada...

Bir Demet Tiyatro’yla patlama yapan Beşiktaş Kültür Merkezi’nin unutulmaz kadrosu.

Fotoğrafları görünce yıllar önce BKM’nin altına inip, uzun uzun bilardo oynadığımız, oyunlar sonrası sohbet ettiğimiz akşamlar geldi aklıma...

Bugünkü Kelebek’te ayrıntıları var, bu gecenin sonunda Olgun Şimşek kendisini takip eden gazetecilerin arabasına çarpıyor, karakolluk oluyorlar, Olgun’un ehliyetine altı ay el konuluyor.

Olgun’un arabaya çarpması, küfürler etmesi elbette doğru değil.

Olgun adına Yılmaz Erdoğan gazetecilerden özür dilemiş zaten.

Ama bu işte gazeteciler de sütten çıkmış ak kaşık değil.

Olayı yaratanlar gazetecilerden başkası değil.

Oysa haberciliğin temel kuralıdır; Gazeteci olay yaratıp haber yapmaz...

Sadece olayı takip eder.

Olgun Şimşek olayında ise gazeteciler birebir olayın tarafı, haberin öznesi durumundalar.

Gazeteciler olayı yaratan taraf olmasa, muhtemelen hafta sonuna kadar izleyeceğimiz bu Olgun Şimşek haberleri de olmayacaktı.

Paparazzi programlarında son dönemde böyle tartışmalı işlerin sayısı artmaya başladı.

Bunun örneklerinden biri de Reha Muhtar haberi.

Medyada herkes magazinci Gülşen Yüksel’in Muhtar’la birlikte çalıştığını, televizyon programı yaptıklarını, Vatan’da beraber sayfa hazırladıklarını biliyor.

Buna rağmen "Muhtar, asistanını öptü" haberleri yapmak (kaldı ki ortada öpme görüntüsü de yok) bana kalırsa magazin değil, olsa olsa art niyettir.

Bu tür yanlış haberler magazin programlarına irtifa kaybettiriyor, haberiniz olsun.

(Bu yazıdan sonra magazinci arkadaşlar bana kızacak.

"Olgun Şimşek ve Reha Muhtar arkadaşı olduğu için onları savunuyor" diyecekler bana.

Ama isimlere takılmasınlar, ben isimleri değil yapılanı tartışıyorum.

Olgun Şimşek ya da Reha Muhtar değil başkası olsaydı da yine aynı şeyleri yazacağımı onlar da çok iyi biliyor.)

Soner Olgun

Soner Olgun’u sahnede ilk izlediğim günün üzerinden 12 yıl geçmiş...

Şimdiki gibi Ortaköy Patika’da değil, Arnavutköy sırtında Cine Kabare’de çıkardı o zamanlar.

12 yıl önce Mesut Yar, "Size öyle bir türkü ziyafeti çekeceğim ki" diyerek götürmüştü Soner’e bizi.

Sonra Ortaköy’deki Patika’da da bir iki kez izledim Soner Olgun’u, bir daha da yolum düşmedi...

7-8 yıl sonra geçen gece gittim.

Patika’da bu sene, 10’uncu yılını kutluyormuş Soner Olgun.

Yine tıklım tıklım Patika...

Yine gümbür gümbür sesi Soner’in, yine muhteşem bir seyirci-korosu...

O geceki koro içinde Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal vardı.

Bir gece önce de Beyaz, Cem Davran varmış... Daha öncesinde de operacılar...

Ben seyircisiyle yıllar boyu böyle güçlü bağ kuran başka bir sanatçı görmedim.

Soner Olgun yine Edirne’den başlayıp Hakkari’den çıktı o gece...

Canınız sıkılmadan türkü dinlemek isterseniz, Soner Olgun hálá gideceğiniz en iyi ses.

Bayramda ulaşım ücretsiz olmasın!

İlk ne zaman başladı bilmiyorum ama bayramlarda İstanbul’da toplu taşımanın ücretsiz olması gelenek haline geldi.

Sonunda bu uygulama bayramda şehri adım atılmaz hale getirdi.

Ben böyle bir bayram görmedim.

Oysa bayramlarda İstanbul’da kalmanın keyfi başkadır.

Yollar boştur, istediğin yere anında ulaşırsın, gidilmedik semtlerde kahvaltılar yaparsın, şehrin keyfini çıkarırsın.

Bu bayramda İstanbul’dan bırakın keyif almayı, yaşamak azap oldu.

Bayramın ikinci günü yolum Eminönü meydanına düştü.

Gözlerime inanamadım.

Sanki İstanbul zincirinden boşalmış, Eminönü meydanına akmış.

Adım atacak yer yok.

İnsan selinden arabalar gidemiyor.

İlk günde de köprüdeki eylem yüzünden bütün şehrin trafiği felçti.

Yaşanan bu trafik çilesinden sonra bayramlarda ulaşımın ücretsiz olması konusu bir kere daha düşünülmeli.

Evet vatandaşa bir ’bayram hediyesi’ olarak düşünülüyor bu ama ücretsiz diye herkes yollara dökülünce olay bayram eziyetine dönüyor.
Yazarın Tüm Yazıları