Bir vitrin malzemesi olarak “Aşk”

Şimdi hiiiç kimse bana “Kimsenin ne dediği, hakkımda ne düşündüğü umurumda değil, beni bilen biliyor zaten” filan demesin.

Haberin Devamı

Herkes ne olduğundan ziyade, nasıl göründüğüyle ilgili!
Aksini iddia etmeyiniz, çok sinirleniyorum.
Basacağım Osmanlı sillesini!
Hele erkekler...
Sizi gidi vitrin meraklıları!
En sonunda Doğan Kitap’a Elif Şafak’ın aşk romanını kül rengi kapakla bastırttınız ya, Melike havlu attı!
Düşünebiliyor musunuz, etrafta pembe kitap okurken görülürse karizmanın dağılacağını düşünen birileri var.
Üstelik o “pembe kitap”, uzaydan bakıldığında bile Elif Şafak’ın Aşk’ı olduğu anlaşılan bir neşriyat.
Kimsenin “Anaaam, bizim herif Jackie Collins’çi çıktı” diyeceği yok hani.
Demek ki elinde o kitabı gören bir erkeğe, “aşırı karizmatik” erkekler “Ehi ehi kız kitabı okuyo la bu”, mayokinili ve küçük köpekli kızlar da “Ayyy ’nanmıyoroaam, paambe kitap okuyo buaa” diyor.
Her sakallıya dedem diyen erkeğimiz kahroluyor, pembe renkli Aşk’ı satın almıyor.
Vay ki vay.
“Pembe gömlek giymem”le “Pembe kitap okumam” ne zaman aynı kefeye koyuldu?
Kitap ne zaman aksesuvar oldu?
Peki, madem iş bu raddeye geldi, yayınevlerine bir önerim olacak.
Bana kulak veriniz.
Biraz da çantasıyla, havlusuyla, gözlüğünün, güneş kreminin markasıyla ve pek tabii ki kitabıyla kendini tam bir paket halinde sunan kadınlara hizmet ediniz!
Öyle pembe kitabı kül rengi basmak yetmez.
Bundan böyle Sophie Kinsella romanlarını Orhan Pamuk kapaklarıyla basınız.
Gossip Girl serisini de Umberto Eco kılıfıyla taçlandırınız!
Pespembe bir plaj kitabı okumak isterken mecburen havalı kapaklarıyla sıkıntıdan patlayan kadınlarımıza ne büyük iyilik yapacaksınız, ah bir bilseniz!
Maksat karizmamız dağılmasın.

Haberin Devamı

Emilici vokke ölmedi yüreğimizde yaşıyor!

80’lerde çocukluklarını ve gençliklerini yaşamış, ben dahil herkes bu hafta sonu en çok şu cümleyi kurdu: Michael Jackson’la birlikte çocukluğumuz da öldü.      Doğrudur. Ölmüştür.
İnsan, ilk çocukluk anılarında yer tutan insanlar göçünce ister istemez bu ruh haline giriyor, kolay kolay da çıkamıyor.
Müzik kanalları ve internet aracılığıyla hafta sonum MJ’in yasını tutarak geçti.
Şaka değil, 70-80 kuşağı için atlatması zor bir travma bu.
Ben onunla ilk defa 5 yaşındayken “We Are the World” sayesinde tanıştım.
Hatırlarsınız belki, TRT’de habire verirlerdi klibini.
Annem de her çıktığında ağlardı.
O yaşta anlamıyordum tabii niye ağladığını.
Ben de o ağlıyor diye ağlardım...
Sonracığıma, gördüğüm her siyahı Michael Jackson sanırdım.
Yine annem, beni elimden tutup “Bunu izlemelisin” diye Moonwalker’a götürdüğünde dokuz yaşındaydım.
Michael Jackson İstanbul’a konsere geldiğinde ise 13. Ağabeyime yalvarmıştım “Ben de izleyeyim seninle” diye.
 Fakat “Kardeşine uyuzluk yapmaya yemin etmiş abi” sırıtmasıyla günlerce süründürmüş, sonunda da götürmemişti konsere.
İçim hâlâ yanar, bir kerecik canlı göremedim adamı.
Eminim, çok geniş bir yaş aralığında her müzikseverin Michael Jackson ile ilgili kendi hayatı içinde bir kilometre taşı olmuş, dün kadar yakın hissettiği, hafızasına çivi yazısı misali kazınmış bir anısı var, aynı benim gibi.
Bir de, ben Maykılceksın kardeşimin Smooth Criminal şarkısında emilici vokke dediğine çok eminim. (Eniveci, enibaci ve enigici vokke de kabulümdür.)
İngilizce öğrendikten sonra da hislerim değişmedi bu konuyla ilgili.
Eminim.
Michael’ın öldüğünü kabul edememem gibi (Bu da Sezen Aksu’ya “Sezen” diyen kadın ekolü gibi oldu ya, hadi neyse) doğrusu olduğu söylenen “Annie are you OK?”i kabul etmiyorum.
Doğrusu emilici.
Bu konudaki kararlılığımı tekrarlıyor, Michael’ı Moonwalk yaparak, şapkamı tutarak ve olmayan takımlarımı avuçlayarak selamlıyorum.

Haberin Devamı

Habitus artık her ay Maison Française’de

Kendi reklamını yapmak da ne zormuş kardeşim.
Yazıp yazıp sildim her cümleyi. Neyse, kısadan söyleyeyim. Habitus doğurdu.
Pek güzel, pek tasarımperver, pek dekorasyon meraklısı bir yavru oldu bu.
Peki nerede bu yavru? Temmuzdan itibaren her ay Maison Française’de!
Artık haftada üç kez burada, ayda bir kez de orada buluşuyoruz.
Peki ne yapıyoruz?
Yarın bayiimize gidiyoruz, ısrarcı bir tutum takınarak “Maison Française istiyorum” diyoruz.
Evet, diyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları