Diktatör üç F’ye bir S ekledi

Kırk yıl boyunca İspanya diktatörü Franco ülkesini üç F ile yönetiyor. Fado, fiesta ve futbol. Kuzey Kore diktatörü Kim Jong II buna "S"yi ekliyor: Sinema.

Cep telefonlarına hava alanında el konuyor. Telefonlar ancak dönüşte, uçağa binerken sahiplerine iade ediliyor.

Uçaktan inince, yerine getirilecek devlet emirleri arka arkaya. Siz turistsiniz, olsun, ilk iş, emir doğrultusunda önce bir sinemaya gitmek.

Ama siz, atom bombası denemelerini merak ediyorsunuz, ama müzeleri, ama sokakları, ama halkı, yok efendim yok, varsa yoksa sinema.

Kuzey Kore’nin başkenti Pyongyang bir baştan öteki başa, Hollywood stüdyosu gibi. Nereye baksan sinema, neyi dinlesen kulis, hangi duvara dönsen, renk renk film afişleri. Bizde bir öykü kitabına nazire, "başkentin orta yeri sinema".

Başlarında dahi bir yönetmen var. Bütün zamanların en usta rejisörü. Spielberg, John Huston, Alfred Hitchcock ve Oscar’lı onca yönetmenin, onun yanında sözü bile geçmiyor.

Kuzey Kore diktatörü Kim Jong II sinema tarihinin yönetmenlerine taş çıkartıyor.

Kim Jong II sinemayı çok seviyor. Kuzey Kore’de arka arkaya filmler çevriliyor. Kim Jong bazılarını bizzat yönetiyor. O filmlerin hiç birinde, ne atom bombası denemeleri, ne ülkenin dünyadaki yalnızlığı, ne açlık, ne sefalet, ne özgürlüğe hasret, hiç biri yok. Sadece, "cennet çayırları". Ülke tam bir sinema endüstrisi merkezi.

Sinema olmadan devrim olmuyor. Devrim olmadan sinema olmuyor. Ve bizim acilen devrime ihtiyacımız var.

Diktatör Kim Jong II’nin ülkeyi yönetirken sihirli silahı bu sözler öncülüğünde, sinema. Devrim ve sinema iç içe. Zaten devrim olmazsa Kim de olmuyor. Sinema var ki, Kim var; Kim var ki, sinema var.

Kuzey Kore’de çevrilen filmlerin ortak yanı var. Hepsinde halk, Kim Jong II’ye şükran hisleriyle dolu. Gece gündüz ülkeleri için çalışan, hallerinden son derece mutlu, mesut yoldaşlar yatıp kalkıp, Kim’e dua ediyor. Allah, onu başlarından eksik etmesin.

EŞİNE KARŞILIK SİNEMA FİLMİ

Kuzey Kore 1953’ten bu yana hiçbir silahlı çatışmaya, savaşa girmiyor. Buna rağmen, 23 milyonluk nüfusu dikkate alındığında, dünyanın en büyük ordularından birine sahip. O ordunun da, kendine ait sinema stüdyosu var. O stüdyoda her türlü film çevriliyor. Kim’e karşı çıkanların işkenceye tabi tutulduğu mahzenlerden, hücreler dolusu özgürlük savaşçılarına kadar. Resmi dilde bunların adı, "devrim karşıtı hainler". Başka ne olabilir ki.

Hücrede çürüyen o hainlerden biri de, gerçek bir sinema yönetmeni Shin Sang Ok. Shin Güney Koreli. Hapiste kışları kar kürüyor, yazları kovayla su taşıyor. Shin çok kusurlu. Kim’e karşı çıkıyor. Bir de, unutamadığı aşkı var, Güney Kore’de yaşayan karısı.

Shin yetenekli bir yönetmen. Kim bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Shin ile gizlice anlaşıyor. Kim, Shin’in karısını Güney Kore’den kaçırtacak, Shin de, karşılığında Kim için film çevirecek.

Taraflar anlaşmaya uygun davranıyor. Shin’in karısı Pyongyang’a geldiği gün, Shin özgürlüğüne kavuşuyor, soluğu doğruca sinema stüdyosunda alıyor. Bütün Kuzey Kore halkı, başkan Kim Jong II’nin ne kadar yüce hislerle dolu, ne kadar insani, ne kadar temiz kalpli olduğuna gözleriyle tanık oluyor.

Diktatör Kim film festivallerini de unutmuyor. 1987’den bu yana, Pyongyang’da her iki yılda bir uluslararası film festivali düzenliyor. Önce festivale sadece dönemin Varşova Paktı ülkeleri, komünist blok katılırken, Sovyetlerin çöküşünden sonra, özgürlük düşkünü bazı Batılı ülkeler de katılmaya başlıyor. Atom denemeleriyle yalnızlığa mahkum Kim, yalnızlığını film festivali yoluyla gideriyor.

Kırk yıl boyunca İspanya diktatörü Franco ülkesini üç F ile yönetiyor. Fado, fiesta ve futbol.

Diktatör Kim Jong II buna "S’yi" ekliyor. Sinemayı.

Pyongyang ve diğer Kuzey Kore kentlerinde alarm veriliyor, sinema vakti, herkes koşa koşa Kim’in dehasını, büyüklüğünü, halkını ne kadar sevdiğini anlatan filmlerin kuyruğunda. Ne de olsa, "S".
Yazarın Tüm Yazıları