Dünyayı kim kurtaracak

“DÜNYAYI kim kurtaracak?”

Soru değil ama yanıtı dikkat çekici.

Yanıt, Çanakkale Üniversitesi’nde VII.si düzenlenen Uluslararası STK’lar Kongresi’nden geldi: “Sivil Toplum.”
Eğitim sorununa çözümün, üniversitelerin sayısını arttırmakla mümkün olduğu anlayışı vardı ama gerçekler öyle demiyor.  Bazı yerlerde kontenjanlar dolmuyor. Neden?

Çünkü öğrenciler artık, sadece üniversiteye değil, “iyi” üniversiteye gitmek istiyorlar. Kontenjanların doldurulamamasının nedeni de bu.
Çanakkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Akdemir,  Kongre öncesi yaptığımız sohbette üniversiteler arası rekabetin her yıl daha da arttığına dikkat çekiyor ve her üniversitenin “fark” oluşturmak zorunda olduklarını söylüyor.

Çanakkale Üniversitesi, farklılığı çeşitli alanlardaki çalışmalarıyla yakalamak isteyen bir kurum.
Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, müfredatına STK konulu dersleri eklemiş. Bununla da yetinmiyor. Üniversite STK bölümü açma hazırlanıyor. Nedeni açık. Sivil toplum günümüzde sadece iç politikada değil, dış politikadaki karar mekanizmalarında da bir aktör haline geldi.

VII.si düzenlenen STK Kongresi’nin bu yılki konusu Hayırseverlik idi. Kongre’de elliye yakın bildiri ve makale  sunuldu. Osmanlı vakıflarından günümüze-  IHH’nın Gazze yardım filosu da dâhil olmak üzere- inceleyen makaleler.

Ama o gün orada, bilimsel özgürlük ortamını solurken, İstanbul’da gençlerle polisin çatıştığı haberlerini duyunca fena halde sıkıldım.
Çünkü yüksek öğrenim, kafalarını kitaplıklardan çıkartmayan öğrenciler ve iktidarlara şirin görünmek için çaba harcayan eğitimciler demek değildir.

Sorgulamayı bırakan üniversiteleri, dünyaya eleştirel bakan öğrenci ve hocaları olmayan bir ülkenin “yumuşak gücü”nden söz edilebilir mi?
Öğrencilere sivil toplum eğitimi verirken keşke, yöneticilere de sivil toplumun eleştiri ve tepkilerini karşılama yetenekleri, onlardan herkes için en yapıcı sonuçları çıkartma yöntemleri öğretilse.  

KIBRIS RAPORU DA SİVİL TOPLUM  DİYOR    

BİRLEŞMİŞ Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Mun’un 24 Kasım’da Güvenlik Konseyi’ne sunduğu rapor açıklandı.
Raporda dikkatimi çeken yön, referandumdan hiç söz edilmemesi. Sadece, 2004’de çözüm girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığı vurgulanıyor. 

Bu da, Annan Planı’na Türklerin “evet” demesinin artık diplomatik koz olma niteliğini yitirdiği anlamına geliyor.

Genel Sekreter, iki taraf arasında “dengeli” bir üslup kullanmaya dikkat etmiş. Kimseye yönelik suçlama yok aksine, “Bu sorun çözülürse, Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve Avrupa Birliği’ne büyük yararlar sağlayacak” diyor.

Ban Ki-Mun, iki liderin tam 88 kez görüştüğünü, teknik komitelerin defalarca toplandığını ve görüşmelerin iki buçuk yılı aştığını söyledikten sonra, BM’nin sadece bir gözlemci olarak katıldığı ve Kıbrıslı liderlerin kurgusuna dayanan bu sürecin sonuna gelindiğini ima ediyor. “Görüşmüş olmak için görüşmek yarar sağlamaz” diyor ve “Eğer sonuç çıkmazsa görüşmeler 2011’de çöker” uyarısını yapıyor ve Ocak sonuna kadar liderlerden mülkiyet ve toprak meselesi başta olmak üzere sorunlara çözüm getiren bir plan hazırlamalarını istiyor.
BM Genel Sekreteri, “bölgesel güçler ”in bu süreçte çözüm için harekete geçmelerini istiyor. Yani Türkiye ve Yunanistan’a dolaylı çağrıda bulunuyor.

Ban Ki-Mun başkalarından da destek bekliyor. Onlar da kim biliyor musunuz? Sivil toplum.

Genel Sekreter, çözüm atmosferinin canlandırılması için kadın örgütleri başta sivil toplumun önemini hatırlatıyor ve “Sivil toplum, barış sürecine ve liderlere büyük destek sağlayabilir” diyor.
Yazarın Tüm Yazıları