Bendeki kış korkusu

İstanbul burnumda tütmesine rağmen, bendeki kış korkusu yüzünden bir türlü geri dönemiyorum. Bu yağmur kaçaklığı ve bulut düşmanlığı yüzünden güzelim sonbaharın bile tadını alamıyorum. İstanbul’un adı nicedir benim kış hanemde yazılı. Bodrum ne kadar yazsa, İstanbul da o kadar kış...

Yazmaktan bıkmadın mı diye soracak olursanız bıktım.
Fenası bu duyguyu yaşamaktan da bıktım.
Lafı eveleyip gevelemeden söyleyeyim: Yaz bitti ya ben de bittim.
On beş gündür uzatmaları oynuyorum.
Bahane üzerine bahane üretmekte üstüme yok: Bahçe budanacak vız vız, depo temizlettirilecek vız vız, tenteler sökülecek vız vız. Kendime ha bire iş yaratıyor, dönüşü bilinmez bir tarihe erteliyorum...
Ne zaman geleceksin diyenlere de, ne zaman gideceksin diye soranlara cevabım hazır: Hele işler bitsin o zaman.
İş var mı, aslında var.
Var da... Ha desen iki günde kotarılacak iş var.
Gerisi bahane...

HAVA NASIL ORALARDA

Her gün İstanbul’daki birilerini arayıp havanın nasıl olduğunu sormak gibi saçma bir uğraş edindim. Açık, derlerse bavulları çıkarıyorum. Kapalı dediklerinde
Bendeki kış korkusu
kaldırıyorum.
Bu kış korkusunun, bu yağmur kaçaklığının, bu bulut düşmanlığının bir nedeni olmalı da ne?
Güneş çekilince kanı çekilen, gün kısalınca ölmeye yatan, güzelim sonbaharın tadını bile kış korkusuyla almayan biri olup çıktım sonunda...
Oysa İstanbul burnumda tütüyor...
Hem de nasıl.
Ama İstanbul adı nicedir benim kış hanemde yazılı.
Uzun süredir Bodrum ne kadar yazsa, İstanbul o kadar kış demek benim için.
Yani biri ne kadar pastelse, diğeri o kadar kara...
Yani biri ne kadar tülse, diğeri o kadar çekül...
Uzatmaları oynamam bundan...

BİR YAZ DA BÖYLE GEÇTİ

Aslında bildiğim yazlardan değildi bu yaz. Uçucu, kalender, vurdumduymaz...
Hastalık, adı ne olursa olsun; sevdiğinin başına konarsa eğer, adamı önce tel sonra telef ediyor.
Gün geceye karışıyor, yaz-kış fark etmiyor.
Kaygının mevsimi olmadığını bilirdim de, günü geceye devşirdiğini bilmezdim.
Ağustos zemheriymiş meğer.
Özet?
Bir yaz da böyle geçti, evet...
Haziran: Yarı İstanbul yarı Bodrum, ev kapadın ev açtın hazırlığı... Ruh şen, vücut yorgun.
Temmuz: Gelenler gidenler bir coşku bir keder... Ruh yorgun, vücut ondan da beter.
Ağustos: Karayel...
Eylül başı: Bir umut.
Eylül sonu: Mehmet Rauf.

BEKİR COŞKUN MESELESİ

Cek’ler cak’lar listem uzun ama önce ne yaptın ne ettine bakalım ve şu uçucu yazın özetini çıkarılım:
Bol içtim.
Bol yüzdüm.
Bol üzüldüm.
Bol söylendim.
Bol dertlendim.
Bekir Coşkun’un Hürriyet’ten ayrılması felaketim oldu...
Tanıyan tanımayan, en az beş yüz kişi bana bu soruyu sordu.
Bilmiyorum dedim, inanmadılar.
Biliyorum dedim, kanmadılar.
Üretilen komplo teorilerini naçar dinledim...
Yazarın Tüm Yazıları