CHP ’kravatlıların partisi’ değildir

Seçim meydanları ve bazı köşe yazıları bir kez daha gösterdi ki, CHP hakkındaki bilgiler kulaktan duyma!

CHP ’kravatlıların partisi’ değildir
Eleştiri yapıyor gibi gözüküp karalama yapanlara en iyi yanıtı kuşkusuz belgeler verebilir. CHP dün neleri savundu, nelere karşı çıktı? Cumhuriyet devriminin ideolojisi olan Kemalizm’in önde gelen teorisyenlerinden birinin yazdıklarını okumanızı istiyorum. Tespitlerinin bugüne benzerliklerine çok şaşıracaksınız.

ADI; Mahmut Esat Bozkurt.1892 Kuşadası doğumlu.1923’te İzmir’de Menekşelizade Dr. Hüsnü Bey’in kızı Feheda ile evlendi. Gün, Ay ve Yüksel adlı üç çocukları oldu.

Siyasal görüşünün oluşmasında II. Abdülhamid’e muhalif dayısı Ubeydullah Efendi’nin büyük katkısı oldu.

İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.

İsviçre’de Fribourg Üniversitesi’nde "Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine" çalışmasını yaparak doktora tezi verdi.

Lozan’da Türk Talebe Cemiyeti başkanlığına seçildi.

Yurdun işgali üzerine, Saracoğlu Şükrü ve Kazım Nuri gibi arkadaşlarıyla hemen memlekete döndü. Kuşadası’nda Kuvayı Milliye’yi kurarak dağa çıktı.

23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi’ne İzmir milletvekili olarak girdi.

12 Temmuz 1922’de İktisat Bakanı oldu.

Ziraat Bankası reformu, çiftçi kredi kooperatiflerinin kurulması, esnaf teşkilatlarının reorganizasyonu, Emlak ve Eytam Bankası’nın kurulması gibi çalışmalarda bulundu. İzmir’de Birinci Milli İktisat Kongresi’nin toplanmasını sağladı.

23 Kasım 1924’te Adalet Bakanı oldu.

Medeni Kanun’la başlayan çalışmaları, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu, Deniz Ticaret Kanunu, İcra İflas Kanunu gibi onlarca yasanın çıkarılmasıyla devam etti.

1927’de Ege Denizi’nde Türk gemisi ile Fransız gemisi Lotus’un çarpışması ve sekiz Türk denizcisinin ölmesiyle sonuçlanan olayın ardından açılan davada Lahey Adalet Divanı’nda Türkiye’yi savundu. Başarılı savunması sonucu davayı kazandı. Bunun üzerine Atatürk tarafından "Bozkurt" soyadı verilerek onurlandırıldı.

27 Eylül 1930’da kendi isteğiyle bakanlıktan ayrıldı.

Ankara Hukuk Fakültesi’nde "Devletler Hukuku" ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde "Anayasa Hukuku" profesörü olarak ders verdi.

İstiklal madalyası sahibi Mahmut Esat Bozkurt, 16 yaşından, vefat ettiği 51 yaşına kadar gazetelere hep makaleler yazdı.

İşte; dili ve anlatımı her daim heyecanlı olan Bozkurt’un o makalelerinden bazı örnekler...

Parti prensipleri ve şahıslar

Cumhuriyet Halk Partisi’nin prensipleri unutulup gider. Bunların yerini şahısların düşünceleri, şahısların görüşleri, şahısların icraatı alacak gibi...

Ne yazık! (...)

Cumhuriyet Halk Partisi bir geçim çanağı değildir.

Cumhuriyet Halk Partisi, şunun bunun değil, prensiplerin, bu memleketin tarihinden, bu milletin varlığından akan, akıp sızan hakikatlerin dile gelmiş vicdanıdır. (...)

Cumhuriyet Halk Partisi’ni kendi keyiflerine göre bir izah maddesi sananlar, onu bir istibdat aleti gibi görenlerdir. Bunu böyle duymak için kör olmak, bütün bir Türk tarihini anlamamak lazımdır. Bu gibiler kör doğmuşlardır. Mahşerde bile kör olacaklardır. Cumhuriyet Halk Partisi’ni şunun bunun malı sanmak, yahut kendi malları imiş gibi onda tasarrufa kalkışmak, onu üç beş kişinin istismar vasıtası kabul etmektir. Acırım bu gibilerin sonuna...

Bütün bunlardan sonra kaydetmeliyiz ki, millet hesabına görülecek işlerimiz çoktur.

Fakat bugünkü halden memleketin ve ihtilalin düşmanları ve hasımları sevinmesinler.

Onlarla davamız bitmemiştir...

(Anadolu, 26 Eylül 1932)

Niçin Cumhuriyet Halk Partisi’ndenim

Çünkü...

Bu parti, vatanın kurtulma siyaseti mesuliyetini yüklenen, vatanı kurtaran partidir.

Bu parti, dünyanın en büyük inkılabını yapmış ve öldü zannedilen Türk milletini, bugün dünyanın en medeni milletler sırasına dizmiştir.

Bu parti, vatanın maddi manevi varlıklarını yabancıların elinden alarak Türk milletine vermiştir. (...)

Cumhuriyet Halk Partisi’nde olmamım nedeni demiryolu siyasetidir. Dışarıdan para almaksızın, eski idarelerin yedi asırda yaptığını Türk parasıyla, Türk işçisiyle yedi yılda yapmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi’ndenim; çünkü bu parti çiftçi ve köylü partisidir. Aşarı kaldırmıştır. Askerliği bir buçuk seneye indirmiştir. Yollar. Köprüler. Okullar yapmıştır. Köylünün sırtındaki yük Ziraat Bankası, İş Bankası kredileriyle indirilmiştir. Bugün Ödemiş’te beş banka vardır!

Hürriyet, medeniyet, bağımsızlık ucuz alınır şeyler değildir. Bunlar can mal pahasına elde edilir.

Cumhuriyet Halk Partisi üyesiyim; çünkü bu parti en büyük Türk’ün, Gazi’nin partisidir.

(Anadolu, 18 Eylül 1930)


Ellerimiz tefecilerin yakalarında

Tefecilik, en az yılda yüzde yüz faiz getiren bir ticarettir.

Tefeci, en az yüzde yüz faiz alan merhametsiz, ahlaksız bir adamdır

Bize göre:

Tefeci, milletin ve Cumhuriyet’in düşmanıdır.

Tefeci, halkın parasıyla yine halkı haraca bağlayan bir soyguncudur.

Tefeci bir hırsız, bir eşkıyadır.

Kollarını şehir caddelerinde sallaya sallaya gezen, şehir parklarında dolaşan hırsızdır.

Onun sırtlan pençesini andıran ayakları altında, yüz binlerce insan son soluklarını almaktadır. Sürüne sürüne can vermektedir.

Geçinme dünyasının ihtiyaçlarıdır ki, onu yılana sarıltıyor. (...)

Üstelik bu son kısım tefeciler, cumhuriyetçiliği, inkılapçılığı kimseye vermezler.

Sırasında "Yaşasın Millet! Yaşasın Cumhuriyet!" diye gırtlaklarını patlatırlar.

Fakat dikkat ediniz! Bunlar hiç duyurmadan başınızdan şapkanızı aşıracak kadar hüner sahibidirler.

Bu kadar da değil.

Milletin kursağına inecek bir lokma ekmeği çalacak kadar gaddar hırsızlardır.

Bunları nasıl yakalamalı?

Çok zor!

Çünkü, tefeci adını taşıyan setre pantolonlu, eli bastonlu bu eşkıya çok hünerlidir.

(Yeni Asır, 18 Ağustos 1938)

Serbestçilik trajedisi

Bu başlıktan gocunulmamasını rica ederim.

Serbest Fırka’dan bahsedecek değilim...

Onun hakkında söylenecek şeyler söylenmiştir. Üst tarafını tarihe bırakalım.

Benim burada belirtmek istediğim, iktisatta serbestçiliktir.

Milletlerarası tabiriyle bu, iktisadi liberalizmdir.

Önce bir noktayı tespit etmeliyim:

Bugün dünyanın hiçbir yerinde ilmin bize anlattığı "iktisadi liberalizm" kalmamıştır. Doğduğu yerlerde bile, yerini yeni müdahalelere bırakmıştır.

Amerika’da, İngiltere’de olduğu gibi...

Roosevelt, Llyod George bile müdahaleci oldular!

Geçenlerde Muzzey’in Amerika Tarihi’ni okuyordum. Yazar nefis eserinde, Amerika’da liberalizm izlerinin silinmekte olduğunu söylüyor ve pek güzel ispat ediyor.

Devlet, iktisat işlerine karışmaz davası; fizyokratların, liberallerin "Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" prensibi, tarihe intikal etti. (...)

Amerika gibi, İngiltere gibi, Fransa gibi, Almanya gibi, İtalya gibi, Hollanda gibi devletlere benzer sermaye memleketlerinde, devletin iktisat işlerine karışması zaruret oldu.

Henüz sermayesi oluşma halinde bulunan Türkiye’mizi varın düşünün artık.

Devletçiliğin suiistimalleri yok mu? Müdahalecilik zararlar vermiyor mu?

Önce ben söyleyeyim: Bu hem suiistimallere hem de zararlara meydan veriyor.

Fakat serbestçiliğin açtığı, açmakta olduğu yaralar o kadar derin, o kadar dayanılmaz bir hal alıyor ve aldı ki, bütün bir insanlık inliyor.

(Anadolu, 6 Ekim 1933)

Haydutlar kovalanıyor

Bir milyon!

Bir milyon insanı...

Bütün bir ömür sefalet içinde bırakanlar, elbette haydutturlar!

Eli bıçaklı yalınayaklılar, hep bir ağızdan bağırıyorlar:

Elleri altın bastonlu haydutlar diyorlar.

Haydutların yedikleri, içtikleri, giydikleri ve bütün varlıkları; beşiklerde başında tüy bitmemiş yavrucaklarla, bir ayağı mezara değmiş ihtiyarlara varıncaya kadar, bütün çalışanların emeğidir, emekleridir.

Çalışkan Türklerin alın teridir.

Çalışkan Türklerin ahlarıdır, vahlarıdır.

Ah yerde kalmaz.

Türk çalışkanları!

Sevininiz.

Şunun için ki:

Büyük devrimi yapan parti, ona dayanan hükümet, gözyaşlarını silecektir.

Ahı yerde bırakmayacaktır.

Artık ticaret serbestisi, haydutların elinde bir korunma kalkanı gibi kullanılmayacaktır.

Hürriyet ve serbestlik namusluların, çalışkanların olacaktır.

Kemalist rejim budur.

(İzmir, 18 Eylül 1935)


Birlik bayrağı altında

Biz, birlik istiyoruz.

Tehlike olsun olmasın birlik istiyoruz. Birlik bayrağı altında tehlikelerin üstüne yürümek istiyoruz.

Hangi tehlikeler demeyiniz. Bu tehlikeler bir hayaldir demeyiniz.

Türk İnkılabı, Fransız İhtilali’nden daha müşkül, daha çetin şartlarla çevrilidir.

Fransa İhtilali, Batı’da Batı esaslarıyla Batı’yı yenileştirmek davasını müdafaa etti.

Türk İnkılabı Doğu’yu Batı’ya naklediyor.

Düşününüz ki, Türklük yüz asıra bakan, yüz asırla perçinlenmiş bir Doğu medeniyetinin içinden Batı’ya geçiyor. Bu sarsıntısız olmaz. (...)

Tehlikelerle çevrilmişiz...

Yabancı tehlikesi vardır, çalışıyorlar.

Şeriatçılar tehlikesi vardır, çalışıyorlar.

Hilafet, saltanat tehlikesi vardır, çalışıyorlar.

Şurada burada muhalefeti geçim vasıtası yapmak, hırslarını muhalefete doyurmak isteyenler vardır, çalışıyorlar.

Hırsızlar, çapulcular vardır, çalışıyorlar. (...)

Bazı noksanlarımız olabilir.

İdealist arzulara uymayan şeyler, yerinde olmayan bazı işler, bazı hareketler bulunabilir.

Türk milleti hesabına paylaşmayacağımız hiçbir şey yoktur. Her şey milletindir.

Eksiklikleri ayrılıkla değil, birbirimizi eleştire eleştire birlikte, elbirliğiyle yoluna koyabiliriz.

Mutlaka birleşeceğiz.

İktidar yanlısı, muhalif ayrımını tanımıyoruz bile. Biz tarihin kaydedebildiği en büyük bir davanın bayrağı altında toplanmış Türk ihtilalcileriyiz, o kadar...

(Anadolu, 13 Ağustos 1931)


Kravatlı eşkıyalar

Çocuktum.

Babamla çiftliğimize giderdik.

Bindiğimiz faytonun önünde, ardında bir iki silah bulunurdu.

Faytonu süren bile silahlıydı!

Babama sorardım, derdim ki;

ÆÊBu adamlar neden silahlıdır? Ne yaparlar?

- Bizi muhafaza ediyorlar.

ÆKime karşı?

- Eşkıyaya!

ÆÊEşkıya ne yapar?

- İnsanları dağa kaldırır! Soyar! Paralarını alır!

ÆBaşka? İnsan öldürürler mi?

- Hayır! Para verilirse öldürmezler.

ÆÊBu eşkıyalar kimlerdir?

Babam anlatırdı:

- Çakırcalı, Gökdeli, Kamalı...

Daha bir sürü isimler!

Gene şurada burada işitirdim, duyardım.

Derlerdi ki:

- Çakırcalı para almış. Köprü yaptırmış. Fukara kızları evlendirmiş. Çeşmelere su akıtmış!..

Şimdi...

Yüzüm avuçlarımın içinde düşünüyorum.

Yüzümü avuçlarımın içinden çıkaramıyorum.

O kadar utanıyorum.

Bugün.

Beş yüz bin Türk üreticiyi soyanlar var!

Beş yüz bin Türk üreticiyi soyan kravatlı eşkıya var!

Bunların enine boyuna, ellerini sallaya sallaya yemiş çarşısında, çarşı-pazarda dolaştıklarını, hürmet itibar gördüklerini düşündükçe...

Bunların hálá söz sahibi olduklarını görüp duydukça...

Utanıyorum! (...)

Bunların eşkıyadan farkı nedir?

Başlarının melonlu, boyunlarının kravatlı olması mıdır?

Evet, Harmandalılı Mehmet kasketli idi.

Lakin Harmandalılı iki kişi, üç kişi soydu.

Yaptıklarının cezasını darağacında çekti.

Fakat kravatlı eşkıya...

Bütün bir ömür beş yüz bin üreticiyi haraca bağlayan, üç beş kravatlı eşkıyaya ne olacak?

İkram, izzet mi görecek?

(Anadolu Gazetesi, 9 Ekim 1933)
Yazarın Tüm Yazıları