Felaket anı haberciliği

ÜÇ gündür televizyon başındayım. Amerikan ve Avrupa kanalları arasında fır dönüyor, bizimkileri tarıyorum. Her yönüyle incelendiğinde, yeni bir dönemle karşı karşıya olduğumuzu gösteren bu feci saldırı, medya konusunda da derslerle dolu. Böyle büyük bir felaket karşısında, o büyük karmaşa arasında medyanın izlediği sorumlu tavır sadece dikkat çekici değil, benim için imrendiriciydi de. Kamu görevlilerinin işlerini zorlaştırmamaya dikkat eden, özenli bir haber alma disiplini ilk gözüme çarpan şeydi.İkincisi ise, halkta panik ve yılgınlığa yol açmamak için gösterilen titizlik.Haber toplamayı adam kaçırma haydutluğuna vardıranların, bu canhıraşlığı rayting kaygısı diye yutturdukları bir camianın üyesi olarak, düşen uçaklarda bulunanların listesini, ölü sayısının açıklanmasını ilk 24 saat sabırsızlıkla bekledim. Acılı bir ana, bağrı yanık bir baba röportajı getirecek muazzamlıkta bir medyacıları bile yok muydu acaba?Ölenlerin yakınları ile, facianın şokunu üstlerinden atana kadar kimse konuşmadı Değil ölü sayısı, tahminler bile dile getirilmedi televizyonlarda ve gazetelerde. Her konuda, resmi kaynaklardan verilen bilgiler aktarıldı. Ancak üçüncü günün sabahı öğrenebildik, ilk tahmini. Fox televizyonu 30 bin kişinin ölmüş olabileceğini söyledi. * * *BİZDE bazı usta gazetecilerimiz, ' Amerikan istihbaratındaki kaynaklarına' dayanarak, daha ilk saatlerde suçluyu açıklarken, BBC, CNN, Fransız ve İtalyan televizyonlarında bu konuda hiçbir yorum, tahmin yoktu. Belki de bizim arkadaşlarımız kadar güçlü kaynaklara sahip olmadıkları için Amerika'nın CNN'i, İngiltere'nin BBC'si, Fransa'nın devlet televizyonu TV 5'i 'nal topladılar'. Bilemiyorum. Dünyanın en büyük bütçeleriyle televizyonculuk yapan bu kanallar, uzun bir süre olay yerini uzaktan göstermekle yetindiler. Ne bir ölü görüntüsü, ne kopan uzuvlar, ne kan gösterdiler. Hiç mi acar bir muhabirleri yoktu, kulelerin dibine kadar sokulup enkaz altında röportaj yapacak? Merak ettim. Ama ille de yorumlar. O geyik muhabbetleri, yaratıcı kafaların engin hayal güçleriyle sabahlara kadar tartıştıkları senaryolar. Ona da rastlamadım kanallarda.Esas olarak haberciler vardı ekranlarda. Muhabirler, sorumluluk bölgelerindeki haberleri, basın toplantılarını uzun uzun aktarıyorlardı. Uzmanlar, yorum yapıyor ama eldeki verilerden yola çıkarak kısa tahlillerle yetiniyorlardı. Varsayımlara dayalı, geyik muhabbetleri yoktu. CNN'in sunucusu, CIA'nın eski başkanına, 'Nedir bu olanlar? Sizce kimler yapabilir bunu?' diye sorduğunda, 'Elimde, yorum yapacak kadar veri yok' yanıtını aldı.* * *BU madalyonun bir yüzü, diğeri ise, halkı bilgilendirme sorumluluğu içindeki kamu görevlilerinin tutumuydu. New York valisi, belediye başkanı, emniyet müdürü, o karmaşada, o moral çöküntü içinde çok kısa aralıklarla basın toplantıları düzenleyerek bilgi verdiler, halkı yapılması gerekenler konusunda yönlendirdiler. Yedikleri darbenin ağırlığına rağmen, Washington'da devletin tüm kurumları basını bilgilendirme toplantılarını düzenli bir biçimde sürdürdü. Hem de sade suya tirit toplantılar değildi bunlar. Televizyonları başındaki halk, teskin edici sözler değil, yapılan çalışmalarla ilgili açıklamaları dinledi. Gelişmeleri izledi. Avrupa televizyonları, daha geniş bir perspektif içinde, ABD dışındaki gelişmeleri de duyurarak izledi olayları. Hükümetlerin tepkileri, planları, NATO toplantısı, sonuçları televizyonların kendi muhabirleri tarafından en ince ayrıntılarına kadar verildi. Habercilik, gazetecilik ne kadar sorumluluk isterse, kamuoyunu bilgilendirme, habersiz bırakmama, gerçeği öğrenmesini engellememe de o kadar sorumluluk istiyor. Hele bundan sonra. Globalleşen teröre karşı en etkili savunma kalkanının ancak bilgi ve eğitim ile sağlanabileceği önümüzdeki dönemde. Felaket anı haberciliği ÜÇ gündür televizyon başındayım. Amerikan ve Avrupa kanalları arasında fır dönüyor, bizimkileri tarıyorum. Her yönüyle incelendiğinde, yeni bir dönemle karşı karşıya olduğumuzu gösteren bu feci saldırı, medya konusunda da derslerle dolu. Böyle büyük bir felaket karşısında, o büyük karmaşa arasında medyanın izlediği sorumlu tavır sadece dikkat çekici değil, benim için imrendiriciydi de. Kamu görevlilerinin işlerini zorlaştırmamaya dikkat eden, özenli bir haber alma disiplini ilk gözüme çarpan şeydi.İkincisi ise, halkta panik ve yılgınlığa yol açmamak için gösterilen titizlik.Haber toplamayı adam kaçırma haydutluğuna vardıranların, bu canhıraşlığı rayting kaygısı diye yutturdukları bir camianın üyesi olarak, düşen uçaklarda bulunanların listesini, ölü sayısının açıklanmasını ilk 24 saat sabırsızlıkla bekledim. Acılı bir ana, bağrı yanık bir baba röportajı getirecek muazzamlıkta bir medyacıları bile yok muydu acaba?Ölenlerin yakınları ile, facianın şokunu üstlerinden atana kadar kimse konuşmadı Değil ölü sayısı, tahminler bile dile getirilmedi televizyonlarda ve gazetelerde. Her konuda, resmi kaynaklardan verilen bilgiler aktarıldı. Ancak üçüncü günün sabahı öğrenebildik, ilk tahmini. Fox televizyonu 30 bin kişinin ölmüş olabileceğini söyledi. * * *BİZDE bazı usta gazetecilerimiz, ' Amerikan istihbaratındaki kaynaklarına' dayanarak, daha ilk saatlerde suçluyu açıklarken, BBC, CNN, Fransız ve İtalyan televizyonlarında bu konuda hiçbir yorum, tahmin yoktu. Belki de bizim arkadaşlarımız kadar güçlü kaynaklara sahip olmadıkları için Amerika'nın CNN'i, İngiltere'nin BBC'si, Fransa'nın devlet televizyonu TV 5'i 'nal topladılar'. Bilemiyorum. Dünyanın en büyük bütçeleriyle televizyonculuk yapan bu kanallar, uzun bir süre olay yerini uzaktan göstermekle yetindiler. Ne bir ölü görüntüsü, ne kopan uzuvlar, ne kan gösterdiler. Hiç mi acar bir muhabirleri yoktu, kulelerin dibine kadar sokulup enkaz altında röportaj yapacak? Merak ettim. Ama ille de yorumlar. O geyik muhabbetleri, yaratıcı kafaların engin hayal güçleriyle sabahlara kadar tartıştıkları senaryolar. Ona da rastlamadım kanallarda.Esas olarak haberciler vardı ekranlarda. Muhabirler, sorumluluk bölgelerindeki haberleri, basın toplantılarını uzun uzun aktarıyorlardı. Uzmanlar, yorum yapıyor ama eldeki verilerden yola çıkarak kısa tahlillerle yetiniyorlardı. Varsayımlara dayalı, geyik muhabbetleri yoktu. CNN'in sunucusu, CIA'nın eski başkanına, 'Nedir bu olanlar? Sizce kimler yapabilir bunu?' diye sorduğunda, 'Elimde, yorum yapacak kadar veri yok' yanıtını aldı.* * *BU madalyonun bir yüzü, diğeri ise, halkı bilgilendirme sorumluluğu içindeki kamu görevlilerinin tutumuydu. New York valisi, belediye başkanı, emniyet müdürü, o karmaşada, o moral çöküntü içinde çok kısa aralıklarla basın toplantıları düzenleyerek bilgi verdiler, halkı yapılması gerekenler konusunda yönlendirdiler. Yedikleri darbenin ağırlığına rağmen, Washington'da devletin tüm kurumları basını bilgilendirme toplantılarını düzenli bir biçimde sürdürdü. Hem de sade suya tirit toplantılar değildi bunlar. Televizyonları başındaki halk, teskin edici sözler değil, yapılan çalışmalarla ilgili açıklamaları dinledi. Gelişmeleri izledi. Avrupa televizyonları, daha geniş bir perspektif içinde, ABD dışındaki gelişmeleri de duyurarak izledi olayları. Hükümetlerin tepkileri, planları, NATO toplantısı, sonuçları televizyonların kendi muhabirleri tarafından en ince ayrıntılarına kadar verildi. Habercilik, gazetecilik ne kadar sorumluluk isterse, kamuoyunu bilgilendirme, habersiz bırakmama, gerçeği öğrenmesini engellememe de o kadar sorumluluk istiyor. Hele bundan sonra. Globalleşen teröre karşı en etkili savunma kalkanının ancak bilgi ve eğitim ile sağlanabileceği önümüzdeki dönemde.
Yazarın Tüm Yazıları