Erdoğan'ın Akbulut'u kim olacak

ADAMIN boyu 1.85 civarında.

Haberin Devamı

Ayaklarını ileriye doğru uzatıp, neredeyse karşısındakinin burnuna sokmuş.

Tabanı görünen ayakkabıları, karşısındakinin gözünde 48 numara gibi görünüyor.

Yer, Ankara’da Başbakanlık binası.

Adam Amerikalı bir senatör. ABD Kongresi Uluslararası İlişkiler Komitesi’nin üyesi.

Karşısında oturan kişi ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı...

Yanında Dışişleri Bakanı oturuyor.

Amerikalı senatör, “Size Başkan’dan selam getirdim” diyerek söze başlıyor ve devam ediyor:

Başkan güneyde açılacak kara cephesinin yanında, Türkiye’nin de kuzeyde bir kara cephesi açması konusunda sizden bir karar oluşturulmasını istiyor” diyor.

Amerikalı senatör, resmen Türkiye’nin de Ortadoğu’da savaşa girmesini istiyor.

* * *

Türkiye Başbakanı, tabanlarını burnuna sokarak konuşan Amerikalıdan fevkalade rahatsız.

“Hayır
” diyor ve devam ediyor:

Hayır, ben vatandaşıma söz verdim, Türkiye karadan cephe açmayacak, savaşa girmeyecek ve bir tek Türk vatandaşının burnu kanamayacak”.

Amerikalı senatör şaşırıyor:

Ama Sayın Başbakan ben şimdi Türkiye Cumhurbaşkanı’nın yanından geliyorum, o bana Türkiye’nin cephe açacağı sözü verdi”.

İşte o an Başbakan senatörü daha da şaşırtan bir şey yapıyor.

Ona arkasını dönüp Türk Dışişleri Bakanı’na konuşmaya başlıyor:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre icra makamı Cumhurbaşkanlığı değil, Başbakanlık’tır. Bakanlar Kurulu da politikamızı belirlemiş ve TBMM’den yetki almıştır”.

Görüşme orada bitiyor...

* * *

Haberin Devamı

Sizi fazla merakta bırakmayayım.

Bu konuşma 18 Şubat 1991 günü Başbakanlık binasında geçiyor. Aktörleri de şunlar:

Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Yıldırım Akbulut, Dışişleri Bakanı Kurtcebe Alptemoçin.

Ayaklarını uzatmış Amerikalı senatör ise Stephan Solarz.

Olayı aktaran kişi ise o sırada salonda olan Basın Müşaviri Mehmet Bican...

* * *

ANAP Genel Başkanı Turgut Özal, Çankaya’ya çıkıp, yerine Akbulut’u oturttuğu zaman, herkes hükümeti de Özal’ın yöneteceğinden, Akbulut’un esamisinin okunmayacağından emindi.

O nedenle siyaset lügatimizde “Akbulutlaşma” gibi bir kavram bile çıkmıştı.

* * *

Haberin Devamı

Ama zaman bize bunun böyle olmadığını gösterdi.

Akbulut bile Akbulutlaşmayı kabul etmedi.

Şimdi düşünüyorum.

Başbakan Erdoğan, bugünkü yetkilerle Çankaya’ya çıktığı takdirde, başbakanlık koltuğuna kim oturur?

Çokpartili hayatımızın tanıdığı en güçlü başbakan olan Erdoğan, ona tam biat edecek bir başbakan bulabilir mi...

Veya aşağıdaki gibi bir sahnenin gerçekleşmesine izin verir mi...

Merakla bekliyorum...

Akbulut, Akbulutlaşmadı...

Erdoğan birini Akbulutlaştırabilir mi...

(*) Bu olayı, eski Başbakan Tansu Çiller’in basın danışmanı Mehmet Bican’ın yeni kitabı “Terörle Sınanmak”tan aktardım. Birincisi gibi bu da çok ilginç ve renkli olaylarla dolu. (Truva Yayınları)

Haberin Devamı

Savaşı konuşurken telefon çaldı, bilin bakalım arayan kimdi

KİTAPTA şu olayı okuyunca rahmetli Özal’ı ne kadar özlediğimi anladım.

3 Aralık 1990...

Yer Çankaya Köşkü...

Cumhurbaşkanı’nın ofisi...

Özal’ın karşısında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay oturuyor.

Cumhurbaşkanı Türk ordusunun başındaki komutanla “savaş hazırlıklarını” konuşuyor.

O sırada telefon çalıyor. Özal, “Bağlayın” diyor.

Komutan içinden, “Herhalde çok önemli bir meseleyi konuşuyor” diye geçiriyor.

Ama biraz sonra meseleyi anlıyor. Arayan, eşi Semra Özal’dır...

Komutan, “Şimdi meşgulüm, yanımda komutan var” deyip kapatacak diye bekliyor.

Hayır Özal devam ediyor ve konuşması 20-25 dakika sürüyor.

Eşiyle resmen özel sorunlarını konuşuyor, hatta dedikodu yapıyor.

Torumtay şoke vaziyette.

Şok orada da bitmiyor. Özal telefonu kapattıktan sonra, komutana dönüp, uzun uzun, eşiyle yaptığı sohbeti anlatıyor.

Sonra kaldığı yerden, savaşa girme kararı alınmış gibi anlatmaya devam ediyor.

Sonra ne mi oluyor?

Torumtay karargâha dönüyor.

Öteki komutanları topluyor ve istifasını açıklıyor.

Son sözü de şu oluyor:

“Sizlerden ricam, sakın ola ki, Irak’a girmeyi kabul etmeyin...”

Haberin Devamı

Vay canına, o günlerde meğer neler olmuş neler

KİTABI okurken...

-  20 YIL ÖNCE SHP grubu adına Meclis’te konuşan Aydın Güven Gürkan’ın, “Kürt kimliğini tanımalıyız” dediğini...

-  20 YIL ÖNCE SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın, Kürt meselesi konusunda “Federasyon tartışılabilir” dediğini...

Tepkiler olunca da şunu söylediğini:

Ne olur tartışsak, Türkiye bölünür mü? Birileri kalksın federasyonu savunsun, birileri de karşı görüşlerini savunsun. Biz SHP olarak fedarasyona karşıyız”.

20 YIL ÖNCE Hürriyet’te, “Çiller 30 erkeği cebinden çıkarır” manşeti attığımı...

-19 YIL ÖNCE Ata uçağıyla dış geziden dönerken, Tansu Çiller, ön tarafta, Hürriyet’in o günkü manşetine feci halde kızmışken, arka tarafta benim Özer
Çiller’le şarap muhabbeti yaptığımı...

19 YIL ÖNCE Çiller’in Brüksel’de Başkan Clinton’la toplantıdan çıkarken, fısıldayarak ne konuştuğunu soran Basın Danışmanı Mehmet Bican’a şunu söylediğini:

“Clinton bana, ‘Dün akşam burada olduğunuzu bilseydim, sizinle yürüyüşe çıkardım’ dedi”.

-  18 YIL ÖNCE Çiller’in Başbakanlık konutunda Fethullah Gülen’le görüştüğünü ve ondan “Teröre karşı mücadelede” yardım istediğini...

-  17 YIL ÖNCE Çiller’in “Kardak’a asker göndereceğimizi Cumhurbaşkanı Demirel’e geç haber verdim. Çünkü geçen yıl İran’a girmek istedim, Demirel izin vermedi. Bu defa da engellerdi” dediğini...

-  17 YIL ÖNCE Erbakan’ın, Tansu Çiller’i “Benimle koalisyon kurmazsan seni Yüce Divan’a göndertirim” diyerek tehdit ettiğini...

-  17 YIL ÖNCE Erbakan’ın, “İktidara geldiğimizde Türk Lirası’nı atıp yerine bir yüzünde ‘La ilahe illallah’ yazan İslam dinarını koyacaklarını” söylediğini...

Ya hatırladım ya da yeni öğrendim...

Yazarın Tüm Yazıları