Güncelleme Tarihi:
Charlie Chasen ve Michael Malone, 1997 yılında Atlanta'da tanıştı. Chasen'ın müzik grubunun bir soliste ihtiyacı olduğu dönemde Malone, konuk sanatçı olarak birkaç sefer ekiple birlikte sahne aldı.
Chasen ve Malone kısa süre içinde yakın arkadaş oldu. Ancak çevrelerindeki birçok kişinin sık sık dile getirdiği bir gerçeğin farkında değillerdi: Birbirlerine tek yumurta ikizi olabilecek kadar çok benziyorlardı.
Üstelik insanların düşündüğünün aksine değil kardeş olmak, aralarında en ufak bir aile bağı bile bulunmuyordu. Ataları dünyanın çok farklı yerlerinden ABD'ye göçmüştü. Chasen'ın ebeveyni Litvanya ve İskoçya kökenliydi, Malone'unkiler ise Dominik Cumhuriyeti ve Bahama Adaları asıllıydı.
Chasen ve Malone gibi birbirine ikiz kadar benzeyip akraba olmayan kişiler için kullanılan bir ifade var: Doppelgänger. Almanca kökenli bu kelimenin birebir Türkçe karşılığı "çift-gider".
"Doppelgänger" ifadesi ilk kez Alman yazar Jean Paul tarafından 1796'da yayımlanan "Siebenkäs" isimli romanda kullanıldı. Romanda baş kahraman Siebenkäs sık sık kendisine çok benzeyen arkadaşı Leibgeber'le kimlik değişiyordu. İlginçtir, Jean Paul romanda, birbirine tıpatıp benzeyen bu arkadaşlar için "doppeltgänger" kelimesini kullanıyordu. "Doppelgänger" ise Jean Paul'un aynı anda servis edilen iki yemek için bulduğu isimdi. Ne var ki kısa süre içinde bu ayrım ortadan kayboldu ve "doppelgänger" tüm ayrılmaz ikililer için kullanılır hale geldi. Kelime zaman içinde diğer dillere de sirayet etti ve günümüze kadar ulaştı.
"BEN BİRİNİN BENZERİ DEĞİLİM"
Kanadalı sanatçı François Brunelle'in doppelgänger'lar üzerinde yaptığı çok ilginç bir çalışması var. Dünyanın dört bir yanını dolaşıp aralarında Chasen ve Malone'un da bulunduğu yüzlerce ikiliyi görüntüleyen Brunelle'in projesinin ismi "Je ne suis pas un sosie!"/"I'm not a look-alike" yani "Ben birinin benzeri değilim".
Brunelle'in bu fotoğrafları çekmesine ilham olan şey ise kendi doppelgänger'ını bulmuş olması. Üstelik Brunelle'in "ikizi" de çok ünlü: Bütün dünyanın Mr. Bean rolüyle tanıdığı İngiliz aktör Rowan Atkinson.
Brunelle'in 2000'lerin ortalarında başladığı bu proje sosyal medyada ve internette büyük ilgi topladı.
Üstelik birbirine benzeyen bu yabancılarla ilgilenenler arasında, genetik ilişkileri inceleyen bilim insanları da vardı.
Bu gönderiyi Instagram'da gör
BU İNSANLAR BİRBİRLERİNE NEDEN BU KADAR ÇOK BENZİYOR?
İspanya'nın Barselona şehrinde bulunan Josep Carreras Lösemi Araştırmaları Enstitüsü'nde görev yapan Dr. Manel Esteller, geçmişte tek yumurta ikizlerinin fiziksel farklılıkları üzerine çalışmış bir bilim insanıydı.
Dr. Esteller, yeni araştırmasında tam tersi bir konuyu çalışmak istiyordu: Birbirleriyle hiçbir ilgileri olmadığı halde çok benzeyen insanları. Aklındaki soru şuydu: "Bu benzerliğin açıklaması ne olabilir?"
Bu sorunun cevabı 23 Ağustos'ta bilim dergisi Cell Reports'ta yayımlanan bir makaleyle tüm dünyaya açıklandı.
YÜZLERİ BENZİYOR, PEKİ YA DNA'LARI?
Dr. Esteller ve ekibi, araştırma kapsamında Brunelle'in fotoğraflarını çektiği ikililerden 32'si ile görüşmeler yaptı. İkililerden alınan DNA örnekleri analiz edildi. Katılımcılarla yaşam biçimlerine dair oldukça kapsamlı anketler gerçekleştirildi.
Araştırmacılar bir yüz tanıma yazılımı kullanarak katılımcıların simalarındaki benzerlikleri niceleştirmeye çalıştı. 32 ikiliden 16'sının yüz tanıma yazılımında aldığı sonuçlar neredeyse tek yumurta ikizleriyle aynı seviyedeydi.
İkinci aşamada yüzleri çok benzeyen bu insanların DNA'larının da benzeyip benzemediğine bakıldı.
Sonuçlar hem şaşırtıcıydı hem de değildi.
Yüz tanıma yazılımında benzerlik puanı yüksek çıkan 16 ikilinin genlerindeki ortaklık, düşük puan alanlara kıyasla daha fazlaydı.
Bu gönderiyi Instagram'da gör
DNA HER ŞEYİ AÇIKLAYABİLİR Mİ?
Dr. Esteller, New York Times'a yaptığı açıklamada, "Bu insanlar birbirlerine gerçekten benziyorlar çünkü genomlarının yani DNA sekanslarının önemli bir kısmı ortak. Birbirine benzeyen insanların ortak genlere sahip olması kulağa çok sıradan geliyor ama bu olgu daha önce hiç bu şekilde ortaya konmamıştı" diye konuştu.
Ancak nasıl bir insan olduğumuzu açıklamak için DNA tek başına yeterli değil. Yaşam tecrübelerimiz atalarımızın tecrübeleriyle bir araya geliyor ve genlerimizin hangisinin aktif hangisinin pasif olacağını belirliyor. Bilim insanları buna epigenom adını veriyor.
Tabii bir de mikrobiyomumuz var... Bakteriler, mantarlar ve virüslerden oluşan bu mikroskobik kopilot, çevre koşullarımızdan fazlasıyla etkileniyor.
Doppelgänger'ların genomlarının benzer, epigenomlarının ve mikrobiyomlarının ise farklı olduğunu tespit eden Dr. Esteller, "Genetik onları bir araya getiriyor, epigenetik ve mikrobiyom ise ayırıyor" diye konuştu.
SİSTEM KENDİNİ TEKRARLIYOR
Bu çelişki bize doppelgänger'ların benzer görünmelerinin sebebinin büyüdükleri ortamdaki benzerlikler değil DNA'ları olduğunu gösteriyor. Dr. Esteller, çevresel etkilerin daha büyük olmasını beklediklerini, bu sonucun kendisini şaşırttığını belirtti.
Doppelgänger'ların benzerliklerini açıklayan faktör ortak hayat tecrübeleri değil de ortak genleri olunca, bu benzerlik şans eseri oluyor.
Genlerin sıralanabileceği kombinasyonların sayısı belli. Dünya nüfusu belli bir noktaya geldiğinde, bu kombinasyonların tekrarlanma ihtimali de artıyor.
Dr. Esteller bu durumu, "Şu an dünyada o kadar çok insan var ki sistem kendini tekrarlamaya başladı" sözleriyle açıkladı. Bir başka deyişle sizin de bir yerlerde bir doppelgänger'ınız olmaması için hiç neden yok.
Bu gönderiyi Instagram'da gör
YÜZÜ BENZEYENİN HASTALIKLARI DA BENZEYEBİLİR Mİ?
Dr. Esteller bu araştırmanın bulgularının gelecekte doktorların çeşitli hastalıklar için daha iyi tedaviler geliştirebilmesine yardımcı olmasını umuyor. Birbirlerine tıpatıp benzeyecek kadar gen ortaklığı olan kişilerin, çeşitli hastalıklara yatkınlığı da paylaşmaları söz konusu olabilir.
New York'ta bulunan Weill Cornell Tıp Fakültesi'nde Englander Hassas Tıp Enstitüsü Direktörü Olivier Elemento, İspanya'da gerçekleştirilen araştırmayı New York Times için değerlendirdi.
Elemento, "Birbirine benzeyen iki insanın genom profillerinde de ortaklıklar olması, genetik anlamda çok güçlü bir şeylere işaret ediyor" derken DNA'da kodlanmış verilerle kişilerin gerçek görüntüleri arasındaki farkların bazı sağlık sorunlarının işaretçisi olabileceğini söyledi.
ETİK RİSKLERİ BERABERİNDE GETİRİYOR
Kişilerin yüz yapılarıyla davranış modelleri arasında bir bağlantı olabileceğini de öne süren Dr. Esteller, bu bağlantının ortaya konması durumunda adli bilimler uzmanlarının, belli suçları işlemiş olabileceğinden şüphelenilen kişilerin yüzlerini DNA örneklerine bakarak tespit edebileceğini belirtti.
Ancak Stanford Biyomedikal Etik Merkezi'nde araştırmalarını sürdüren Daphne Martshcenko, araştırmanın bulgularının adli bilimlere uyarlanacağı noktada çok dikkatli olunması gerektiğini söyledi.
Dr. Martschenko, "Yüz algoritmalarının konut tahsisleri, işe alımlar ve suçluların profillerinin çıkarılması gibi noktalarda var olan ırkçı önyargıları nasıl kuvvetlendirdiğine dair çok fazla örneğe şahit olduk" derken bu araştırmanın birçok etik kaygıyı beraberinde getirdiğini ifade etti.
Bu gönderiyi Instagram'da gör
25 YILLIK DOSTLUĞUN TEMELİ
İnsanların görünüşlerini DNA'larıyla ya da davranışlarıyla ilişkilendirmenin riskleri ortada olsa da Malone ve Chasen, doppelgänger'lar projesinin ve hepimizin varlığından haberdar olmadığımız bir ikizi olabileceğini bilmenin insanları bir araya getirmenin bir aracı olduğunu düşünüyor.
İkilinin arkadaşlıkları 25 yıldır sürüyor. O kadar ki Chasen geçtiğimiz hafta evlendiğinde, bunu haber vermek için aradığı ilk kişi Malone oldu.
Benzer DNA'ları olan kişilerin hepsinin arasında bu kadar güçlü bir bağ yok belki ancak Malone, Brunelle'in fotoğraflarının "tüm insanları bir araya getirmenin başka bir yolu" olduğunu söyledi.
Kişilere çok benzeyen insanlara ya da ruhlara dair inanışlar Antik Mısır'dan İskandinav mitolojisine, Avrupa'dan Afrika'ya birçok kültürde bulunuyor. Ne var ki doppelgänger'ını bulmak, bugün birçok kişi için heyecan verici olsa da geçmişte tam tersi duygulara yol açıyordu. Kişinin doppelgänger'ını görmesi kötü şans kabul ediliyordu. Doppelgänger'ını üç kez gören kişinin yakın zamanda öleceğine inanılıyordu. Edebiyatta birçok eserde karşımıza çıkan doppelgänger kavramının en iyi bilinen örneklerinden biri Mark Twain'in kaleme aldığı "Prens ve Dilenci" hikayesiydi. Tarihte de birçok önemli kişiliğin doppelgänger'ları olduğu söyleniyor. Örneğin Çariçe Katerina'nın uyuduğu zamanlarda bir benzerinin tahtta oturduğunu anlatan söylentiler var. Çariçe'nin bir noktada benzerini öldürttüğü, bu olaydan birkaç hafta sonra geçirdiği felç nedeniyle hayatını kaybettiği de anlatılan detaylar arasında...