Doğa ruhları

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Konumuz insan ve şimdiye kadar hep insanı işledik. Bilinen, bilinmeyen, etkileyen ve etkilenen insan... İyi de bu insan nerede yaşıyor?

Yaşadığı yerle iletişimini sadece beş duyu organıyla mı, sağlıyor? Sadece beş duyu organı aracılığıyla mı algılıyor, etkileniyor ve düşünüyor?

Şayet böyle olduğunu düşünüyorsanız, ne kadar kısıtlı ve dar bir alanda yaşıyorsunuz, farkında mısınız? Halinizden memnunsanız, mesele yok. O zaman düşünecek bir şey de yok.

İçinize doğan, gönlünüzden geçen, sezdiğiniz ve anlam veremediğiniz bir şey de yok. Sorgulamayın, düşünmeyin ve neredeyseniz orada öylece yaşarmış gibi yapın.

Zaten ‘‘mış’’ gibi yapmanın dışında ne yapıyoruz?

Şimdi burada tek tek ‘‘mış’’ gibi yaptıklarımızın neler olduğunu yazacak olursam, bu sayfa yetmez ve ben de asıl anlatmak istediklerimi anlatamam. Zaten bunları açıklamaya da gerek yok. Nasıl olsa hepiniz biliyorsunuz. Bu nedenle kısaca, yaşıyormuş gibi yaptığımızı söyleyip bunu daha fazla uzatmadan konuya girmek. Çünkü, bütün bunların toplamı, hayatın kendisini meydana getiriyor. Hala şunu bitirip konuya giremiyorum. Ama ne yapayım, konu yaşamak olunca, bitirmekte mümkün olamıyor. Anlatılacak her şey yaşamın bir parçası. ‘‘Yaşarmış’’ gibi yapınca da bütün parçalar ‘‘mış’’ oluyor.

Tek ‘‘mış’’ gibi yapmadığımız şey ölmek. Yoksa, onu da mı, düşünmediniz? Şayet düşünmediyseniz, bunu kimse kınayamaz. Yaşamak dururken ‘‘ölmek’’ gibi sevimsiz bir konuyu hatırlatmanın ne manası var?

Haa, bir de ‘‘doğmak’’ var. Fakat, bunu biz yapmadığımız için (Burada şuurlu ve farkında olarak yaptıklarımızdan bahsediyoruz) konumuzun tamamen dışında kalıyor. Aslında bunların hepsi konumuzun dışında.

Peki, konumuz ne? Başlıktan da anlayacağınız üzere ‘‘Doğa Ruhları’’ ve ben bir türlü esas konuya giremiyorum. İnsan ve yaşam diye tutturdum gidiyorum.

Fakat, insan ve yaşamı düşünmeden doğa ruhlarını düşünmenizi beklemek, bana biraz buza yazı yazmak gibi bir şey geliyor. Ama ne olursa olsun, gene de vazgeçmiyorum. Kimbilir belki düşünce kapılarınızı bununla aralayabilir ve en azından düşünürmüş gibi yapmanızı sağlayabilirim!

Ruh, deyince aklınıza ne geliyor, bilemiyorum ama insanın bir ruhu olduğunu (Duyu organları ve bedenin dışında ve de bedeniyle birlikte) kabul gösterecek olursak, ağaçların, dağların, denizlerin, ırmakların da bir ruhu olduğunu düşünmeye başlayabiliriz.

Size ne kadar gerçek gelecek (Gerçek neyse?) bilemiyorum ama, bana hiç de düş ürünü gibi gelmiyor. Hatta dünyanın kendisi kadar, bedenim, yediğim yemek kadar gerçek olduğunu düşünüyorum.

Ruhun canlılıkla birlikte olduğunu varsaydığımız zaman ilginç bir mantık zinciriyle doğa ruhlarının da varolabileceği sonucuna yaklaşıyoruz. Nasıl mı, işte size ilginç bir iddia, şöyle düşünüyorum;

‘‘Dünyanın kendisi canlı. Şayet dünya canlı olmasaydı, üzerinde canlılar yaşayamazdı. Ve de bizler de olamazdık. Dünya canlı olduğuna göre 'cansız' olarak tanımladığımız taş, toprak, su, deniz ve aklınıza gelen maddeler de canlı. Canlı olanın ruhu olduğuna göre doğada bulunan ne varsa, hepsinin de ruhu var.’’

Ruhun olduğu yerde bir bedenden söz edebilir miyiz? Tabii ki, böyle bir iddiada da bulunabiliriz. Belki bizim öğrendiğimiz ve bildiğimiz formların dışında olabilir, belki de olmayabilir fakat, kesinlikle bir beden var. Ruhun bağlandığı beden... Tıpkı bu resimde görüldüğü gibi.

Üstelik bu bir fotoğraf hilesi değil. Gerçek bir resim. Ve burada görülen çok minik bir beden. Şimdi resme bakıp kesinlikle inanmayacağınızdan eminim. Çünkü, insan, öğrenmediği, görmediği, bilmediği her şeye karşı son derece katı, kayıtsız ve inançsız. Fakat, yine de sizi düşünmeye davet ediyorum.

Doğayı çözdüğümüzü bugün bile iddia edebilir miyiz? ‘‘İnsan’’ı ne kadar çözdük ki, doğayı tam hakkıyla bilelim... Bu durumda bilmediğimize de ‘‘yok’’ demekten vazgeçelim. ‘‘Yok’’ diyen zihniyetle hiçbir yere varamıyız. Gelişemeyiz. Öğrenemeyiz.

Elbette ki, ‘‘var’’ da diyemeyiz. Ama üzerinde düşünebilir, araştırabilir, öğrenmeye çalışabiliriz. Doğanın canına okurken ‘‘doğa ruhları’’nı da hesaba katabiliriz. Doğayı katlederken dünyadaki tüm canlıları, canlılığı ve ruhlarını da düşünmekte yarar var.

Böylece, yaşadıklarımızın (Güzellikler ve felaketler) anlamını daha iyi kavrayabiliriz, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları