BİR GÜNLÜĞÜNE ŞIMARTILMAK!

Çalışmak, uğraşmak, didinmek, koşturmak… Bir şeyleri oldurmak… Tüm bunlar niye? Hayata yetişmek için… Bu macera denizinde kulaç atarken bazen dibe vurmak… Çaresiz kalmak… Hatta bazen nefes alamamak… Çıkmaz sokaklarda kaybolmak… Yaşamın labirentlerinde çıkar yol aramak…

Haberin Devamı

Bir an, sadece bir an, bu hallerden sıyrılıp, kendine gelip de bakınca ‘N’oluyo, ne yapıyorum ben, nereye gidiyorum’ soruları üşüşür aklımıza.

 

Kendimizce mantıklı bulduğumuz birkaç madde sıralarız iç sesimizin yankısını ruhumuzda duyarak.

 

Hatta bazen bu duyacaklarımızdan korkarak, sustururuz iç sesimizi bilinçaltına süpürerek…

 

Nereye gidiyoruz sahi?

 

Nereye koşuyoruz?

 

Kendime bakıyorum.

 

Ne yapıyorum, nereye gidiyorum diye.

 

Haberin Devamı

Telefon trafiği, gönderilecek mailler, yazılacak köşe yazıları, gidilecek yeni röportaj için araştırılacak hayatlar ve sorular, yapımcısı olduğum televizyon programına konuk etmek için aranacak isimler – ayarlanacak mekanlar, program çekimlerini gerçekleştirme, yetişilecek birkaç görüşme, izlenecek oyunlar, son kez göz gözden geçirilecek yeni çıkacak iki kitabımın taslakları, son sahnelerini yazıp bitirmem beklenen tiyatro oyunum…

 

Daha sayayım mı?

 

Ne zaman nefes alıyorum ben diyorum kendime.

 

Ve o an soluklanmaya karar veriyorum.

 

İyi de nasıl…

 

Hemen o an işi gücü bırakıp, hoş bir müzik açıyorum.

 

Gözlerimi kapatıp beni mutlu eden hatta kahkaha attığım bir anıyı gözümün önüne çağırıyorum.

 

O anı gözümün önünde dans ederken, ben gülümsüyorum.

 

Hatta o an “Şu an biri kendi kedime güldüğümü görse ‘Deli mi ne’ der” diye geçiyor aklımdan.

 

Haberin Devamı

Alın işte, bilinçaltından başını uzatan ‘Başkaları ne der’ baskısıyla yetiştirildiğimiz için…

 

Aman ne düşünürlerse düşünsünler, ben kendimi bildikten sonra…

 

Diyorum.

 

Ve kaldığım yerden devam ediyorum, nefes almaya.

 

Beni mutlu eden birkaç anıyı arka arkaya o an tekrar yaşayarak, gülümsemeleri yüzüme yaka çiçeği yaparak…

 

Sonra da bir kahkaha atarak…

 

Ve bu anları bana yaşatan insanları düşünüyorum birer birer.

 

O an aklımda bir kıvılcım çakıyor.

 

Bu kıvılcımı ateşe dönüştürmek gerek diye düşünerek…

 

Beni mutlu edenleri ve sevdiklerimi bir araya getirip bir sevgi ateşi yakalım diyorum.

 

O an bir şey daha aklıma geliyor.

 

Daha doğrusu bir kıvılcım daha çakıyor.

 

Nedir o?

 

Yaklaşan doğum günüm…

 

Haberin Devamı

Ne zamandır bir araya gelemiyorduk.

 

Hani bazen tozu dumana katıyoruz bazen de tozu dumanı yutuyoruz ya, bu koşturmacalarda.

 

Bu sayede hep beraber hayatın tozunu da attırırız düşüncesiyle…

 

Doğum günü bahane, bir araya gelip, yemek – içmek ve sohbet şahane.

 

Maksat soğuk bir Kasım gecesine sıcak bir iz bırakalım diyorum

 

Ve düğmeye basıyorum.

 

Birkaç yer araştırdıktan sonra mekan konusunda Özlem’e (Özakova’ya) soruyorum.

 

İmdadıma yetişiyor.

 

Taksim’deki Park Cafe’ye gidip Savaş Bey’le konuşup, organizasyonu başlatıyorum.

 

Milleti arıyorum.

 

Hadeeeeee nefes almaya diyorum.

 

Önce anlamıyorlar tabii.

 

Durumu izah edince de, hay hay diyorlar.

 

Veee…

 

19 Kasım Cumartesi…

 

Haberin Devamı

Sabah itibariyle telefonum susmuyor.

 

Doğum günü kutlamaları, iyi dilekler…

 

Telefonlarıyla, mesajlarıyla, hediyeleriyle, dilekleriyle yanımda olan, beni mutluluktan kelebek gibi uçuran sizler, iyi ki varsınız.

 

Çok teşekkür ediyorum; sonsuz sevgim ve gönlümdeki rengarenk çiçekler eşliğinde.

 

Kabul eder misiniz?

 

***

 

Akşam sözleştiğimiz saatte, Park Cafe’ye herkes birer, ikişer geliyor ve yarım saat için de ekip tamamlanıyor.

 

Sarmaş dolaş…

 

Park Cafe; şık, hoş ve sade bir mekan…

 

Sanki evdeymişiz gibi…

 

Öyle rahat, öyle keyifli…

 

Biz bize…

 

Yoklama yapıyorum, herkes olay yerinde.

 

25 kişi…

 

Yemekler geliyor, içkiler yudumlanmaya başlıyor.

 

Sohbet gırla…

 

Kahkahalar havada…

 

Sevdiklerimle bir arada…

 

Haberin Devamı

Her biriyle olan anılarımızı yad ederek nefes alıyoruz, ama aldığımız bu nefeslerin oksijeni bu kez kahkahalar ve karelerde ölümsüzleşen fotoğraflar…

 

Pasta geliyor.

 

‘İçinden ben mi çıksam yoksa kelebekli kalem mi çıkarsam’ diyorum.

 

Kopuyoruz gülmekten…

 

Şampanya patlatılıyor.

 

Pastayı kesiyorum.

 

Dileğimi tutuyor ve mumları üflüyorum.

 

Bir arkadaşım ‘Başka dileklerin varsa tekrar yakalım mumları’ diyor.

 

Kahkahalar…

 

Gelen hediyelerden kelebekler uçuyor haliyle.

 

Kocaman vazolardaki rengarenk çiçeklerden bile…

 

Kelebekle özdeşleştiğimden, beni tanıyanlar tarafından.

 

Bu arada…

 

Yaşım kaç?

 

Kaç oldum?

 

Kadınların yaşı sorulmaz.

 

Ama ben ‘Neysem O’ olduğumdan…

 

Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi…

 

‘Yaş 35, yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün.’

 

35’te, Dante gibi ömrün ortasında olmak bir yana, mutluluklarımızı, hüzünlerimizi, güzellikleri, sürprizleri, incelikleri, sevgiyi, aşkı, acıyı, yaşadıklarımızı dantel gibi işlemek var kalbimize, ruhumuza, hayatımıza.

 

İşte bütün mesele bu, olmak ya da olmamak yerine!

 

***

 

Bir günlüğüne şımartılmak…

 

Sevilmek, sevildiğini bilmek ne güzelmiş.

 

Ki bu, hayattaki en güzel nefesi aldırıyor insana.

 

Mutlulukla…

 

Gece güzel anılarla ve kahkahalarla bitip de mekandan ayrılırken…

 

Başımı kaldırıp, Tanrı’ya bu güzellikleri, küçük ama aslında çok büyük - anlamlı olan bu mutlulukları yaşattığı için teşekkür ediyorum ve lacivert gökyüzüne baktığımda en parlak yıldızla göz göze geliyoruz.

 

Gecemdeki mavi…

 

Günümdeki sarı…

 

Yüreğimin harı…

 

Kalemimin yazdığı…

 

Duygularımın çağladığı…

 

Ömrümün baharı…

 

Gönlümün rüzgarı…

 

Ruhumun beyazı…

 

Yolladım hüznü, ayazı…

 

Gülün kırmızısı…

 

Benim diğer adım olan tutku.

 

Papatya sarısı…

 

Küçük mutluklarda tutulurken nutku…

 

Yazmak, müzik, aşk, incelik, sürprizler, okumak, filmler, şarkılar, kitaplar, seyahatlar, sevdiğim insanlar…

 

Tüm bunlar yani sevdiklerim varsa hayatımda, e, n’olmuş?

 

Gelmişse yolu yarısı!

 

Evet, yazıyorum onlarca yazı.

 

Da…

 

Sanat inceliğinde, aşkla, mutlulukla…

 

Yazılmıştır inşallah alnımın yazısı!

Yazarın Tüm Yazıları