Firari Yarbay’ın krokisi

BU kez petrol için kazmıyoruz, bu kez silah için kazıyoruz. Petrol için kazarken, petrol bulamıyoruz, ama silah için kazarken, çok silah buluyoruz.

Kazı sırasında antik testilere rastlayıp, kazıyı sürdürmek için, Anıtlar Kurulu’nu devreye sokuyoruz. Yağmur yağarsa, Devlet Meteoroloji, kağıt, kalem çıkarsa, Devlet Malzeme Ofisi’nden de yardım almak mümkün.

Ergenekon bir yanıyla traji-komik. Ama, bulunan silahlarla ilgili de, çok ürkütücü. Bu arada ciddi sorular da var.

KARIŞIK SORULAR

Herkesin kafasını karıştıran sorulardan, özet bir demet:

- Bir yarbay firar ediyor. Sonra teslim oluyor. Evinde silahların yerini gösteren bir kroki bulunuyor. Aranan biri, silahları sakladığı yerin krokisini çizecek kadar acemi mi? Arandığı halde, o krokiyi hálá evinde tutacak kadar çaylak mı?

- Ama, ortada bir dolu silah var. Bu silahlar kime ait? Ait olduğu yerden nasıl dışarı çıkarılıyor? Kim ya da kimler, hangi amaçla? Ergenekon’un en can alıcı düğümlerinden biri burada mı?

- Onuncu dalga gözaltılardan sonra Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ görüşüyor. Ardından, son gözaltına alınan paşalar serbest bırakılıyor. Görüşme ile serbest bırakma arasında bağ var mı?

- Yoksa, mesele yok. Varsa, bu yargı bağımsızlığına gölge düşürmüyor mu?

- Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin MİT’le ilişkisini açıklıyor. MİT ertesi gün, kurumsal ilişkimiz yok, sosyal ilişkimiz var, diyor. MİT, bu laflarla İbrahim Şahin ile ilişkisini kabul etmiş olmuyor mu? Kurumsal ilişki için, mutlaka damgalı, numaralı, tarihli yazı mı gerekiyor?

- Ergenekon’da Tayyip Erdoğan savcı, Deniz Baykal avukat mı? Böyle çete davası olur mu? Bir politikacı savcı, öteki avukatsa, yargıya gerek var mı?

POSTMODERN JURNAL

Son soru bizim dünyamızla ilgili.

Bazı gazeteciler muhbir vatandaş rolünde mi? Kimin, ne zaman gözaltına alınacağını nereden biliyorlar?

Örneğin, Fehmi Koru temmuzda İlhan Selçuk’un adını yazıyor, üç gün sonra İlhan Selçuk gözaltına alınıyor. Şimdi, yine muhbir vatandaş ya da polisçilik oynayan gazeteciler, meslek ahlak ilkelerini çiğnemiyor mu? Bu malum gazetecilerle siyasal iktidar ve polis arasında ne gibi ilişkiler var?

Postmodern jurnalleme, nasıl oluyor da, yüzde yüz isabet kaydediyor? Postmodern darbenin yerini şimdi post modern jurnalleme mi alıyor?

Jurnalde bulunan, sözüm ona, gazeteciler hiç mi utanmıyor? Utanmazlığın karşılığında bu sefiller siyasi iktidardan ne sağlıyor? İdeolojik kaynaşma daha mı pekişiyor, ucu açık çıkar zinciri mi? Yoksa, ikisi birden mi?

İlgililer bu sorulara, Erkan Yolaç’ın yıllarca sürdürdüğü, evet-hayır oyunundaki gibi, makul ve mantıklı yanıt verirlerse, olaylar yerli yerine daha iyi oturabilir.

İzmir AKP’nin Názım aşkı

İZMİR AKP il örgütü yandaş bir gazeteye günlerdir tam sayfa ilan veriyor.

Nazım Hikmet’in yeniden Türk vatandaşlığına kabulünden sonra, şimdi de onun mezarının Türkiye’ye getirilmesi söz konusu. Nazım’ın ailesi buna karşı ama, AKP’nin aklında belli ki, bu da var.

İzmir AKP il örgütü dünkü ilanda boydan boya Nazım resmi altına, onun şiirinden hareketle, "bizim çınarlı tepemiz var Nazım" diyerek, Nazım’ın mezarının İzmir’e taşınmasını istiyor.

İzmir’de sosyal demokrat kimlik ağır basıyor. AKP İzmir’de büyükşehiri kazanmak istiyor. AKP il örgütünün Nazım aşkı, asıl seçim aşkından.

İzmir halkı şerbetli, sahte aşklara kanacağını hiç sanmıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları