Birinci ümük savaşı

YİNE de, tango değil. Onlar bir adım ileri, biz iki adım geri ya da bizden iki ileri adım, onlardan bir geri. Yine de tango değil.

IMF ile Türkiye arasında yirmi gün süren görüşmeler tıkanıyor. Devlet Bakanı, Merkez Bankası, Hazine ve IMF ayrı ayrı açıklamalar yapıyor. Hepsinin ortak noktası aynı:

"Görüşmeler sürecek, yapısal reformlarda pürüz var, ama sonuçta bir anlaşma olacak umudu ile..."

Hatta, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek görüşmelerin bugün başlayacak Davos toplantılarında da, süreceğini ekliyor.

KRİTİK KONU

Bütün bu açıklamalarda kritik bir deyim var, yapısal reformlar.

Bu deyimi Türkçeleştirmek gerek. Anlaşılır kılmak gerek. Yapısal reform, gibi teknik bir deyim arkasına gizlemekten kurtarmak gerek.

AKP Hükümeti IMF ile nerede anlaşamıyor? Yapısal reformlarda. Nedir o? Türkçesi şu:

Devlet harcamalarının denetim altına alınması gerek, öyle istediğin gibi, istediğin yere harcama yapamazsın, demek. Ayağını, tam da kriz döneminde, yorganına göre uzat, demek.

ŞU SIRADA OLMAZ


Olmaz, mümkün değil. Tam seçime giderken, IMF’nin bu söylediğini AKP’nin kabul etmesi mümkün değil.

Tam seçime giderken, adam çıkmış, seçim umurunda değil, "sen istediğin gibi, kendi çıkarın için para harcayamazsın" diyor.

Oysa, AKP istim üstünde, seçimleri almak için, elde avuçta ne varsa, çoktan gözden çıkartıyor. Harcayacak ve harcayacak, sonra da belediyeleri alacak, hesap bu.

Ama, o hesap, IMF’den dönüyor. Ve "yapısal reformlar" adı altında teknik bir deyimle, olup biten, gözlerden kaçırılmak isteniyor.

SEÇİM KAÇABİLİR

AKP, seçimden önce IMF ile anlaşmak istemiyor. Seçim kazanmak, AKP için ekonomik krizden çok daha önemli. Kriz kaçmıyor, ama seçim kaçabilir.

Bununla birlikte, IMF ile anlaşma seçim öncesinde imzalansa bile, uygulaması yine de nisana kalacak. Yani, AKP isteğine kavuşacak. Hem seçim geçecek, hem anlaşma imzalanacak.

Bir Türkçe daha var: Ekonomik krizin temel çözümü seçimden sonra.

Büyüklerimiz, IMF ile görüşmeler ve anlaşma için, "kimse bizim ümüğümüzü sıkamaz, ümüğümüzü kimseye sıktırmayız" diyerek, kahramanca çarpışıyor.

Kahramanlık seçime kadar. Birinci Ümük Savaşı’nı bizimkiler kazanıyor.

Nihai zafer IMF’nin bile olsa, yine de yaşasın bizimkiler.

Ezan vakti anlaşma

TAM el sıkışmaya geçilecek. Her şey tamam. Eksik, gedik yok.

İki firma arasında her konuda anlaşma sağlanıyor. Firmalardan biri Türk, diğeri Balkan firması. Görüşmeler uzun sürmüş olsa bile, ticaret anlaşmasının yine de, sonuna geliniyor.

Yabancı, bizimkine ham metal satacak, Türk firması onu işleyecek. Bir bölümünü iç piyasaya satacak, bir bölümünü ihraç edecek. Sıradan, özelliği olmayan bir anlaşma. 50 milyon Euro tutarında.

Tam el sıkışmaya geçilecek, Türk firmanın temsilcisi "bir ricam var" diyor. "Namaz vakti, önce namazı kılayım, anlaşmayı sonra imzalarız."

Yabancılar şaşırıyor. Elbette, her insanın dini vecibelerini, inançları gereği yerine getirmesine kimsenin itirazı yok. Ama, üç-beş dakika sonra bitecek anlaşmayı beklemeden, neden bu acele? Bizimki: "Anlaşma öncesinde namaz kılarsam, işlerimiz daha doğru gider, Allah daha çok yardım eder."

Şimdiye kadar Türklerle kim bilir, kaç kez benzer anlaşma imzalamış olan yabancı firma yöneticileri, ilk kez böyle bir manzara ile karşılaşıyor.

Neyse, namaz kılınıyor, imza atılıyor.

Şimdi, o malum çevrenin, "ne var bunda" diye nara attığını duyar gibiyim. Elbet, bir şey yok. Adam, namaz kılmak istiyor, kılıyor ve anlaşma yapılıyor.

Daha önce benzer binlerce anlaşma ve ticari ilişki var. Geçmiş yıllarda olağan işlerden biri. Ama, son birkaç yıl içinde, olağan işler değişiyor, işin içine bu tavırlar giriyor.

Geçmiş yıllarda bazı Arap ülkelerinde görülen bu tavır, son zamanlarda bizde her fırsatta zuhur ediyor.

Bu bir düzen değişikliği. O değişikliğin bir uzantısı.
Yazarın Tüm Yazıları