Doğun Uluç: Cinler New York’ta







Doğan ULUÇ
Haberin Devamı

SOLUK ahşap gövdesi rutubetten şişmiş köşebaşı meyhanesi üflesen yıkılacak gibi. Oysa ‘‘Hogs and Heifer’’ meyhanesi son bir yıl içinde çevrede seçkin zümreye hitap eden lüks butik, restoran ve galerilerin mantar gibi üremesinden etkileneceğe benzemiyor. Gece-gündüz iğne atılsa yere düşmeyecek doluluktaki meyhanenin yenilenme akımına ayak uydurmaya niyeti yok. Kadın müdavimler birkaç kadehten sonra erkeklerin ‘‘çıkar, çıkar’’ çığlıklarıyla fora ettikleri sütyenleri duvara iğneleniyor. Duvarı sütyenle kaplı meyhanenin ünü okyanusu aşmış.

Chelsea ile Greenwich Village'in birleştiği bu kesim Amerikan rönesansının doğduğu yer. Walt Whitman, Edgar Allan Poe, Mark Twain, Dylan Thomas, Eugene O'Neill gibi ünlü yazarlarının mesken tuttuğu bölgenin Hudson Nehri'ne uzanan mahallesi yakında New York'un galeri merkezine dönüşecek. Bu yeni oluşumda ressam Ömer Uluç kent rönesansına sahne olan yerde ilk sergisini ‘‘Trans Hudson Gallery’’de açtı.

Sanat çalışmalarını yıllardır İstanbul-Paris ekseninde sürdüren Uluç'un ‘‘A,B Sea Devils’’ (Deniz Cinleri) adlı sergisinin kalabalık katılımlı açılışına gelen bazı eleştirmenler ‘‘tablo-heykel’’ birleşimi eserleri ‘‘orijinal yaklaşım’’ diye nitelediler. Sergi ilgi ve takdirin yanısıra daha ilk günde yaptığı satışlarla ‘‘Kendin yap, kendin seyret’’ türünden olmadığını da kanıtladı.

Çeşitli ülkelerde eserleri sergilenen Ömer Uluç'a ‘‘Deniz Cinleri’’nin neyi simgelediğini sorduğumuzda, ‘‘Burası öncelikle bir cinler şehri. Ben de cinler, yaratıklar, yabancılar, ziyaretçilerin ressamıyım. Ama doğrusu bu gördüklerin bizim diyarın cinleri. Bilirsin, bizimkilerin üstüne cin yok’’ yanıtını verdi.

Uluç daha sonra sorularımızı cevaplandırdı: ‘‘Bunun diğer ülkelerde açtığın sergilerden temel bir farkı var mı?’’, ‘‘Bu şehirle olan yıllar öncesinin ilişkisi var. New York çok değişmiş, umarım ki ben de onun hızına ve yenilikçiliğine bir yerden katılıyorum.’’

‘‘Eserlerin boyutları büyük, bu kentin büyüklüğünden mi kaynaklanıyor?’’

‘‘Her zaman büyük boyutlarda çalıştım. Ayrıca burada galeri mekanları çok büyük. Bu boşluk işleri ya yutuyor, ya vurguluyor. Üç metrenin üstündeki büyüklükte olan işler mekanın belli noktalarını tuttu, araya küçük işlerin oluşturduğu gruplar kondu. Bir de bir başka yenilik benim için, bir arka mekanda duvarları dönen 9.30 metre boyundaki ağır dokulu büyük tuval, ona dayanan polyester döküm köpek 'Yola Bakan Köpek'. Benim resim+heykel dediğim işlerden.’’

‘‘Hortum, Türkiye'nin siyasi gündemine girmiş, çok kullanılan bir sözcük. Serginde hortumla yapılmış iddialı eserler var. Direkt bir ilişki mi?’’

‘‘Ben altı yıldır halattan döküm, PVC hortum, kauçuk borular vb. malzemeyi yaptığım işin merkezinde olan hareketı verdikleri için kullanıyorum. Hortumdan yapılmış bir yaratığın günümüzün evrensel karmaşasının bir simgesi olması gene normal de, bir de bizim hortumcular olursa.. Ne diyeyim, bu malzemeden vazgeçelim ki bir büyü kırılsın, işler düzelsin.’’

‘‘New York sergisinden mesleki olarak ya da özel hayat açısından ne bekliyorsunuz?’’, ‘‘New York'ta bir galeride yalnızca kendi sanatınızın açtırdığı büyükçe bir kişisel sergi benim için çok önemli tabii. Türk sanatı içine çok kapalı. Bunun nedenleri çok konuşuldu. Söylenecek yeni bir şeyim yok. Ben tek kişi olarak yıllardır dışarda dolaşan birisiyim. Her durumda her yerde sanat yaptım. Bu sürecek. Biz göçebe insanlarız, şimdi New York'a uzatıyoruz İstanbul-Paris çizgisini. Öyle olması gerekiyor.’’

‘‘New York'ta sanatsal planda diğer şehirlerden farklı bir şey var mı?’’

‘‘Başta cesaret ve güven. Şaşırtıcı mekanlarda gelişmiş teknolojiyle her türlü iş. Her zaman savunduğum bir çoğulcu anlayış hakim. Yani bütün görsel anlatım biçimleri. Resim, heykel, video, fotoğraf yanyana, aynı mekanda. Bu arada sanki bütün galeriler anlaşmış gibi çoğunluğun bu kez duvar resminde olduğunu söyleyeyim. New York'un önemli bir özelliği şaşırtıcılık. Şimdi hiç bunlardan şaşırmayan, ilgilenmeyen ve bunlara arkasını dönmüş bir sanat olamaz mı ? Olabilir diyorum. Sanat herşeyi kabul etmekte sonsuz toleranslı, ama sadece en iyisini istemekte sonsuz acımasız.’’

‘‘New York'ta bir Türk sanatçısı olmak nasıl bir şey ?’’, ‘‘Paris'te ve İstanbul'da yaşayan bir sanatçı olduğumu burda söylediğimde İstanbul ve oradaki sanat için pek bilmeseler de pek çok soru sorulması bana çok ilginç geliyor. Bu New York adasında veya İstanbul'da bir yıldız, siz parlayacaktır derseniz parlayacaktır.’’

Galerinin hazırladığı özel kataloğa önsöz yazan tanınmış sanat eleştirmeni Robert C. Morgan'ın ‘‘Uluç'un yaratıkları soruyor :Günümüzde insan nedir? Akıl nedir? Bu kaotik endüstriyel dünya manzarasının göbeğinden nereye doğru gidiyoruz?’’yorumu üzerinde Ömer Uluç'un görüşü şöyle:

‘‘Ben bu yaratıkların insanların dışında değil, içinde hatta kendileri olduğunu söylüyorum. Sanat bunu hep ima etmiştir. Ancak bugünden sonra bu giderek daha çok görülecek. Teknoloji bunu insanın kendisinden çıkarıyor bir çeşit exorcism (cinleri çıkarmak) ile. Bunu insan hayatını uzatarak, insan parçaları imal ederek, ‘klon'layarak yapıyor.’’

Yazarın Tüm Yazıları