Ben ki Mustafa Sandal’a bayılmam hakkını teslim etmek lázım

Allah’ın sopası yok...
Ama Emel’in (Armutçu) var...

Mazohist olsam gerek, yemedim içmedim, yiyeceğimi adım gibi bildiğim fırçayı yemek için Emel’i aradım: ‘Bil bakalım ne oldu?’

Bir an sustu... Sonra malını bilen bir tacir edasıyla; ‘Geldin mi sen bakiim?’ diye sordu.

‘Hayır’ dedim; ‘Bil bakalım?..’

‘Yuh be!’ şeklinde çemkirdi: ‘Bindiğin iki uçaktan en az birini ısrarla kaçırmasan da hayatımızda bir değişiklik olsa sersem?!’

Kadın haklı... Doğru söze ne denir? Hakikaten sersemim...

Evet efen’im... Ankara’da mahzur kalmış bulunuyorum.

Üstelik gün boyu tüm uçak seferleri dolu. Sanırım geceyi burada edip, sonra otobüse filan bineceğim.

Dün gece Ankaralı ‘bir kısım medya’yla, yani buradan arkadaşlarla Ankara üzerine muhabbet ettik. Ben tabii her zamanki gibi, Ankara’nın ütülü kasfeti üzerine ahkám üzerine ahkám kestim. Sen misin bir an önce buradan kaçmak, kurtulmak isteyen... Hem de burada sana el üstünde tutulan kıymetli misafir muamelesi çekiliyorken... Eh, müstehaktır diyelim...

Atıp tutmalarımın yol, su, elektrik ve maphusluk olarak geri dönüşü olsa gerek bu.

Sabahtan beri kime rastlasam ağlak yapıyorum: ‘Ya, içime fena bir his tebelleş oldu. Meselá bu bir tür Groundhog Day’e dönüşüyormuş. Hani filmde herif her sabah aynı güne uyanıyordu ya?.. Ben de sonsuza kadar Ankara’da kalıyormuşum?!’

Karnında artı şeklinde bir yarık açmayı planladığım, avukat olduğu hálde -ya da belki tam da bu sebepten- pozitif düşünce meraklısı bir arkadaş; ‘İyi şeyler çağır, inan bana gerçekleşir’ dedi.

Konsantre olup, yedek yazıldığım uçaklardan birinde yer açıldığını düşünecekmişim!

‘Kardeşim’ dedim; ‘Folloş olmuş çakralarını da alıp buradan uzarsan çok sevineceğim, zira kan beynime sıçramak üzere... Bir çakarım, reikinin feriştahını yaptırsan, hatta Tibet’ten, Hindistan’dan guru muru getirtsen omurganı doğrultamaz valla...’

Siz böyle bir tepkiyle karşılaşsanız en yaparsınız? Beyefendi, Mustafa Sandal’ın şarkısını terennüm ve tebessüm ede ede uzaklaştı: ‘İstersen dağlar, dağlar / Yerinden oynar, oynar / Sabırsız kalbim bir tek / Aşkına isyankár...’

Boynumdan alnıma doğru kan yürüdüğünü hissettim. Sanırım pembeden fuşyaya, oradan da mora doğru, degradeli bir renge kestim...

‘İstersem dağlaaar dağlar, yerinden oynaaar oynar...’ Mış...

Ulan ben geceleri uyumayı, sabahları da popomu oynatmayı becereyim, daha ne isterim.

Mustafa Sandal’a gelince... Şarkıyla vallahi bir sorunum yok. Sorun zamanlamada...

En ufak bir şekilde kinaye yapıyorsam namerdim. Hatta Sandal’ın İste albümünün promosyonu için çıktığı turnenin Çeşme ayağına katılmışlığım var. Gayet de memnun kalmıştım. (Mahzur kalmam gerekiyorsa, orda kalsaydım ya? Yok abicim, ben kala kala Ankara’da kaldım!)

MC Panjabi’den arak mıdır değil midir çok da kesin bir yorum yapamayacağım ama Allah biliyor ya, neredeyse nakarattan ibaret bir şarkı olmasına rağmen İsyankar, güzel şarkı.

Şarkının albümdeki versiyonu için afili bir klip çekilmişti ki Mustafa Sandal o acayip figürlerinden attırmadığı, o abartılı artistik pozlarını takınmadığı, nispeten düz durduğu için zannımca hiç de fena bir klip değildi...

Şimdi bir de konser performansından mütevellit bir klip yayınlamaya başladılar.

Eh kim olsa, gittiği her şehirde minimum 10 bin kişiyi topladığı bir turnenin havasını atar. Sandal’ın verdiği konserlerde on binlerin toplandığını söylüyorlar ya, yalan değil.

Kendilerinin, hem ha bire dans ettiği hem de málûmunuz, Pavarotti filan olmadığı için üçüncü şarkı itibarıyla sesi gidiyor ama olsun. Yine de eğlenceli bir konserdi...

Bir de tabii İsyankar’ı 10 kere filan söylediği için hafif tertip içimiz şişmişti. O konseri müteakip haftalar boyunca her sabah gözümü aynı nakarata açtım: ‘İstersen dağlaaar dağlar, yerinden oynaaar oynar!’ Şarkı mümkünatı yok, kulağımdan gitmedi.

Ben ki Mustafa Sandal’a bayılmam, hakkını teslim etmek lázım; yukarıda Allah var yani...

Klibi izleyenler hak verecektir; İste, gayet başarılı ve eğlenceli bir turneydi.

Hoş, bendeniz oradan çıkıp koşa koşa Moloko konserine gitmiştim. Ve esas aklımda ve gönlümde yer eden de o konser olmuştu; ayrı...

Geçenlerde, o gece giydiğim pantolonu giydim. Elimi cebime attım ki ne göreyim: Kum... Deniz kumu...

Zira ayıptır söylemesi, Moloko konseri bir beach club’daydı ve bu satırların yazarı konseri üzerinde kıyafetlerle girdiği denizden izlemişti.

Deniz mi dedim?.. Deniz dedim di mi?..

Ankara’da deniz yoktu di mi?

Saat kaç oldu, hálá uçaklardan haber yok. Durun şöyle bir konsantre olayım bari: ‘İstersem uçaklaaar uçaklar / Bana kontenjan açaaar açar...’
Yazarın Tüm Yazıları