Buharlı gemiler 'buhar' oluyor

BOĞAZ vapurlarına önem verdiğini ve vapurları koruyacağını söyleyen Büyükşehir Belediyesi ve buna bağlı bir BİT olan İDO yetkilileri sözlerini tutmuyor.

Haberin Devamı

1960'lı yılların başında Glasgow'da üretilmiş olan İstanbul'un gözü gibi koruması gereken 'son buharlı gemiler' birer birer satılıyor.

1960'lı yıllarda Glasgow'da Fairfields tersanelerinde üretilen, 'Turan Emeksiz', 'Ali İhsan Kalmaz', 'Kanlıca' ve 'İnkılap' adlı vapurlar, bağlı oldukları Haliç tersanesinden alınarak yavaş yavaş kaybediliyor.

Bu gemileri üreten Glasgow'daki Fairfields tersaneleri artık yaşamıyor. Bu yüzden sadece İstanbul'un denizcilik tarihi açısından değil, Glasgow'un ve Avrupa'nın gemicilik tarihi açısından da son derece önemli olan son buharlılar, peynir ekmek gibi sağa sola dağıtılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin tersine bu gemilerin önemini kavrayan Glasgow Belediyesi yetkilileri, geçtiğimiz yıllarda İstanbul'a gelmiş ve gemilerin korunması gerektiğiyle ilgili öneriler getirmişti.

Haberin Devamı

 

LOKANTA YAPILIYOR

 

Fakat belediye yetkilileri bu konuda duyarsız.

'Turan Emeksiz' vapuru, Güzelyalı (Yalova) Belediyesi'ne verilirken, 'Kanlıca' vapuru geçen hafta Bandırma Belediyesi'ne verildi. Yeni öğrendiğimize göre, 'Ali İhsan Kalmaz' da Yalovaspor'a veriliyor.

Bu belediyeler, gemileri 'lokanta gemisi' haline dönüştürmeyi düşünüyor. Bu da gemilerin orijinal mimarilerinin bozulması demek.

Şu anda elde sadece 'İnkılap' bulunuyor; belki onun da 'müşterisi' hazırdır.

 

İDO'YA 'KARA LEKE'

 

Ayrıca Büyükşehir ve İDO yetkilileri, İstanbul'un ve İstanbulluların malı olan bu gemileri verme yetkisini nereden alıyor?

Bence İDO'nun ve Büyükşehir Belediyesi'nin uygulamaları, Türkiye'nin ve İstanbul'un denizcilik tarihine bir kara leke olarak geçecek. Gemicilik tarihi açısından 'en önemli dört vapurun' satılığa çıkarılması veya birtakım belediyelere hediye edilmesi, sahte bir yarışmayla 'vapurları kaldırmıyoruz' mesajı veren İDO Genel Müdürü Dr. Ahmet Aksoy'un samimi olmadığının en önemli göstergesidir.

Haberin Devamı

Oysa bu gemiler, orijinal mimarileri bozulmadan korunup restore edilebilirler, içlerinden biri ya da birkaçı İstanbul ve Glasgow arasında bir kültürel köprü vazifesi yapacak şekilde işlevlendirilebilir.

Haliç tersanesinde sıra sıra yok olmayı bekleyen son buharlılar birer birer yok olduktan sonra, sanırım sıra 'Türk Denizcilik Tarihi' açısından olağanüstü öneme sahip, 1455'ten beri hizmet veren Haliç tersanesine gelecek!

Behiç AK

 

'67 Kalender'

nasıl unutulur

 

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi, 'Yandan Çarklıdan Günümüze İstanbul Vapurları' (Denizler Kitabevi-2005) adlı bir albüm yayınlamış.

Albüm elime geçince, heyecanla babamın dedesi Ali Su'nun 1964'e kadar kaptanlığını yaptığı; 1911'de Newcastle'de (İngiltere) inşa edilmiş, 453 gros tonluk '67 Kalender' vapurunu aradım.

Haberin Devamı

Fakat vapurla ilgili ne bir açıklama ne bir fotoğraf vardı; çok üzüldüm.

20 sene Denizcilik İşletmeleri'nde gişe memurluğu yapmış dedem Taşar Su'ya söyleyince o da çok üzüldü, bir anlam veremedi.

244 sayfalık, içinde yüzlerce vapur fotoğrafının ve bilginin yer aldığı bu albümde, 25 Haziran 1984'e kadar hizmet vermiş 67 Kalender vapuru neden yer almamıştı?

Albümü hazırlayan değerli araştırmacı Ahmet Güleryüz nasıl böyle bir hata yapmıştı?

1986 yılında sökülen, ana makinelerinden biri Rahmi Koç Müzesi'nde bulunan 67 Kalender'in Ara Güler tarafından çekilmiş bir fotoğrafını Güleryüz'e ve İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy'a ulaştırmak isterim ki, bundan sonra hazırlayacakları bir eserde aynı hataya düşmesinler.

Haberin Devamı

Taşkın SU

 

Ofer'e satılan 14.76'lık TÜPRAŞ hissesi

 

Kilci sıkıştı

 

ÖZELLEŞTİRME İdaresi Başkanlığı (ÖİB), TÜPRAŞ ihalesinin iptal edilmesi kararının gereğini yerine getirmeyen alıcı Global Menkul'e dava açmış. ÖİB Başkanı Metin Kilci, İMKB'ye gönderdiği yazıda, TÜPRAŞ'ın yüzde 14.76 kamu hissesi Global Menkul'e satılmak suretiyle özelleştirildiğini anımsatarak, "Ancak, TÜPRAŞ'la ilgili yargı kararı uyarınca alıcı Global Menkul Değerler AŞ'ye yazı yazılarak karar gereğinin yerine getirilmesi istenmişse de, bu başvurunun sonuçsuz kalması sonucunda alınan mahkeme kararı gereğinin yerine getirilmesini teminen Global aleyhine dava açılmıştır" diyor.

Metin Kilci'nin eteklerinin tutuştuğu anlaşılıyor.

Haberin Devamı

TÜPRAŞ hisselerinin ihalesiz olarak Global eliyle Ofer'e satılması büyük tepki uyandırmış, ancak Maliye Bakanı Unakıtan ve Kilci bu satışı savunmuşlardı.

Ancak Petrol-İş'in açtığı davalar sonucunda iptal kararı (hem Danıştay, hem idare mahkemesince) kesinleşince Kilci'nin yanlış işlem yaptığı ortaya çıktı.

Peki bu hisseler geri isteniyorsa neden hukuk dışı işlem yapıldı.

Kilci'nin korkusu bu kararda imzasının bulunması... Unakıtan'ın işlemde imzası yok; siyaseten bir sorumluluğu yok; dokunulmazlığı da var zaten. Gerekirse sadece görevini kötüye kullanmaktan yargılanabilir.

Ama ÖİB Başkanı'nın durumu öyle değil. İdare, yarın devletin bu zararını kendisine rücu edebilir.

TÜPRAŞ'ın 14.76'lık hissesi geçen yıl peşin olarak 455 milyon dolara Ofer'e satılmıştı. O zaman, TÜPRAŞ'ın 3 milyar dolar değeri üzerinden bu paya 455 milyon dolar ödenmişti. Bu satıştan altı ay sonra TÜPRAŞ'ın yüzde 51 hissesi 4.5 milyar dolara Koç'a satılmıştı. Ofer'in hissesi, borsa değerine göre 1 milyar 125 milyon dolara yükselmişti.

ÖİB, blok satış nedeniyle Ofer'e yüzde 11 indirim yapmış; 455 milyon dolarlık satış üzerinden Kutman da yüzde 7 komisyon almıştı.

Ofer, bu ortaklık nedeniyle TÜPRAŞ'ın yönetimine iki temsilci sokmuş; geçen mayıs ayında da 58 milyon dolar temettü almıştı.

Yargı doğru yolu gösterince ÖİB, Global'e "hisseleri geri ver" diyor.

Global de "ben alıcı değil, aracıyım" diyor.

Hisselerin bugüne kadar kaç kez el değiştirdiği meçhul.

Bu durumda, yargı kararı gereğince Global, 'hukuki dayanak görmediğini' açıkladığına göre, Kilci mi ödeyecek 455 milyon doları?

Devlet vereceğine karga, alacağına şahindir!

 

'Gücün hukuku'na

destek veremeyiz

 

İSTANBUL Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, Türk askerinin Lübnan’a gönderilmesi konusunda farklı bir değerlendirmede bulunuyor.

“İki askeri kaçırılan İsrail, 500 bini çocuk 1.5 milyon insanı öldürdü. 1 milyon insanı da göçe zorladı. Savaş olmasa da dünyada zaten açlıktan hastalıktan dakikada 155 çocuk ölüyor. ABD, Vietnam savaşında 365 milyar dolar harcadı. Körfez Savaşı’nda ise 45 milyar dolar... Ama son Irak işgalinde 1 trilyon dolar harcamış durumda.

Bu paralar nereye gidiyor? Savaşlar, işgaller, ölümler hangi silah üreticilerine yarıyor.

Ona bakıp bir değerlendirme yapmak lazım. Bize "Eğer asker göndermezseniz yanı başınızda İran tehlikesinde yalnız kalırsanız" diyekorku salıp, BOP’un parçası yapmak istiyorlar.

Ortada barış yok ki, tek yanlı ateşkes var. İsrail yarın ateşkesi bozarsa gönderdiğimiz askere ateş ederse ne olacak? Asker gönderilmesi İsrail’in Lübnan’da yaptıklarına meşruiyet kazanmaktadır. İsrail savaş suçu işlemiştir, uluslararası hukukun işlediği bir dünyada savaş suçlusu olarak yargılanmalıdır. Hukukun gücünü savunup hakim kılmak gerekirken 'gücün hukuku'na destek veriyor durumuna düşürülüyoruz. Öldürülen 1.5 milyon çocuk, genç, yaşlı insanın hesabı İsrail’den sorulmalıdır."

 

Olumsuz görüşler

dikkate alınmalı

 

BİLİNDİĞİ gibi Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanlığını temsil eder.

Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet SEZER görev ve sorumluluğunun bilinciyle mevcut koşullarda Lübnan’a Türk askeri gönderilmesine karşı olduğunu açıklamıştır.

Böylesine yüce bir makam sahibinin görüş ve değerlendirmelerinin önemle dikkate alınması gerekir. Kaldı ki;Ana Muhalefet Partisi ve diğer birçok siyasal partiler, Demokratik Kitle Örgütleri ile kamuoyunun geniş bir kesimi Sayın Cumhurbaşkanımızın düşünceleri doğrultusunda görüş belirtmektedirler

Bugün geniş bir kesim askerimizin Lübnan’a gönderilmesini doğru bulmamaktadır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; biz de Lübnan’a gönderilmesini Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarına uygun bulmamaktayız. Değişik zamanlarda yaptığımız basın açıklamalarıyla konu hakkındaki düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşmış bulunmaktayız.

Lübnan’da yaşananların Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgeyi yeniden şekillendirmeyi amaçlayan ve ülkemizin çıkarları ile çelişen BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)’inden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.

Yüce Meclisin 5 Eylül 2006 tarihli olağanüstü toplantısında yapacağı değerlendirme ve kararında; Sayın Cumhurbaşkanı, siyasal partilerimiz ve kamuoyunun büyük bir kesiminin bu konudaki olumsuz görüşlerini dikkate almasını beklemekteyiz.

Ülkemizin çıkarlarıyla bağdaşmayan Lübnan’a asker gönderme konusunda; tüm demokratik kitle örgütlerini, siyasi partilerimizi ve kamuoyunu daha fazla duyarlı olmaya davet ediyoruz.

M. Şener ERUYGUR-ADD Genel Başkanı

 

Karar Hükümet’in

takdir TBMM'nin

 

LÜBNAN'ın da bulunduğu Ortadoğu Bölgesi Türkiye'nin tarihi, kültürel ve dini sebeplerle kayıtsız kalamayacağı bir bölgedir, doğal havzasıdır. Zaten Türkiye'nin son 4 yıldır komşu ve çevre ülkeler stratejisi çerçevesinde aktif dış politika açılımları ve komşularla "sıfır" sorun anlayışı çerçevesinde Ortadoğu'daki gelişmelerde barışçı ama aktif bir dış politika izlemesi ve müdahil olması da, İsrail'in Lübnan'a son saldırısını durdurmada da etkin bir şekilde görülmüştür. Bugün Ortadoğu'da aktif ve müdahil olmayana yarın kimse itibar etmeyebilir.

 Türkiye ve Türk askeri yakın dönemde, Bosna, Kosova, Afganistan ve Somali gibi bölgelerde de başarılı bir barış gücü misyonu yerine getirmiş, o ülkelerdeki Müslüman halkın güvenini kazanmıştır.

Irak'a yönelik olarak 1 Mart tezkeresinden durum farklıdır. O tezkerede komşu-kardeş Müslüman bir ülkeye bizim topraklarımız üzerinden savaş cephesi açılması için bir ülkenin silahlı kuvvetlerine geçiş izni verip vermeme söz konusuydu. TBMM, o zaman bizim de istediğimiz gibi tarihi bir kararla "Hayır" demişti.

İsrail'in genişlemeci, saldırgan ve savaş suçu sayılacak şiddet politikası karşısında Lübnan ve Filistin topraklarının ve halklarının korunması görevi 1,5 ay önce önerdiğimiz gibi önce İKÖ ülkelerinin kuracağı bir Barış Gücüne düşerdi. Bu olmadı, mevcut durumda BM Barış Gücü'ne Müslüman ülkeler asker vermelidir. Hatta İKÖ çerçevesinde Müslüman ülkeler Filistin'de Gazze Bölgesi ile İsrail arasında da bir tampon bölge oluşturulması için asker göndermelidir.

Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesinin veya göndermemesinin avantajları ve dezavantajları olacağı açıktır.

Türkiye'nin Lübnan'a asker gönderip göndermemesinden ziyade, hangi şartlarda asker gönderileceği önemlidir. Öncelikle görev tanımı net bir şekilde tanımlanmış bir BM kararı olmalıdır. İsrail'in Lübnan'a uyguladığı denizden ve havadan abluka kaldırılmalıdır. Suriye-Lübnan sınırına BM Barış Gücü askeri yerleştirilemez. Hizbullah, Lübnan hükümetinin ve direnişinin bir parçasıdır. Hizbullah'ın silahsızlandırılıp İsrail'in Lübnan direnişini kırmasına alet olunamaz. İsrail BM Barış Gücü'nün varlığına rağmen, Lübnan'a saldırıp bombalarsa, BM Barış Gücü İsrail'e müdahale etmelidir.

Lübnan'da Sünni-Şii tüm kesimler, hükümet ortakları ve Hizbullah'ın, hatta komşu Suriye'nin Türk askerinin gelmesini istemesi kolaylaştırıcı bir unsurdur.

Bu şartlar netleştiği takdirde, Türkiye'nin de imar ve insanî yardım amaçlı olarak Lübnan'a 1 yıl gibi belirli görev süresi ile asker göndermesi kararı hükümetin, takdir TBMM'nindir. MÜSİAD olarak TBMM'nin iradesini saygıyla karşılayacağız.

Kriterler sonradan değiştirilip, Türk askeri görev tanımı dışında eylemlere –Hizbullah'ın silahsızlandırılması gibi- zorlanırsa, Türk askeri derhal geri çekilmelidir.

MÜSİAD Yönetim Kurulu

 

Asker göndermek büyük hatadır

                                                                                                        

LÜBNAN’a asker gönderilmesi konusunda AKP hükümetinin gösterdiği tutum ve davranış, 1 Mart 2003 de Irak Tezkeresi’nde ortaya koydukları savlarıyla örtüşmektedir.

Asker gönderilmesine, ülke çıkarları açısından ve doğuracağı ağır şartları dikkate alarak, başta Sayın Cumhurbaşkanı ve Ana Muhalefet Partisi lideri olmak üzere tüm sağduyulu siyasiler, Sivil Toplum Örgütleri ve vatandaşlar karşı çıkmaktadır.

Ortadoğu’da oynanan oyun, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini uygulamaya koymasıdır. Hedef, çeşitli bahanelerle bölgedeki petrol ve su kaynaklarına, stratejik noktalar a sahip çıkmaktan ibarettir.

1 Mart Tezkeresi’nin çıkmamasının Türkiye’ye neler kazandırdığı, aksi bir uygulamanın ne kadar büyük zararlar verebileceğini bugün, yakın geçmişimize mantıkla ve soğukkanlı olarak bakan herkes görebilmektedir.

Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözünü ilke edinen Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası yerine, günümüzde fırsatçılığı benimseyen, Ortadoğu’da pazar paylaşımına yönelik oyunlar içinde kendine verilecek görevi heyecanla bekleyen bu Hükümetin siyaset anlayışını kınıyoruz.

Sözde güvendiğimiz ve stratejik ortağımız diye adlandırılan ABD, bizi kendi çıkarları için kullanmak istemektedir. Bir yandan PKK’yı terörist ilan ederken, öte yandan onun silahlanmasına göz yumarak ya da destek olarak Kuzey Irak’ta barındırmaktadır. ABD önderliğindeki emperyalist güçlerin terörü bahane ederek ve İsrail’i kullanarak başlattıkları insanlık dışı savaş ortamına Türkiye’yi de çekmek istemeleri, sınırları yenilerken gizlice kurmaya gayret ettikleri Kuzey Irak’taki Kürt Devletine Türkiye’den Güneydoğu Anadolu’yu katma niyetinde oldukları gerçeğini göz önüne sermektedir.

BM bugün artık tarafsız bir güç değildir ve orada oluşturulacak sözde “Barış Gücü” ABD’nin ve İsrail’in sözleri dışına çıkamayacak ve kimi zaman iki ateş arasında kalarak tarafsızlığını da kaybederek bir kuklaya dönüşecektir.

Öldürülen kendi görevli personelinin cinayetini bile protesto etmekten aciz bir BM’in Ortadoğu’daki kan gölüne ve yeni dünya düzeni komplolarına dur demesi söz konusu değildir.

BM Güvenlik Konseyinin“Hizbullah’ı silahsızlandırma ve silah ambargosu uygulaması” ile ilgili muallakta kalan kararları ile İsrail Dış İşleri Bakanı’nın son açıklamaları da düşünüldüğünde, yeni çatışma olasılığıvardır.

Bir yandan ülkeyi Ortadoğu’nun en ücra köşelerindeki din devletlerine ve onların çağdışı yaşam tarzlarına çekme gayreti içinde olan AKP’nin öte yandan da ABD emperyalizmine bu kadar gönüllü şekilde destek vermesi düşündürücü ve büyük ölçüde dehşet verici çelişkilerle dolu bir trajedidir. Ayrıca, gönderilecek asker adedi ve süresi açık bırakılmıştır. Hükümet, TBMM’den alacağı karara dayanarak ileride bunu istediği gibi kullanacaktır.

Lübnan’daki katliamlara karşı çıkmak her bilinçli aydın insanın görevi olmasının yanı sıra bu tavır kesinlikle Hizbullah’ın desteklenmesi gerektiği anlamına da gelmemektedir.

Sözde “Barış Adına” olsa da, emperyalist güçler tarafından hazırlanan tuzağa düşmemek için, kesinlikle Lübnan’a asker gönderilmesine karşı olduğumuzu tüm kamuoyuna duyururuz.

Ortadoğu’da barış, ancak özellikle son üç yılda kendi prestijini harcamış bir BM’in esas varlık nedenini ve kimliğini hatırlatabilmesi ve emperyalizmin oyunlarına karşı uluslararası diplomasiyi kullanarak ayağa kalkması ile gerçekleştirilebilir. Bu da şu anda ufukta görünmediğine göre, dünya halklarının emperyalizme karşı verecekleri ortak mücadele ve tepki, büyük önem taşımaktadır.

Yurtsever Hareket Yürütme Kurulu

 

'Fidanlarımıza' yazık

 

BAŞBAKAN'a açıkça sesleniyorum.

Türk halkını akılsız mı zannediyorsunuz? Bırakın büyük devlet olma hikayelerini de gerçekleri görün. Eğer öyleysek son 24 saatte Şırnak ve Hakkari'de 5 fidanımızı daha toprağa niye verdik?

Önce kendi kapımızın önünü temizleyemezken Lübnan'da ne işimiz var? Allah aşkına bu ABD ile aranızda olanlar nedir ki bu kadar kendinizi kaptırdınız gidiyorsunuz?

Yazık bu fidanlarımıza yazık...

Ayten COŞKUN

 

Gelin birleşelim

 

İKİ gündür sosyal demokrat ve sol partilere mesaj ve mail gönderiyorum; merkez solun CHP çatısı altında birleşmeleri için...

DSP'den ve BCP'den olumlu yanıt geldi. CHP'den niye ‘birleşme çağrısı’ ya da merkez sol partilerin bir çatı altında birleşmeleri için hiçbir çaba sarf etmiyor.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a seslenmek istiyorum:

Sol partilerin CHP'nin şemsiye altında birleşmelerini tek parti haline gelmesini istiyorum. Lütfen Sayın Baykal 'merkez sol' Türkiye için gereklidir.

DSP'ye, SHP'ye ve BCP'ye, merkez sol cephede CHP ile birleşme çağrısı yapıyorum.

Bu konuda bana destek olanlar ve görüsünü belirtmek isteyenlerden mail bekliyorum.

Uğur ÇİÇEK-ugurcicekgoksel@yahoo.de

 

Merkezi yerleştirme

 

CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e soruyor:

- 2006-2007 öğretim yılı kayıtları için Anadolu Liseleri-Fen Liseleri ve başka devlet yatılı liselerine OKS sınav sonuçlarına göre Milli Eğitim Bakanlığı boş kontenjan olduğu halde 3. kez niçin yerleştirme yapmamaktadır?

- İki yerleştirmeden sonra bu liselerde boş kontenjan sayısı ne kadardır? Bu liselerin adları ve bulunduğu iller hangileridir?

- MEB 3 kez merkezi yerleştirme yapmayacaksa bu konuda İl Milli Eğitim Müdürleri ya da ilgili okul müdürlerini yetkili kılıp boş kontenjanlar puana göre doldurulamaz mı?

- Bakanlık devletin bu liselerdeki boş kontenjanlara öğrenci yerleştirmeyince öğrencileri özel okullara yönlendirmiş olmuyor mu?

- Puanı tutan yoksul aile çocukları devletin okullarına kaydolabilecekken özel okullara zorunlu yönlendirilmesi bu ailelerin ekonomik olarak mağduriyetine yol açmaz mı?

Yazarın Tüm Yazıları