Bu şiddet Ortadoğu'yu sarsar

FİLİSTİN Lideri Yaser Arafat'ı, Ramallah'ta kıstıran tanklar ve ‘‘hareket eden her şeye ateş açın’’ emri ile Filistin topraklarına dalan İsrail askeri varlığı, Filistinli bir intihar komandosunun Cuma günü giriştiği kanlı eyleme yanıt olabilir mi?

Tabii ki, değil.

Şaron'un yanıtı dosdoğru Arap Zirvesi'nden çıkan barış önerisinedir.

Uzun tartışmalar sonunda tüm Arap ülkelerinin ortak pozisyonu haline gelen Suudi Arabistan Prensi'nin önerisini inceleyip, barışa fırsat tanımadı Şaron.

Bu önerinin içinde, gözlerden kaçan bir başka şey daha vardı. İntifada'nın desteklenmesi maddesi. Arap dünyası, İsrail'in ‘‘terör' dediği eylemlere ‘‘kurtuluş mücadelesi’’ damgasını vurdu.

Eğer barış sağlanamıyorsa, Filistin halkının kendisini savunması, meşru bir haktı. Terör değil.

Bir Arap ülkesinin Büyükelçisi bu konuyla ilgili soruma verdiği yanıtta, bu yaklaşıma açıklık getirdi: ‘‘Filistin toprakları işgal altında olduğu sürece, her türlü mücadele savunma hakkı çerçevesinde değerlendirilmelidir.’’

* * *

ŞARON'un, şiddete daha fazla şiddetle yanıt vermek ve Filistin Yönetimi'ni yok edip Arafat'ı, kolu kanadı kırık bir insan olarak masaya oturtma çabası, olayları tırmandıran eylemleri daha da meşrulaştırıyor.

Bu politikanın yol açtığı bir başka tehlike var. Ortadoğu ülkelerinin yönetimlerini sarsıyor.

Arap ülkelerinin liderleri, Filistin halkına ve liderine karşı yapılan muamelenin kendi kamuoylarında uyandırdığı tepkiyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu tepki bastırılsa da bastırılmasa da aşırılıkçı akımların etkileri artıyor.

Dün Ürdün'de Filistinliler, sınırların açılması için polisle çatıştı. İsrail'e karşı savaşmak için Filistin topraklarına gitmek istiyorlardı. Ürdün Yönetimi, şimdilik olayları kontrol edebiliyor. Ya yarın?

Şaron zihniyeti, Ortadoğu'yu teröre ve istikrarsızlığa mahkum ediyor.

Bütün bu gelişmeler karısında ise herkes susmuş oturuyor. Birleşmiş Milletler karar almışmış. İsrail askerinin çekilmesi isteniyormuş?

Bu kadar mı? Rafa kalkacak bir BM kararı, İsrail tanklarını geri döndürmeye yetecek mi?

Elli yıldır, küçük bir toprakta kendilerine ülke yaratmaya çalışan iki halk, birbirini yok ederken özellikle Washington'un suskunluğu isyan ettirici. Tenet Planı'nın, ‘‘barış için önce ateşkes’’ pazarlıklarının bir anlamı kaldı mı artık?

* * *

ŞARON ve Arafat halklarını mahva sürükleyen iki lider. İkisi de tarihi barış fırsatlarını kaçırdılar. Her şeyi birden kazanıp masadan kalkmak isteyen liderler, yarar değil sonunda zarar getiriyorlar halklarına.

Olaylar, her ikisinin de sonunun geldiğini gösteriyor. Başka türlü Ortadoğu'da yeni bir sayfa açılamayacak.

BU NE BİÇİM SEFERBERLİK?

Cuma günü Ankara Üniversitesi , Avrupa Toplulukları Araştırma Ve Uygulama Merkezi'nde, ‘‘Avrupa Birliği yolunda Türkiye. AB Müktesebatı konusunda Adalet Bakanlığı'nın çalışmaları’’ konulu panele katıldım. Adalet Bakanı Sami Türk'ü dinledik. Ardından Bakanlık AB Genel Müdürü Saadet Arıkan yapılan çalışmaları anlattı. Türkiye'de yargı sistemini kökten değiştirecek, Avrupa müktesebatına uyum yasalarını yerleştirecek büyük bir seferberlikten söz etti. Adalet Bakanı, ‘‘Yasalarımızı AB müktesebatına göre yeniden düzenlemek görevimiz. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili tüm maddelerde değişiklikler gerekiyor. Bu da başladı zaten’’ dedi. Onları dinlerken, gerçekten de önemli adımlar atıldığını düşüyor insan. Ama Türkiye'de, son üç yıl içinde, düşünce suçları kapsamında açılan davalara bakınca farklı bir tablo çıkıyor ortaya. Düşünce suçu işlediği gerekçesiyle 1999'da 166, 2000'de 418 kişi hakkında dava açılıyor. Geçen sene ise bu sayı 3 bin 473'e çıkıyor. Bu ne biçim seferberlik? Ne biçim demokratikleşme?
Yazarın Tüm Yazıları