Bir yalnızlık hikayesi

Yaşlılık bizlere hiç de uzak değil aslında... Her ne kadar düşünmek istemesek de...

Hiç yaşlanmayacakmışız ya da hiç ölmeyecekmişiz gibi sürdürsek de hayatımızı bir bakıyorsunuz çocuklar büyümüş; bir bakıyorsunuz evlenmiş, evden kopuvermişler. Ve bir bakıyorsunuz, torunlar gelmiş... Siz ise, hastalıklarla, ağrılarla, uğraşıyor, gençlerin sizden giderek uzaklaştığını farkediyor, biraz da fazlalık gibi görmeye başlıyorsunuz kendinizi... Ve gün geliyor, bir şekilde yalnızlığın karanlık kucağında çırpınmaktansa, bir huzurevinin yolunu tutmayı bile göze alabiliyorsunuz. Bir okurumun gönderdiği bu güzel yazının yazarını bilmiyorum. Ama yaşlanmanın ve yalnızlığın son yolculuğa uzanan hikayesi bu sanki... Umarım hiç kimse yaşlanınca yalnız kalmaz; her zaman çevremizde bizi seven, saran insanlar olur. Çocuklarımız kopmaz bizlerden... Yine de bu büyük gerçeği vurgulayan öyküyü sizlerle paylaşmak istedim...

TAKSİ YOLCULUĞU

Yirmi yıl önce geçimimi taksicilik yaparak kazanıyordum. Bir keresinde, saat sabaha karşı 02.30’da bir yolcu alacaktım; adrese vardığımda, giriş katındaki bir pencerede görülen tek ışığın dışında bütün bina kapkaranlıktı. Bu şartlar altında, çoğu taksi şoförü bir iki sefer korna çalar, bir dakika bekler, sonra çeker giderdi. Fakat ben, ulaşım aracı olarak yalnızca taksi kullanabilen pek çok fakir insanla karşılaşmıştım. Eğer etrafta tehlike kokusu yoksa her zaman kapıya kadar giderdim. Bu yolcu belki de benim yardımıma ihtiyaç duyacak biridir, diye düşünürdüm kendi kendime.

Onun için gittim ve kapıyı çaldım, "Bir dakika", diye yanıt verdi zayıf, yaşlıca bir ses. Yerde bir şeyin sürükleyerek çekildiğini duyabiliyordum.

Uzun bir aradan sonra kapı açıldı. Önümde 80’li yaşlarında, ufak tefek bir hanımefendi duruyordu. Sanki 1940’ların filmlerinden çıkmışçasına, emprime bir elbise giymişti ve başına da ön tarafına tül tutturulmuş yuvarlak bir şapka takmıştı. Yanında küçük, plastikten bir valiz vardı.

Daire sanki içinde yıllardır hiç yaşanmamış gibi görünüyordu. Bütün eşyalar çarşaflarla örtülüydü. Duvarlarda saat, süs eşyası ya da tezgáhın üzerinde kap-kacak yoktu. Köşede içi fotoğraf ve cam bardaklarla doldurulmuş bir karton kutu duruyordu.

"Çantamı arabaya kadar taşır mıydınız?" dedi. Valizi arabaya götürdüm, sonra kadına yardım etmek üzere döndüm. Koluma girdi ve arabaya yürüdük. Nezaketimden ötürü teşekkür edip duruyordu. "Bir şey değil", dedim ona ve ekledim:

"Ben anneme nasıl davranılmasını istiyorsam yolcularıma o şekilde davranmaya gayret ediyorum."

"Ah, ne kadar iyi bir çocuksun sen" dedi. Arabaya bindiğimizde bana adresi verdi sonra, "Şehrin içinden gitmemiz mümkün mü?" diye sordu.

"Orası kestirme değil" diye cevap verdim hemen. "Benim için fark etmez" dedi. "Acelem yok. Kimsesizler yurduna gidiyorum."

Dikiz aynasından baktım. Gözleri parlıyordu. "Ailemden kimse kalmadı" diye sözünü sürdürdü. "Doktor çok fazla zamanımın kalmadığını söylüyor."

Yavaşça uzanıp taksimetreyi kapattım.

"Hangi yoldan gitmemi arzu edersiniz?" diye sordum.

Ondan sonraki iki saat boyunca şehirde dolaştık. Bana bir zamanlar asansör işletmecisi olarak çalıştığı binayı gösterdi. Yeni evlendiklerinde, kocasıyla birlikte oturdukları mahallede gezindik. Arabayı, genç kızlığında dansa gittiği zamanlarda balo salonu olan mobilya ambarının önünde durdurmamı istedi.

Yolculuğumuz ilerlerken, bir binanın veya bir köşenin önünden geçtiğimiz sırada yavaşlamamı rica edip, gözlerini karanlığın içine dikerek hiçbir şey söylemeden öylece oturup bakıyordu.

Güneşin ilk ışıkları ufukta belirmeye başlamıştı ki birden "Yoruldum gidelim artık" dedi. Sessizlik içinde bana vermiş olduğu adrese gittik. Sütunlu girişi olan alçak bir binaydı, hastaların gittiği sağlık evlerine benziyordu.

Araba durur durmaz, iki hademe çıkarak yanımıza geldi. Merak ve dikkatle kadının her hareketini izliyorlardı. Onu bekliyor olmalıydılar.

Bagajı açarak küçük valizini kapıya götürdüm. Kadın tekerlekli iskemleye oturtulmuştu bile.

"Borcum ne kadar?" diye sordu, çantasına uzanarak.

"Borcunuz yok" dedim.

"Geçiminizi sağlamanız gerek" diye cevap verdi.

"Başka yolcular var" dedim. Neredeyse hiç düşünmeden eğildim ve onu kucakladım. Bana sarıldı.

"Yaşlı bir kadına mutluluk yaşattınız" dedi. "Teşekkür ederim."

Elini sıktım, sonra loş sabah ışıklarının içine yürüdüm.

Arkamda bir kapı kapandı. Bir hayatın kapanış sesiydi bu.

O vardiyamda artık hiç müşteri almadım. Amaçsızca, düşüncelerimde kaybolmuş şekilde dolaştım. Günün geri kalan kısmında hemen hiç konuşamadım.

Ya o kadıncağız öfkeli bir şoföre ya da vardiyasını bitirmek için acele eden bir şoföre rastgelseydi?

Ya ben yolculuğu reddetseydim veya bir kere korna çalıp sonra da çekip gitseydim?

Şöyle bir yeniden gözden geçirdiğimde, aklıma hayatımda bundan daha önemli yaptığım bir şey gelmedi...

Hayatımızın önemli anların etrafında geliştiğini düşünürsünüz. Fakat önemli anlar bizi genellikle habersiz yakalar...

"İnsanlar ne yaptığınızı veya ne söylediğinizi tam olarak hatırlamayabilirler, fakat kendilerini nasıl hissettirdiğinizi daima hatırlarlar."

GÖNDEREN: G. YOLERİ

Eşim hayatımı kararttı

Erkekler neden aciz ve yaşı ilerlemiş durumdaki kadınların iyi niyetlerini suistimal ediyorlar. Neden yıllar geçip, kadın aciz duruma düştüğünde onu aldatmaktan kaçınmıyorlar... Benim beyim de beni senelerdir bir Rus kökenli hanımla aldatıyormuş.

O kadına da, "Karım öldü, ben geceleri çalışıyorum" diyerek akşamları eve gelebiliyormuş meğer. Kültürlü olmak, ekonomik bağımsızlığının olması bir işe yaramıyor. Biz yaşı ilerlemiş hanımlar, gençler gibi özgür değiliz veya özgürlük kavramını anlamıyoruz. Bu gibi durumlarda kapıyı vurup, çıkıp gidemiyoruz.

Eşim, o kadını evime getirdi ve "kuma" olarak kabul etmemi istedi. Kendi ailesiyle de onu tanıştırmış. 56 yaşındayım; eşimin bu yaptıklarından utanıyorum, her ne kadar "Suçluyum" deyip özür dilediyse de bu yaptıkları aklımdan çıkmıyor. Hastayım, ruhsal bunalım geçiriyorum.

Boşanma davası açtım ama kendisinin doğru dürüst bir işi olmadığı için hálá beni rahat bırakmıyor.

O da bana nafaka davası açtı. O, hanımla ve hanımın 20 yaşındaki oğlu ile beraber yaşıyor. Sanki film gibi, inanılmaz olaylarla karşı karşıyayım; hatta tehdit altındayım. Müslümanlıktan ve insanlıktan bahseden bir adam nasıl böyle merhametsiz birine dönüştü?


RUMUZ: YALNIZLIK

Doğru söze ne demeli sevgili okurum, erkekler tam da kadının menopoz dönemine girdiği, kendini zayıf ve güçsüz hissettiği, kendine güveninin, güzelliğine çekiciliğine güveninin yok olduğu zamanı seçiyorlar, ihanet edip, başka kadınlara koşmak için... İşte bu nedenle de kadın bu yaştan sonra boşandığında, artık yeniden hayatını kurma umudu olmuyor. Sonsuz bir yalnızlığa mahkûm oluyor, ne yazık ki... Yapabileceğiniz bir şey yok elbette; boşanmaktan ve onu günahlarına gömmekten başka...
Yazarın Tüm Yazıları