Erdoğan Arap Ligi’nin başına geçmelidir

SUUDİ Arabistan’ın ‘El Medine News’ gazetesinin Mısır kökenli yazarı Şerif Kandil’e dün İİT toplantısının son gününde basın merkezinde, Astana toplantısı ile ilgili izlenimlerini sorduk.

Yanıtı hayli ilginçti:

“İslam Konferansı Örgütü’nün, isminin ve ambleminin değişmesi iyi oldu. Yeni yapılanması bence bir reformdur. Dilerim bütün bunlar İslam ülkelerini değişime zorlar. Hissediyorum ki, İslami işbirliği aşağıya doğru inen Arap ülkelerini tekrar yukarıya çıkaracaktır. Eğer Mısır, Türkiye, S. Arabistan ve İran’ın iyi ilişkileri olursa bütün İslam âlemi iyiye doğru gider. Çünkü bu ülkeler kendi aralarında çekişme yaşıyorlardı. Şimdi dengeler değişti, artık ilişkiler gelişiyor. Bütün İslam âleminde ilişkiler gelişirse, İslam âlemi de yükselir.”

İSTANBUL’A GİDECEĞİM

Kandil, Erdoğan’la hiç görüşmemiş... Cumartesi günü (yarın) İstanbul’da kendisinden röportaj yapmak için randevu istediğini söyledi. Ve soru sormadan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Eğer Arap dünyasında en iyi lider kim diye sorarsanız; ben % 90’ı Erdoğan’dır diyebilirim. Onu destekleyen yazılarım yüzünden adım ‘Şerif Kandil Erdoğan’a çıktı. Ben kendisini çok beğeniyorum. Arap liginin başına, Mısır’ın eski Dışişleri Bakanı Amr Musa devlet başkanı seçilirse, yerine Tayyip Erdoğan gelsin isterim.”

İranlı gazetecilerden görüş almak olanağı yoktu, çünkü hiçbiri konuşmak istemiyorlardı.

5 bin cemaatlik görkemli cami

KAZAKİSTAN Devlet Başkanı Nazarbey’in, ‘tarihi’ toplantıdan sonra konuklarına verdiği davet bütün konukları etkilemiş... Baleden operaya, piyanodan halkoyunlarına ve hatta Verdi’den, Sinatra’ya kadar uzanan muhteşem gösteri, konuk bakanları hayran bırakmış.

Kazakistan’ın ‘bağımsızlığa’ kavuşmasının 20’nci yılı ile birlikte başkent Astana’nın ‘doğum’ günü ve Nazarbayev’in yaş günü için 6 Temmuz’da, ülke çapında büyük kutlama törenleri yapılacak. Dün de Nazarbayev memur maaşlarına % 30 zam yaptığını açıkladı...

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, ‘sağ kolu’ olarak dört yıldan beri Cidde’de görev yapan ve Astana’da etkin çalışmasıyla dikkat çeken, emekli Büyükelçi Şükrü Tufan önümüzdeki ay “Artık torunlarımla bir arada olmak istiyorum” diyerek görevinden ayrılacağını açıkladı. Yerine muhtemelen Bosna Büyükelçisi Vefahan Ocak’ın getirileceği belirtildi.

Astana’nın daha kuruluş yıllarında Kuveytlilerin yaptığı altın kubbeli ünlü ‘Nur Astana’ Camisi’nden sonra Kazakistan devleti, kentin, yeni yerleşim bölgesi ‘Yenişehir’de 5 bin kişinin namaz kılacağı görkemli bir cami yaptırıyor. 2009’da temelini Nazarbey’in attığı caminin inşaatını Fettah Tamince ve Gültekin Aytekin ortaklığındaki Sembol İnşaat yürütüyor. Caminin tasarımını Sanar şirketi yapmış; mimar ise Kazak Sagindik Tanbolok... Bağımsızlık Sarayı’na yakın bir bölgede 70 milyon dolara mal olacak caminin 26 dönümlük alan üzerinde 17.7 bin m inşaat alanı var. Dört minareli caminin kubbesi 51 metre yüksekliğinde. Ayrıca cami bünyesinde restoran ve kafe ile dini nikâh kıyılması için salon bulunuyor. Şimdilik ‘Merkez Camisi’ diye anılan camiye Hoca Ahmet Yesevi’nin sembol ismi olan ‘Hz. Sultan’ adının verileceği söylendi bize.

Astana’da ‘Arena’ Stadyumu’ndan konuta, anıtsal yapılardan otele kadar birçok projeye imza atan Fettah Tamince’nin ‘Han Çadırı’, Astana’nın ‘Akmerkez’i olmuş sanki... Dolulukta da ‘Sarıyer Park’ gibi... Üst katta kurulan ‘deniz havuzu’nda Astana’nın soğuğunda tropikal bir hava hissettiriyor.
Kazakistan laik bir devlet olmasına rağmen halkın büyük çoğunluğu Müslüman. Mütedeyyin insanların; aynı şekilde Türkçe konuşanların sayısına göre artması dikkat çekiyor. Bunda F. Gülen okullarının ciddi katkısı olduğu söyleniyor.

Hukukun bittiği yer kaostur

TUTUKLU milletvekillerin durumu ile başlayan sorun gün geçtikçe büyüyor. Bu sorunun altında hukuk sistemimizin bozukluğu yatıyor. İktidar akıllı davranıp bu soruna kısa sürede çözüm bulmaz ise, olay daha da büyüyecek ve şu anda kimsenin pek aklına gelmeyen ciddi gelişmelere yol açabilecek bir görünüm arz ediyor. Bu kez gerginlik politikası iktidara yarar sağlamayacak, aksine sistemi kilitleyecek.

Yaşanan sorunun altında Anayasa değil, Türk hukuk sisteminin iflas etmiş olması yatıyor. Bu sistem kısa bir sürede düzeltilmez ise ülkede ciddi karışıklıklar çıkabilir ve yoğun bir dış baskı ile karşı karşıya kalabiliriz. Hukuk sistemimizde Anglosakson hukukunda olduğu gibi jüri sistemi yok. Bu nedenle tam bir hâkimler sultası kurulmuş durumda. Yasalarımız maalesef her tarafa çekilebilecek şekilde yazılmış, suiistimale çok açık. Özellikle Ceza Mahkemesi Kanunu her anlama gelebilecek belirsiz ifadelerle dolu. Yapılan eklentilerle tam bir kaos yaratıyor. Savcılar çok yetersiz delillerle hatta delil olmadan dava açabiliyor, en basit olayı çok kapsamlı suç isnadı haline getirebiliyor. Örgüt suçunun tanımı belirsiz, tutuklama kriterleri belirsiz.

Güya Avrupa Birliği Hukuk Sistemi’ni kabul etmişiz ama, uluslararası anlaşmaların iç hukuka üstünlüğünü kabul etmişiz. Ama uygulamada ancak Çin Halk Cumhuriyeti’nde, diktatörlüklerde geçerli olan bir hukuk uygulamamız var. En basit örneği tutuklamalar. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 8.6.2010 gün ve ‘Esas: 2009/16, Karar: 2010/11 sayılı kararında sadece aşağıda belirtilen şu 4 durumda tahliye talebinin reddedilebileceğini belirtmiş:

Sanığın duruşmalara katılmaması,
Tahliye edildiği takdirde adaletin işleyişini bozmak için girişimde bulunması,
Tutuksuz yargılanırken başka suçlar işlemesi,
Toplum düzenini bozma riskinin bulunması.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 5.10.2010 tarihinde ESAS NO: 2010/4-553 KARAR No: 2010/537 sayılı Yargıtay ilamı ile onaylamış 4. Hukuk Dairesi’nin kararını ve iç hukukumuz açısından da bağlayıcı hale getirmiştir. Buna rağmen hâlâ Özel Yetkili Mahkemeler tutuklu milletvekilleri hakkında ‘suçun mahiyeti, delillerin toplanmamış olması’ gibi bu kararla asla bağdaşmayan gerekçelerle tutukluluğa devam kararı alabiliyor.

HSYK bir gecede 2060 hâkim ve savcıyı, yani mevcudun dörtte birini tayin edebiliyor.

YSK yetkisi dışında milletvekili ataması yapıyor. Maalesef bu kararlara bir üst mahkemede itiraz yolu da kapatılmış. Bölge İdari Mahkemeleri 5 yıldır kurulamadı, hâkim ataması yapılmıyor. Ağır Ceza Mahkemelerine itiraz ettiğinizde aynı düzeyde bir yan mahkemeye gidiyor. Komşuyu komşuya şikâyet etmek gibi bir şey. 1. Ağır Ceza’nın itirazı 2. Ağır Ceza’ya yapılıyor, 2. Ağır Ceza’nın itirazı 1. Ağır Ceza’ya. Bu sisteme güvenmek mümkün mü?
İşin enteresan yanı hukuk uzmanları bu konuları açıkça dile getirmekten ya çekiniyor ya da dillendirmek istemiyor.
Hukukun bittiği yer felakettir.
Ergün DEMİREL
Yazarın Tüm Yazıları