Beyaz Melek usta işi bir film

AYLAR önce Mahsun Kırmızıgül’le bir konserde karşılaştım. Heyecandan yerinde duramıyordu.

"Öyle bir film yaptım ki inanamayacaksın. Kasım ayında galası var, seyredince çok beğeneceksin" dedi.

Yarattığı yapıtın kusursuz olduğuna yürekten inanıyordu. Bu inancın verdiği güvenle konuşuyordu.

Merakla beklemeye başladım filmi.

Daha sakin bir kafayla izlemek için galasına gitmedim.

Bir pazar günü izledim.

Özellikle belirtmem gerekir ki, Beyaz Melek yer yer soluk kesecek kadar çarpıcı bir film olmuş.

Anlaşılıyor ki, Mahsun’un içgüdüsel bir sinema yeteneği var.

Sinemacılar, yetenekli aktör ve yönetmenler için "Hayvani yanı var" derler.

Örneğin, ünlü yönetmen Elia Kazan anılarında, efsanevi aktör Marlon Brando’yu şöyle anlatır:

"Ona nasıl oynayacağını hiçbir şekilde anlatmanıza gerek yok. Çünkü Marlon, o hayvani yanıyla sizin istediğinizden çok daha mükemmel oynar rolünü."

İşte ben Beyaz Melek’i izlerken Mahsun’un bu "hayvani yanını" keşfettim.

* * *

Aynı zamanda filmin senaryosunu da yazan Mahsun, öyküyü inanılmaz insani ilmeklerle oya gibi örmüş.

Bizim çocukluğumuzda hiç bilmediğimiz, ancak günümüzde giderek yayılan yaşlılardan kurtulma dramını, sinemanın dilini ve görüntü gücünü kullanarak anlatmayı başarmış.

Bu sıcak insan öyküleriyle dolu filmde zaman zaman gülüyorsunuz ama daha çok hüzünlü bir girdabın içine yuvarlanmaktan kurtulamıyorsunuz.

Hem gülerken, hem de ağlarken, film sizi sıcacık sarıp sarmalıyor.

Filmdeki başlangıç planları, Tuz Gölü, Diyarbakır’daki karşılama, cirit gösterisi gibi sahneler, Hollywood ustalığı ve birikimiyle çekilmiş sanki.

Çok çarpıcı.

Müzik ise tartışmasız harika.

* * *

Oyunculara gelince...

Mahsun Kırmızıgül ve kardeşi rolündeki Sarp Apak çok başarılı.

Babayı oynayan Arif Erkin, konuşmadan da olağanüstü bir kompozisyon çizilebileceğini gösteriyor.

Köyünde her dediği kanun olan güçlü bir ağanın kansere yakalanarak nasıl çaresizlik içine düştüğünü sadece bakışları ve yüz mimikleriyle anlatma ustalığını yakalıyor.

Yıldız Kenter, Erol Günaydın, Gazanfer Özcan, Nejat Uygur, Toron Karacaoğlu, Lale Belkız, Tomris Oğuzalp...

Türk tiyatrosunun bu ustalarını anlatmaya gerek yok.

Hepsi filme değer katmışlar.

Ben bu ustaları gençken de çok izledim sahnelerde. O zamanlar da Türk tiyatrosunu sırtlarında taşıyorlardı.

Şimdi hepsi yaşlanmışlar.

Ama oyunculukları, yani o "hayvani yanları" dipdiri ayakta duruyor.

Toron Karacaoğlu, 1960’lı yıllarda Türk sinemasının pek çok jönünü konuşurdu.

Abdurrahman Palay, Hayri Esen ve Toron Karacaoğlu dublajın krallarıydı.

Toron Karacaoğlu’nun sesi hálá yıllara meydan okuyor. Sesinin tınısı güzelliğinden hiçbir şey yitirmemiş.

Bir de Yıldız Kenter’in Tuz Gölü’nün kenarındaki ölüm sahnesi ne kadar doğaldı.

Genç oyuncular bu filmi bir ders gibi tekrar tekrar izlemeliler.

Mahsun bu başarıyı burada noktalamamalı. O "hayvani yanı"yla yeni yapıtlar yaratmalı.
Yazarın Tüm Yazıları