Fatih Altaylı: Ermeni yalanlarına biz de mi inanalım!






Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

MİLLİYET Gazetesi'nin ‘‘ombudsman’’ı ve CNN Türk'ün S&C programı sunucusu Yavuz Baydar, Ertuğrul Özkök'e küçük bir mektup yollamıştı geçenlerde.

Yavuz Baydar kimi Ermeni tezlerinin doğruluğuna işaret edercesine, tarihi bir takım olayları aktarıyor ve bunlardan birine tanık olarak da dönemin ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau'yu ve onun bir meseledeki arabuluculuğunu gösteriyordu.

Özkök bu mektubu cumartesi günü köşesinde değerlendirdi.

Mektup ilginç olmakla beraber, tipik Türk aydını tavrını içeriyordu.

Yabancı kaynaklardaki Türk ve Türkiye aleyhtarlığından etkilenmek olarak özetlenebilecek bir tavırdı bu.

Yavuz Baydar'ın Amerikan Büyükelçisi olma sıfatıyla ‘‘güvenilir’’ bulduğunu zannettiğim Morgenthau, aslında bu konuda hiç de güvenilir biri değil.

Tam aksine, yalancılıkla sabıkalı.

Bunu ben söylemiyorum, Musevi bir araştırmacı söylüyor.

Türkleri Ermeni soykırımı yapmış bir ulus olarak göstermeye çalışanların kütüphanelere yığdığı yaklaşık 27 bin eser varken, bu iddialara gerçeklerle yanıt vermeye çalışan yayın sayısı 35.

Bu 27 bine yakın kitap, haçlılardan bu yana Avrupalının ‘‘barbar’’ diye nitelendirmeye bayıldığı Türkleri, Avrupalıya istediği şekilde gösteren kitaplar.

ABD Büyükelçisi Morgenthau'nun dönemle ilgili olarak yazdığı ve Ermeni iddialarını doğru olarak gösteren kitap da bunlardan biri.

Ancak Musevi araştırmacı Profesör Heathlowry, ‘‘Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü’’ adlı kitabında Morgenthau'nun bir yalancı olduğunu, yine Morgenthau'nun belgelerine dayanarak kanıtlıyor. Profesör Heathlowry, Morgenthau'nun arşivini bağışladığı üniversitede yaptığı araştırmalar sonucunda, büyükelçinin tarihi gerçekleri siyasal çıkarlar uğruna saptırdığını ve olaylara kendi istediği şekli verdiğini belgeliyor.

Eski bakanlardan, yazar Mehmet Turgut da, ‘‘Türkiye Gerçeği ve Bask Modeli’’ adlı kitabında Amiral Bristol'ün aynı yıllarda ABD Dışişleri'ne yazdığı bir mektuptan alıntı yapmış.

Amiral Bristol mektubunda kendi dışişlerini uyararak, ‘‘Ermenilere inanmayın. Çok gürültü yapıyorlar ama asıl katliam yapan kendileri’’ diyor.

Bu yüzden özeleştiri yapacak olan Türk aydınlarının da dikkatli olması gerekiyor.

Gerçeği bulacağız diye, dürüst olacağız, aydın namusunu koruyacağız diye yalan ve yanlış kaynaklardan yola çıkarak kendimizi suçlu görmemiz doğru değil.

Ermenilerin yıllardır yaptığı müthiş propagandaya inanmak, etkisinde kalmak bizim işimiz değil.

Bunu iki kuşak öncesi Ermeni çeteciler tarafından dedesi kesilmiş biri olarak söylüyorum.

Çok sevdiği dedesi tarafından Charles Aznavour plağı dinlediği için azarlanan biri olarak söylüyorum.

Yatak odasında, başucundaki dolapta, Ermeniler tarafından katledilen atalarının sancağını saklayan biri olarak söylüyorum.

Şanslı ve şansız depremzedeler

DEPREM bölgesinde devletin yaptıklarını küçümsememek gerek. Ve Sezar'ın hakkını da Sezar'a vermeliyiz. Ama kimi eksikliklere veya haksızlıklara da dikkat çekmemiz şart. Deprem bölgesinde 40 bin konut açığı var.

Bitenler ve inşaatı sürenler tamamlanınca bile 40 bin konutluk bir açık olacak. Birinci haksızlık bu.

İkinci haksızlık ise yapılan evlerdeki farklılık. Bayındırlık Bakanlığı, son derece güzel projelerle, 3 oda bir salon 99 metrekarelik evler yapıyor. Bu evlerden alanlar son derece memnun. Ancak Dünya Bankası tarafından yaptırılan evler ne kalite olarak, ne de büyüklük olarak Bayındırlık Bakanlığı tarafından yaptırılan evlerin yanına yaklaşabiliyor. Dünya Bankası'nın yaptırdığı evler 82 metrekare ve 2 oda bir salon. Tek fark bu olsa yine iyi.

Bayındırlık Bakanlığı mutfak ve banyo dolaplarını yapıyor. Hem de en güzelinden. Kombileri de içinde.

Dünya Bankası ise dolap molap takmak bir yana, kombisiz dört duvar ev veriyor. Yani eğer Dünya Bankası konutlarına hak kazandıysanız en az 1 milyar lira daha harcayacaksınız. Diğerinde ise hemen taşınabilirsiniz. Bu haksızlık hem insanları isyan ettiriyor, hem de kura çekimlerinde haksızlık yapıldığı yolunda kuşku yaratıyor.

Kavga gelenek değil mi?

Bazıları Kamer Genç'e çok kızıyor.

Nedeni ise Kamer Genç'in doğruları söylemesi. Üslubunda zaman zaman hatalar olsa da Genç sözünü sakınmıyor. Son olarak Urfa'ya giderken uçakta, ‘‘Kavga Meclisimiz'in geleneğinde var’’ deyince, DYP'liler, özellikle de Ayvaz Gökdemir çok kızmış.

Bunda kızacak ne var!

Kamer Genç'in söylediği yalan mı? Meclis'in geleneğinde kavga yoksa, niye her gün kavga çıkıyor?

Neden herkes birbirini yumrukluyor, birbirine sövüyor, su atıyor?

NOT: Bu gece Kanal D'de yayınlanacak olan Teke Tek programında Meclis'teki kavgaları tartışacağız. Konuyla ilgili olarak adı geçen herkes orada olacak. Niye kavga ettiğimizi tartışacak, kavgasız Meclis için gerekenleri bulmaya çalışacağız. Bu gece 23.15'te Kanal D'de.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Türk aydını kendisini suçluluk kompleksinden kurtardığı zaman.

Yazarın Tüm Yazıları