Ben yine sizin babanızım, ama artık...

Linda iki gözü, iki çeşme. Kendini aldatılmış hissediyor ve boşanmaya karar veriyor. James itiraz ediyor. Çok büyük bir sorun daha var. Çocuklarına nasıl anlatacak? Mektup yazmakta karar kılıyor...

“Sevgili oğlum, sana yazmayı uygun buldum, kardeşlerine sen daha iyi anlatırsın umuduyla.”
Neyi anlatacak?
“Ben senin baban olarak, bil ki, sana bu satırları yazarken derin acı çekiyorum.”
Neden acı çekiyor?
“Bu bir hastalık, cinsel dysphoria deniyor. Bizim ülkemizde, Amerika’da 12 bin erkek ve 37 bin kadın aynı derdin sahibi. Bu hastalık, doğuştan. Nedenleri üzerinde henüz doyurucu açıklama yok.”
Ne ilgisi var bunların?
“Oğlum, nefret ediyorum, ama gerçeği itiraf etmek zorundayım. Kendimi bir süredir kadın gibi hissediyorum, ben artık erkek değilim.”
Üç kardeşin başına dünya yıkılıyor. Babalarından aldıkları bu mektubu okurken, babaları Bangkok uçağında, kadın olmak üzere, ameliyat için.
Mektubun sahibi James, New York’a yakın bir kasabada mutlu bir aile babası. Elektronik eşya satan bir dükkan işletiyor.
Okulu bitirdikten sonra, bir partide Linda ile tanışıyor. Kısa süren arkadaşlık, evlilik getiriyor. James ile Linda’nın bir oğlu, bir kızları dünyaya geliyor. Sonradan kimsesiz bir çocuğu daha aileye kabul ediyorlar. Dirlik, düzen var, sevgi var, dostluk var. Mutlu bir aile.
James bir akşam internette dolaşırken, eskiden genç bir erkek iken, ameliyatla kadın olmuş birinin hayatına rastlıyor. Okuduğu hayat, sanki onun hayatı. Aniden, benzer duygular James’i de sarıyor.
Ertesi sabahtan itibaren, davranışında gariplikler başlıyor. Sesinde yumuşaklık, gülmesinde ton farkı, ayak ayak üstüne atmasında hafif sallanmalar. Kendi kendine, “bana neler oluyor” diye sormaya zaman kalmadan, karısı Linda da aynı soruyu soruyor. Oysa, James kendini çoktan yeni bir kimliğe hazırlamış:
“Ben artık erkek değilim.”

ESKİ JAMES, YENİ JACKIE

Linda iki gözü, iki çeşme. Kendini aldatılmış hissediyor ve boşanmaya karar veriyor. James itiraz ediyor. Çok büyük bir sorun daha var. Çocuklarına nasıl anlatacak? Mektup yazmakta karar kılıyor:
“Ben ameliyat sonrasında döndüğümde, yine sizlerle beraber olmayı deneyeceğim. Bu hepimiz için çok zor. Ama sizi kaybetmek istemiyorum. Bana, yine ‘baba’ demenizi istiyorum. Çünkü, ben sizin babanızım ve öyle kalacağım.”
Bangkok’ta altı saat süren ameliyat sonrasında, James, Jackie adını alıyor. Oradan yazıyor:
“Oğlum, hayatımın geri kalan bölümü artık kadın olarak sürdüreceğim. Ama, hayata bakışımda ve değerlerimde hiçbir değişiklik yok.”
Eşi Linda, eski James’i, yeni Jackie’yi havaalanında karşılıyor. Derin bir sessizlik. Eve gelinceye kadar, ikisi de gözyaşları içinde.
Evde çocuklar yok. Linda, çocukları bir süre anneannelerine yolluyor.
Linda ve Jackie ayrı odalarda yatıyor. Bir gece müthiş bir fırtına, ikisi de korkuyor ve aynı yatağı, birbirlerine sarılarak paylaşıyor.
Bir-iki hafta geçiyor, bir sabah Jackie tüm gücünü topluyor ve elektronik dükkanına iniyor, dükkanı yeniden işletmek üzere.
Kasaba şöyle bir çalkalanıyor. İlk günlerde herkes garip garip ona bakıyor, sonra hafiften bir alışkanlık başlıyor.
Çocuklara gelince, öz çocukları eve dönüyor, aileye kabul ettikleri çocuk ise dönmüyor ve kimseyi görmek istemiyor. Kendi yolunu kendi çiziyor.
Öz oğlu ve kızı kasaba halkı kadar anlayışlı olamıyor. “Babalarına” uzak.
Evet, olmuyor, hayır yürümüyor. Jackie evden ayrılmak zorunda kalıyor, hatta bu kez bir erkek bularak, evlenmek üzere.
Geçen hafta Frankfurter Allgemeine Zeitung’da (28 Şubat tarihli) Martin Wittmann imzasıyla okuduğum bu gerçek olayda kendinizi adı geçen herkesin yerine ayrı ayrı koyun. James, Linda, oğlu, kızı ve diğer çocuk. Ve hatta kasaba halkı yerine.
Ne hissediyor, ne düşünüyorsunuz? Çok çapraşık ve içinden kolay çıkılır gibi değil. Size de öyle gelmiyor mu?
Yazarın Tüm Yazıları