Çözüm dilde başlar

KÜRT sorununun çözümü için taraflar arasında görüşmeler yapıldığı artık kesin.

Haberin Devamı

Herkes bunu doğruluyor.
Ama öyle bir üslup hâkim ki, görüşmelerin samimi olup olmadığını sorgulatıyor insana.
Barış için samimi bir irade ortaya konamıyorsa, görüşmelerin manası kalır mı? 
Başbakan Tayyip Erdoğan, Lübnan dönüşünde Kürt meselesinin çözümü konusunda ilginç açıklamalar yaptı.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, görüşmelerin durduğu yönündeki açıklamaları da aynı güne rast geldi.
Görüşmeler durmuş. Açıklamadan ateşkes süresinin iki ay kısaldığını da anlıyoruz.
Diğer bir deyişle “Ya istediğimi yaparsın ya da sonucuna katlanırsın” diyor.
Başbakan Erdoğan da açıklamasında Kürt sorununun zaten çözüldüğünü söylüyor.
“Tüm yaptıklarımız zaten çözüm değil mi? TRT 6 çözüm değil mi, billboardlarda Kürtçe afişler, ilanlar çözüm değil mi?” diye soruyor. Ardından da “birilerinin kalkıp da PKK ağzıyla ordunun silah bırakmasını istemeleri haksızlık” diyor.
Bunun anlamı da şu: “Biz üzerimize düşeni yaptık, sen yapmıyorsan sonucuna katlanırsın.”
    
HERKESİN kendisini çok haklı, karşıdakini çok haksız gördüğü bir ortamda herhangi bir sorunun çözülmesi ya da çatışmanın sonlandırılması mümkün mü?
Kürt sorunu gibi, Türkiye halkını- Türkler olsun, Kürtler olsun-  psikolojik olarak yüksek duyarlılık seviyesine taşıyan bir sorunda liderlerin çatışma üslubunu bir türlü terk edememeleri dikkat çekici. Bu ülkeye kesin barışı getirme sorumluluğunu en fazla taşıyanların en başarılı oldukları şey, tartışmayı hemen “restleşme” üslubuna taşımak. 
Karşısındakinin önüne “Ya-ya” seçeneğini sürüvermek.
Ya dediğimi yaparsın ya da ben seni fena yaparım.
Unuttukları bir şey var.
Eğer çözümü konuşmak durumunda kaldıysan, seni bu noktaya getiren güç, halkın iradesidir. Bunu unutma.
Çatışmadan ve acılardan bıkan halkın talebinin çözümden yana olduğunun farkına vardığın için bu adımı atıyorsun. O zaman da bu işi göstermelik yapmayacaksın.
Yapılması gereken liderlik sorumluluğunu üstlenmektir.
Gerçekten çözüm için harekete geçmeden ve barış atmosferini oluşturmak için çaba harcamadan bu mümkün değil.
Sözcüklerini dikkatli seçecek ve normalleşmenin tek taraflı mümkün olamayacağını tabanına anlatabileceksin.
Yani elini taşın altına koyacaksın.
       
TÜRKİYE ciddi bir zihniyet devrimini yaşıyor. Küreselleşmiş dünyada, gençlerin aynı anda onlarca kişi ile konuşup mesajlaştıkları, bir yandan internette market siparişi verirken, öte yandan dünyanın diğer meslektaşlarıyla deneyim paylaştıkları, büyük mesafelere rağmen aynı anda ayrı yerlerde dayanışma gösterileri düzenleyebildikleri günümüzde, kamuoyunu barışa ikna etmek, çatışmaları pazarlamaktan çok daha kolay artık.
Modası geçmiş siyaset anlayışıyla en güçlü olan, yumruğunu karşıdakinin kafasına en sert indirendir yaklaşımlarının alıcısı gittikçe azalıyor.
Osman Baydemir’in söylediği ve politikanın son kullanım tarihi geçmiş erbaplarının karşı çıktığı tespit çok doğru. Artık silahla mesele halletme zamanı değil.
Zaman üslup zamanı. Herkesin birbirini en iyi biçimde anlayıp harekete geçebileceği üslubun geliştirilmesi zamanı.  
Çözüm süreçleri 20’inci yüzyılda restleşerek ilerliyordu ama artık ters tepiyor ve barış şöyle dursun ayrılıkları, düşmanlıkları körüklüyor.

Yazarın Tüm Yazıları