Çarşıya değil, sokağa

BİNAYI işçiler basıyor. Türk-İş’e bağlı işçiler, Türk-İş’in bölge binasını basıyor. Türk-İş’e bağlı işçiler, Türk-İş’e kızgın.

Oysa, şu sırada Türk-İş’e bağlı işçiler ile Türk-İş yönetimi arasında su sızması doğru değil. Çünkü, Türk-İş yönetimi hükümetle toplu pazarlık masasında.

Aileleriyle birlikte, toplam bir milyon insanın ekmek parası için.

Ekonomik krizin hafifletilmesine yardımcı olacak bir paket var. ÖTV ve KDV gibi vergileri düşürerek, tüketim mallarının satışı teşvik ediliyor. Alış veriş için, çarşıya çıkmak gerek.

İşçilerin öfkesi ve binayı basması bu yüzden. Paraları yok, hangi çarşı? O nedenle, baskın sırasında attıkları slogan, "çarşıya değil, sokağa". Çarşıya gidecek halimiz yok, sokağa çıkarız, gösterilere katılırız, anlamında.

YÜZDE 12 ve YÜZDE 3

Kamu kesiminde çalışan işçilerin büyük çoğunluğu Türk-İş üyesi. Hangi iktidar döneminde olursa olsun, toplu pazarlık zamanı geldiğinde, hükümet ile Türk-İş arasında bir gerilim mutlaka yaşanıyor. Şimdi olduğu gibi.

Hükümet şunu veriyor, Türk-İş onun üzerinde istiyor ve toplu pazarlık her seferinde gerilime uzanıyor.

Türk-İş kamu kesimi işçileri için yüzde 12 zam istiyor. Sadece bu hükümetin değil, bütün hükümetlerin "işçiye enflasyon üzerinde zam verdiğini" hatırlatan Türk-İş, bu hükümetin de bu yönde sözü olduğunu söylüyor.

Buna karşılık, hükümet yüzde 3 zam öneriyor. İlk yıl yüzde 3, ikinci yıl yine yüzde 3. Nedeni çok açık, ekonomik kriz.

Türk-İş ile hükümetin önerisi arasında dağlar kadar fark var. Bu yüzden iş giderek sertleşiyor.

İKİ İNDİRİM ÖRNEĞİ

Türk-İş yüzde 12 önerince, hükümet çok farklı bir gerekçe daha kullanıyor.

İskenderun ve Ereğli Demir Çelik fabrikalarında, zam bir yana, tersine, işçi ücretlerinde ciddi indirime gidiliyor.

İndirim, yine ekonomik kriz nedeniyle. İşten çıkarmaları önlemek amacıyla, işçiler dayanışma içinde, ücretlerinin azaltılmasına razı oluyor.

Hükümet şimdi bu formülü kullanıyor. Türk-İş’e, bu iki fabrikayı örnek gösteriyor. "Kriz var, bakın onlar indirime bile gittiler, siz hala yüzde 12 diyorsunuz" reçetesiyle.

Türk-İş, önünde bu örnek, hükümetle ücretine zam isteyen işçi arasında sıkışmış durumda. Hükümeti zorluyor, ama hükümet elindeki "ekonomik kriz" kozunu sonuna kadar kullanmaya niyetli.

Şimdiki Türk-İş Başkanı AKP desteğiyle göreve geliyor. Toplu pazarlık masasında o destek işe yaramıyor. En sıkışık durumda olan Türk-İş Başkanı.

Başkan ne çarşıya, ne sokağa çıkabiliyor. Çarşıya çıksa, işçiler ayaklanacak, "nereden buluyorsun parayı" diyerek. Sokağa çıksa, hükümet "hoop, ne oluyoruz" diyecek.

Toplu pazarlıkta pazarlık bir süre daha devam edecek.

27 yıldır darbe yasaları

KOLOMBİYA, Guetamala, Myanmar, Filipinler, Pakistan, Swaziland.

Kısa adı ILO, Uluslararası Çalışma Örgütü. Geçen hafta Cenevre’de ILO toplantısı.

Haritada zor bulabileceğiniz bu ülkelerle birlikte, ILO toplantısında Türkiye’nin de adı geçiyor.

Türkiye ve bu ülkeler temel sendikal hakları ihlal etmek, yasa ve uygulama düzeyinde uluslararası sözleşmelere uymamakla suçlanıyor.

Toplantıya DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi katılıyor. Geçen gün Çelebi ile konuşuyorum. O aktarıyor:

"ILO en sert uyarılarından birini yaptı. Türkiye işçi hakları alanında uluslararası ölçülerin çok uzağında. Hükümet, bunları düzelteceğine söz verdi, ama değiştirmek bir yana, sendikal baskılar arttı, işçilerin temel insan hakları ihlal edildi, artık olayın savunulur yanı kalmadı, Türkiye 27 yıldır kara listede ve her yıl daha ağır uyarılarla karşı karşıya".

Tıpkı, darbe sonrasındaki 1982 Anayasası gibi. İşçi yasaları da, yine darbe döneminin yasaları.

1982-2009, birbirinden farklı bunca iktidar gelip geçiyor, hepsi "demokrasi" lafını ağzından eksik etmiyor, ama darbe yasaları bir türlü değişmiyor.
Yazarın Tüm Yazıları