Ertuğrul Özkök: Sessiz kadının sokağa çıktığı gün

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Onu hiçbir zaman ortalarda görmedik. Son 15 yılda Deniz Baykal'la defalarca biraraya geldik.

Kimi zaman partili arkadaşları ile kimi zaman daha tenha dostluklarda.

İstanbul'da akşam yemekleri yedik.

Caz kulüplerinde müzik dinledik.

Ne kamusal birlikteliklerimizde, ne de siyasetten uzak sohbet akşamlarımızda o vardı.

Yıllar boyunca onu sadece ve sadece evinde gördüm.

Deniz Baykal'ın eşi Olcay Hanım, iki torunu ile birlikte sessiz ve sakin bir kenarda oturuyordu.

Baykal'ın muzaffer günleri oldu.

Kurultay kazandığı o heyecan günleri.

Olcay Hanım hiç ortada yoktu.

Eşinin başarılarına hep sessizce katıldı.

* * *

Başkalarının eşleri başarıdan, zaferden altın hisse isterken, o hep sessiz ortak olarak kaldı.

Çoğumuz yüzünü bile öğrenemedik.

Oysa tanıyanlar, o sessiz ve mütevazı kadını Ankara'nın küçük bir marketinde tek başına alışveriş ederken görürlerdi.

Çoğu insan, yanıbaşında sepete bir deterjan, bir kutu bisküvi, ne bileyim bir paket makarna koyan o sade kadının, koskoca bir sosyal demokrat partinin genel başkanının eşi olduğunu tahayyül bile edemezdi.

Oysa o hep oralardaydı.

Sırada, arkanızdaki veya önünüzdeki kadın.

* * *

Seçim kampanyalarında kürsülere çıkmadı.

Kokteyllere katılmadı.

İşte şimdi o kadını görüyoruz.

Bütün siyasi hayatı boyunca ilk defa kocasıyla el ele sokaklara çıkıyor.

Hangi gün?

Kocası Deniz Baykal'ın belki de siyasi hayatına son verdiği gün.

Çoğumuz yüzünü ilk defa görüyoruz.

Tanıyanlarımız belki de güldüğünü ilk defa görüyorlar.

Neşeli, kendinden emin, kocasıyla iftihar eden bir kadın portresi.

Onun muzaffer günlerinden hisse istemeyen bu mütevazı politikacı eşi, kocasının en buruk gününde sokağa çıkıyor.

Onun yanında, el ele ve gülerek...

‘‘İyi günde, kötü günde’’ sözleri, belki de en anlamlı ifadesini bu fotoğrafta buluyor.

Şaşaadan, zaferden, başarıdan pay istemeyen bir eş, acıdan ve ıstıraptan, üzülmüşlükten, yenilgiden pay istiyor.

İlk defa birlikte poz veriyor.

Yan yana yürüyor.

‘‘Eşler, arkadaşlar, dostlar, sevgililer bugün için vardır’’ diyor.

* * *

Dün sabah istifa haberini öğrendikten sonra Deniz Bey'i aradım.

Sesi buruktu. Belli ki bizlere de kırgındı.

Gazetecilik için değil, ‘‘Sadece size yakışanı yaptınız’’ demek için aradığımı söyledim.

Bütün konuşmamız bu oldu.

Öğleden sonra o fotoğraf geldi.

Bugün Hürriyet'in birinci sayfasında gördüğünüz o fotoğraf.

O sırada yazımı bitirmiştim.

Arkadaşlara, ‘‘Ben yazımı değiştiriyorum’’ dedim.

Duygularımı anlattım.

Herkes aynı duyguları taşıyordu.

O görünmez kadın, bir basit fotoğrafla hepimizi fethetmişti.

* * *

Sonra Deniz Bey'in istifasının hikáyesi geldi.

Sessiz insanların, düzgün insanların, güven veren insanların iki cümlesi hayat boyu süren sessizliğin içine gümbür gümbür düşüyor.

Öyle anlarda durmadan konuşan gevezelerin sesleri ilahi bir güç tarafından işitilmez hale getirilirken, sessiz kadınların iki cümlesi bütün hayata hákim oluyor.

Üç dört cümlelik bir diyalog, koskoca parti meclislerinin, miting meydanlarının yaptığından daha fazla etki yapıyor:

‘‘Ne yapacaksın Deniz?’’

‘‘İstifa etmeyi düşünüyorum Olcay.’’

‘‘İyi edersin.’’

Bu küçücük konuşma bir kariyeri noktalar, eşofmanlar giyilir ve sokağa fırlanılır.

İlk defa, el ele, rahatlamış biçimde.

İşte orada yeni bir hayat başlar.



Yazarın Tüm Yazıları