Bugün yabancılar da yürüyor

SEKSENİN üzerinde yabancı sendikacı.

İngiltere, Amerika, Hollanda, Fransa, Belçika, Filistin, Japonya, Hindistan, Yunanistan’dan geliyor. 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak üzere.

Sendikacılarla birlikte, Avrupa’daki bazı sosyal demokrat partilerin temsilcileri de İstanbul’da. Yine 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için.

Kendilerine hükümetin Taksim için izin vermediği söyleniyor.

DİSK Başkanı Süleyman Çelebi izin verilmemesine rağmen, Taksim’de ısrarlı:

"Valilik bize 1.500 kişiyle katılabileceğimizi söyledi, hayır, biz Pangaltı’da toplanıp Taksim’e hep birlikte yürüyeceğiz."

ATMOSFER FARKLI

Taksim’e bugün yürümeye kararlı kitle arasında, DİSK’in yanı sıra, yetmişe yakın sivil toplum örgütü var. Hepsi Pangaltı’da buluşacak.

Süleyman Çelebi Taksim yasağını yabancı sendikacılara anlatıyor, kendi kararıyla birlikte. Yabancılar ne yapacak? Onlar hep bir ağızdan:

"Biz de, sizinle birlikte yürüyeceğiz."

Dolayısıyla, farklı bir atmosfer var bugün Pangaltı’dan itibaren.

Hükümetle başta DİSK, sivil toplum örgütleri arasındaki bu kutuplaşma beni ürkütüyor. Süleyman Çelebi’ye dün bu ısrarını soruyorum. Çelebi:

"Şiddetin, terörün panzehiri toplumsal reflekstir. Biz işçi örgütü olarak, bu refleksi göstermezsek, şiddetin sonu gelmez. Ülke, üç-beş çeteciye teslim olur. Buraya gelen yabancı sendikacılar da aynı görüşte. Bizimle birlikte yürümek için, hiç tereddüt göstermediler."

Polisin bu yürüyüşü engelleyeceği kesin. Yürüyenlerle polis arasında çatışmaya varabilecek gerginlik çıkabilir. Provokasyon lafları da var. Bunu hatırlattığımda, Çelebi:

"Provokasyonu önlemek güvenlik güçlerinin görevi. Bizimle kim, neden çatışacak? Bizim elimizde sadece çiçek var."

Bugün 1 Mayıs, bugün bayram ve yıllar sonra ilk kez bayram. Ama, kaygılıyım. Ama, rahatsızım.

Öte yandan, hükümetin yasak dışında farklı bir tutum alamayışı tam acizlik. "1500, 2 bin kişi gelsin, çelenk koysun" diyor. Onlar için güvenlik önlemi alacak olan yönetim, daha geniş bir kitle için de, pekálá alabilir.

Alsın ve Taksim fobisi bitsin artık.

Emniyetin üç bin el bombası

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un basın toplantısında bir önemli nokta da el bombaları:

"1988 yılında 3 bin 300 el bombası üretilmiş. 3 bin tanesi Emniyet Genel Müdürlüğü’ne verilmiş, 300’ü TSK envanterine girmiş. Bizim kayıtlarımıza göre, eksiğimiz görünmüyor".

Sağda, solda yapılan kazılarda el bombaları bulunuyor. Başbuğ, bizim eksiğimiz yok, diyor. Şimdi gözler Emniyet Genel Müdürlüğü’ne çevriliyor.

Ergenekon, Beykoz’da bir evde bulunan el bombalarıyla başlıyor. Bombalar bu süreçte önem kazanıyor. Ankara ve İstanbul’da yapılan kazılarda el bombaları bulunuyor.

Şimdi açıklama sırası Emniyet Genel Müdürlüğü’nde.

3 bin el bombası arasında kayıp var mı?

Her konuyu önceden bilen yandaş medya herhalde şimdi de, Emniyet Genel Müdürlüğü ya da İçişleri Bakanlığı’ndan önce bu soruların yanıtlarını verir.

Av tüfeğiyle darbe

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un açıklamalarından bir başka cümle:

"45 av tüfeği bulunmuş".

Av tüfeklerinin bulunması yandaş medyada büyük yankı yaratıyor. Madem av tüfeği bulunuyor, işte size darbe hazırlığı. Oysa:

Türkiye’de yaklaşık beş ile yedi milyon arasında av tüfeği var. Ruhsatlı ve ruhsatsız. Hatta, kısa namlulu av tüfekleri neredeyse cepte taşınacak.

Aynı seri numaralı mı ararsınız, ruhsatsız mı, ne isterseniz, hele kırsal alanda her evde bir av tüfeği var.

Darbe hazırlığı var, yok, o mahkemede belli olacak. Ama, av tüfekleri üzerinden darbeyi keşfetmek, en hafifinden cehalet. Çünkü, her yer av tüfeği dolu.

Başbuğ, sanıyorum bunu nazik bir dille vurgulamaya çalışıyor.
Yazarın Tüm Yazıları