Ferai Tınç: İki krizin öyküsü






Ferai TINÇ
Haberin Devamı

DİYORUM ya Türkiye son zamanlarda, dünyanın en ilginç yeri haline geldi. Öyle insanlar gelip geçiyor ki, buralardan hangi biriyle konuşacağınızı şaşırıyorsunuz. Ben her hafta ilginç bir konuğu köşeme davet ederek bu trafiğin sahne ışıkları arkasında kalanları sizlerle de tanıştırmaya çalışıyorum.

Bugün salonumuz, Dr Alon Liel'i ağırlıyor.

Önce Dr Liel'i tanıtmak istiyorum. Dr Liel, Barak'ın başbakanlığı döneminde İsrail ile Filistin arasındaki barış görüşmelerinin mimarlarından. Kalbi kırık bir güvercin.

Seçimlerden Şaron çıkınca Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevinden ayrılarak üniversiteye dönen Dr Liel, uzun yıllar Barak'ın dış politika danışmanlığını yapmış.

Türkiye'de de bulunmuşluğu var. 1981-83 yılları arasında İsrail'in Ankara maslahatgüzarı. İlişkiler büyükelçilik seviyesinde olmadığı için aslında birinci adam.

‘O sıralar kimse yüzüme bakmazdı. İsrail ile Türkiye ilişkilerinin düzeyi sıfırdı’ diyor.

Ve 1970'lerin sonunda, Türkiye'yi ‘70 sente muhtaç’ eden krizi tahlil eden kitabını veriyor bana. ‘Ortadoğu’da Türkiye. Petrol, İslam ve Siyaset.'

On yıllık ciddi bir araştırmayı yansıtıyor kitap. Enerji politikalarının ülkelerin kaderindeki etkin rolleri açısından bakıyor Türkiye'ye kitap.

Dünkü ve bugünkü kriz arasındaki farkları, Türkiye'nin değişimini gösteriyor.

* * *

76-80 yılları arasındaki ekonomik krizde Türkiye'yi en çok sıkıştıran konu petrol borçları. Türkiye'nin, o dönemdeki en büyük borcu Irak, Libya, İran'a .

Bunun nedeni de 70'li yıllardaki petrol politikaları. 1973'de imzalanan on yıllık bir anlaşma ile Irak Türkiye petrol pazarının esas hakimi oluyor. Petrol krizi sırasında da Türkiye, din birliğinin ve ortak değerlerin ayrıcalık sağlayacağı düşüncesiyle Suudi Arabistan, Libya ve İran'a yöneliyor. OPEC ülkelerinin, Batı'yı inim inim inletirken Türkiye'ye tercihli bir statü tanıyacağı hesapları yapılıyor.

Bu yöneliş Türkiye'nin dış politikalarını ve toplumsal dokusunu etkiliyor. Arap yanlısı politikalar ağırlık kazanıyor. 1980'lere geldiğinde Türkiye, kriz sırasında hiçbir ayrıcalık görmediği gibi büyük bir borç faturasıyla karşı karşıya kalıyor.

Dr Liel'in iddiası şu. Dış borçlar, Türkiye'nin yönünü etkiliyor. O dönemde Türkiye'nin esas olarak Irak, Libya ve İran'a borçlu olması, ülkeyi Cumhuriyet ile birlikte benimsenen modernleşme çizgisinden, Batı'dan uzaklaştırmış, bölgesel herhangi bir rol üstlenmesini ise olanaksız kılmıştı.

* * *

‘TÜRKİYE, bugün bölgenin Amerika Birleşik Devletleri.’

Dr Liel'in bu yargıya varmasının nedeni bugün yaşadığımız krizin yapısı. Türkiye, borçlarının çözümü için Batı kurumlarıyla konuşuyor. Krizden çıkmanın tek yolu, Batı ile entegrasyonu geliştirecek ve onu birinci lig ülkeleri arasına taşıyacak olan ekonomik ve siyasi reformları yapmak. Sıkıntılara rağmen Türkiye bu dönüşüm çizgisinde ilerliyor. Bu çizgi, Avrupa Birliği perspektifi ile daha da derinleşiyor.

Bu modernleşme kararlılığı, Türkiye'yi İsrail ile de yakınlaştırıyor. Aynı zamanda bölgesel etkinliği de artıyor.

Bir yandan İsrail ile ortak tatbikat yaparken öte yandan İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmesi, Ortadoğu barış sürecinde, Filistin'in olduğu gibi İsrail'in de en fazla güvendiği ülke konumuna ulaşması, Türkiye'nin demokrasi ve modernleşme çizgisinde ilerleme kararlılığından kaynaklanıyor.

‘İşte bu yüzden bölgede herkes Türkiye’ye bakıyor. İlişkileri geliştirmek istiyor. Türkiye artık bölgenin Amerika'sı' diyor Dr Liel.

Yazarın Tüm Yazıları