Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Erguvanlar solmadan gel

Erik, badem, kiraz ağaçları yer yer çiçek açtı, peki erguvanlara ne zaman sıra gelecek? Erguvan şenliği düzenlemek isteyenler, yine bu tuhaf geçen havalardan dolayışaşkın ve çaresiz.

İBB AKOM’da Meteoroloji Mühendisi olarak çalışan Ahmet Köse’den bir mektup aldım: "Bana kış bitti mi, bundan sonra kar yağar mı, diye soranlara Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesinde ve Boğaziçi Köprüsü’nün Anadolu Yakası’ndaki her iki ayağında bolca bulunan erguvan ağaçlarını gösteririm. Siz, erguvanlar çiçek açmadan kış bitmez, demiştiniz. O günden bu yana sürekli erguvan ağaçlarını gözetler oldum. Gözetlememin tek nedeni de bu değil elbet. İstanbul’a bu kadar yakışan çiçeklerini açtığında, bu kadar ahenk veren nadir doğa güzelliğinden kendimi mahrum etmek istemiyorum. Örneğin hangi Japonla konuşsanız, Japonya’nın en güzel günlerinin kiraz ağaçlarının çiçek açtığı günler olduğunu söylüyor. Bana göre de İstanbul, erguvan ağaçları çiçek açtığı zaman bir başka güzel."

Ahmet Köse’nin gönderdiği sunum dosyasında da ilginç bilgiler var: "Erguvan ağacı İstanbul’un bir simgesi. En azından geçmişte öyleydi. Beton yığınlarının çoğalmadığı dönemleri yaşayanlar, baharın İstanbul’a erguvan ağaçlarının çiçek açmasıyla geldiğini anımsayacaktır... Bu ağaç baharın gelişiyle kısa bir an için çiçeklenir, çiçeklerinin görüntüsü narin ve utangaçtır. Sanki ağaç yüzünü gizlemek istemektedir. Çiçeklerin dallarda çok kısa süre kalması sanki ağacın çiçeklerini insanlardan kıskandığı duygusunu verir."

YENİDEN DİRİLİŞİN MÜJDESİ

İngilizce’de "Redbud" veya "Judas Tree" olarak bilinen bu ağacın anavatanı Filistin. Erguvani dediğimiz renk, efsanelere göre utancın rengiymiş. Bu ağaç İstanbul’da tanınmaya başlayınca, neşenin, aşkın, coşkunun rengi olmuş. Eskilerin anlattığına göre önceleri bu ağacın çiçeği beyazmış. Filistin’de İsa’nın ortaya çıkması ve havarilerinden Yahuda’nın İsa’yı otuz gümüş karşılığı ihbar etmesi, daha sonra da bu yaptığından pişman olup, kendini bir erguvan ağacının dalına asması üzerine, erguvan ağacı, bu utancı kaldıramamış ve ihanet yükünü dallarında taşıdığı için bembeyaz çiçekleri utancından kızarmış.

Bu nedenle erguvan ağacının artık Filistin diyarının kavruk topraklarına tahammülü kalmamış ve ancak İstanbul’un eşsiz mavisi ve yeşiliyle avunabileceğini anlamış. Böylece İstanbul’a gelerek yerleşmiş. Kendine yeni bir yurt edinmiş. Erguvani renk mavi ve yeşilin arasında, baharın ve yeniden dirilişin bir müjdecisi olarak kabul görmüş.

Erguvan ağacının çiçekleri birden belirir ve birden kaybolur. Bu insanı hüzünlendirir. Var olmak ve yok olmak, kavuşmak ve ayrılmak gibi karşıtlıkları çağrıştırır. Çiçekler, sevgili gibi narindir, elde edilmesi, elde tutulması zordur. Sevgili gibi sahip olunamayacak kadar güzeldir. Erguvanın bir anlık çiçek açıp solması, bu ülkenin duygusal insanlarını etkilemiş ve şairler erguvan üzerine şiirler yazmıştır. İşte size Mustafa Süreyya Sezgin’in önceki yıl, erguvan zamanı yazdığı bir şiir.

Yıllar, yıllar önce / Bizim sokağın sonunda / Erguvan ağaçlı bir bahçe / Ağacın ardında

bir pencere / Geçerdim kapınızın önünden / Sessizce / Kızarırdı erguvanlar / Sanki beni görünce/

Bir siluet görünürdü pencereden / Heyecanlanırdım / Yağmur yağardı ince ince / Islanırdım /

Titrerdim / Şimdi nerede o renkler / O hevesler, o yürekler / Solunan hava bile değişti / Ama umut tükenmedi / Erguvanlar pembeleşti / Zaman artık hedeflere engel / Her nerdeysen / Bir an evvel /

Erguvanlar solmadan gel.

SEMPOZYUMA DAVET

Uluslararasi katılımlı IV. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu, yarın İTÜ Maslak Kampusu’nda başlayacak. Sizleri de aramızda görmek isteriz. Daha fazla bilgi için: www.atmosfer.itu.edu.tr /atmos2008/



Yazarın Tüm Yazıları