Ben kadın olsaydım, bana vakit ayırmayan birini o kadar da sevmezdim

En zor girişler de, röportajların 2. gün girişleri oluyor. Söyleyeceğini söylemişsin.

Ya aynı şeyi tekrarlayacaksın ya de kem küm lafı eveleyip geveleyeceksin. Aslında ben size bir Mehmet Y. Yılmaz röportajı sunuyorum. Allayıp pullamaya gerek yok, o kendini yeterince anlatıyor zaten...

Gereksiz konuşmayan ve yüzünden ne hissettiği çok anlaşılmayan birisiniz. Poker oyuncuları gibi. Yoksa bu bir yanılgı mı? İnsanlar mı sizi öyle zannediyor...

- "Poker face" olmam benim suçum değil, öyle doğmuşum. Duygularımı saklayabilirim, sinirlendiğimi, sevindiğimi anlayamazsın. Bu gazete yönetirken işe yarar. Ama yakın arkadaşlarım yüzümdeki asık suratlı ifade ile gerçek /images/100/0x0/55eae523f018fbb8f89d9363Mehmet arasındaki farkı bilirler. Mesela benimle tatile gitsen canın hiç sıkılmaz, buna emin ol. Aslında eğlenceliyim diye düşünüyorum. Ama bazen de fotoğraf çekilirken tebessüm ettiğimi zannediyorum sonra fotoğraf bir çıkıyor ki cenazede poz vermiş gibiyim...

Bir tarafınız açık sözlü, doğrudan, direkt; bir tarafınız ise planlı hesaplı kitaplı duruyor. İkisi de siz misiniz? Hiç şuursuz olduğunuz, "uyanık" olmadığınız zamanlar yok mu?

- Rol yapmadığım için açık vermiyorum Ben buyum. Açık sözlü olduğum, kimseden sözümü sakınmadığım için de bana kızan pek olmaz zaten. Hesaplı kitaplı gibi dururum, çünkü duygularımla değil, aklımla hareket etmeye gayret ederim. Kızım Yasemin ile ilgili durumlar dışında tabii... O zaman hareketlerime ve kararlarıma hákim olan tek şey duygularımdır.

Sizi tanımlayan en önemli özelliğiniz?

- Soğukkanlı olmamdır sanıyorum. Bir de hızlı karar verebilmek. Karar vermekte zorlanan birisi gazete yöneticisi olmamalı zaten.

Bu meslekte çok para yaptığınız doğru mu?

- Evet, çok para kazandım. Bu ayıp değil. Çok kazandım, çünkü çok kazandırdım. Benim çıkardığım dergiler ve gazeteler piyasada hálá satılıyor. Ama eğitimim dikkate alınırsa, bankacı olsaydım eminim daha da çok kazanırdım. Ancak bu kadar dergiye, şu kadar gazeteye rağmen Türkiye’nin en çok kazanan gazetecisi de olamadım. Benden zenginler var!

Bu soruyu kibar nasıl sorarım bilmiyorum: Kendinizi nasıl bu kadar iyi satmayı beceriyorsunuz? Bu konuda sizden öğrenmemiz gereken ne?

- Beni pazarlayan şey çıkardığım yayınların başarısı oldu. Sana da şunu öneriyorum: Kendini satmak için kendini satmaya çalışma. İşine konsantre ol, yaptığın işler seni pazarlar. Gazete patronları aptal insanlar değillerdir çünkü. Onlar ne yaptıklarını, paralarını nereye harcadıklarını biz gazetecilerden daha iyi bilirler.

Artık, dergicilik işlerini derlemiş, toplamış, duvara asmışken, bilmem kaç sene önceki görevinize dönmek sizi zorladı mı?

- Zorlanmadım çünkü şu anda yaptığım iş eskiden yaptığımdan bir hayli farklı. Şimdi daha çok genel bakmaya çalışıyorum. Yayınların günlük işleriyle ilgim yok, buradaki çok sayıda yetenekli ve bilgili arkadaş onları bana sormaya gerek görmeden halledebiliyor. Ben şu anda paranın yöneticisiyim diyelim...

YÖNETİCİLERİNİZİ ALIN, ERKEK ERKEĞE 3-5 GÜN İYİ YERLERE GİDİN, GEYİK YAPIN

Doğan Grubu’nun üst düzey yöneticileri olarak, topluca erkek erkeğe seyahatlere çıkıyordunuz. Sıkıcı değil mi? Eğlenebilmek için ne yapıyordunuz?

- Erkek erkeğe gezmek aslına bakarsan saçma bir şey tabii ama sıkılmıyorduk. Kitap-gazete okunur, tavla oynanır, iyi yemek ve iyi şarap aranır. Günlük işlerden sıyrılınca hayatımıza ve kendimize gülerek bakmayı da başardığımız için eğlendiğimiz bile söylenebilir. Bir de bu geziler patron ile yöneticilerin birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlar. Öteki sektörlerdeki patronlara da bunu öneriyorum. Yöneticilerinizi alın, erkek erkeğe üç-beş gün iyi yerlere gidin, yemekler yiyin, geyik yapın. Çok işe yarar... Patron ya da yönetici kadınsa dedikodulara karşı nasıl bir önlem alınır, bir fikrim de yok, bunu da belirteyim!

İDEAL İLİŞKİ TARİFİ

Sizce ideal ilişki diye bir şey var mıdır?

- Eğer bir kadın ve bir erkek birlikte eğlenebiliyor, sıkıntıları paylaşabiliyorsa ve birlikte yaşlanabiliyorlarsa bu ilişki ideal bir ilişkidir. Bundan ötesi sadece filmlerde ve romanlarda olur...

Sizce yazı yazarak, insanların aşk hayatları iyileştirilebilir mi?

- Benim yazdığım yazılar insanları günlük yaşamları, aşk hayatları üzerine düşünmeye sevk etmeyi amaçlar. Yeterince düşünürse insan aklı her sorunun üstesinden gelir. Aşk hayatında da bundan yararlanabilir.

Yazı yazarken "yalan söylediğiniz" olur mu?

- Bazen pembe yalanlar gerekir. Çok sert eleştirdiğin bir insanı çok da fazla kırmamak için ama şu yönünü de pek severim gibi şeyler yazabilirim.

Kontrol mekanizmanız ne kadar sağlam? Kontrol manyağı mısınız, yoksa kendinizi nasıl oluyorsa olsun diye, hayatın akışına bırakabilir misiniz?

- Hayatı her zaman kontrol edemezsin. Bazen akışına bırakıp keyfini çıkarmaya bakman da gerekir. Olayların kontrolümden çıktığını hissettiğim zaman, bunu yaparım.

Bazen sizde "bağlılık sendromu" olduğu hissine kapılıyorum. Birtakım şeylere, birtakım insanlara bağlısınız. Hayatınız değişse de, onlar değişmiyor. Bu bağlılık, değişim korkusundan mı, yoksa net sadakatten mi kaynaklanıyor?

- Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi: "Ben hiç kimseden gidemem, gitmem! Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir." Yaşamımdaki insanlar da neredeyse hiç değişmez. Onları severim, kızsam bile haklarında kötü bir şey söyleyemem. Değişim korkusu diyemem, çünkü bu insanların sayısı yıllar içinde bir hayli arttı. Sanırım sadakat daha doğru, kimseye verdiğim sözden dönmedim, işimden olmak pahasına bile bunu yapmadım. Bilenler bilir, ama bilenlerin bir bölümü hatırlamak istemeyebilir elbette.

Aşk yazılarınızı okuyan biri, mükemmel bir aşık olduğunuz fikrine kapılabilir. Gerçekten öyle misiniz?

- Bu soruya benim vereceğim olumlu yanıtı ciddiye alacak bir okuyucu çıkar mı sence? Çok mükemmel olduğumu sanmıyorum, bütün yaşamını yeni yayın çıkarmaya harcamış bir insan, kadınlara ayıracak zamanı zor bulur zaten. Ben kadın olsaydım, bana vakit ayırmayan birisini o kadar da sevmezdim...

ÇELİMSİZ PROFESÖRLER

KUVVETLİ AMA CAHİL AMELELERDEN DAHA İYİ SEVİŞEBİLİRLER

Seks denince aklınıza ne geliyor?

- Aşk ve erotizm.

İddia edildiği gibi erkek olduğunuz için sürekli aklınızda seks mi var? Daha gençken daha fazla da, yaş ilerleyince daha mı az geliyor insanın aklına...

- Yaşla değil, işle ilgili olmalı. Şu anda aklımdan seks filan geçmiyor. Ama biraz sonra bu iş bitip de tek başıma odamda oturacak olursam aklıma gelecek binlerce şeyden biri de seks olabilir. Arada bir araştırmaları ben de okuyorum. Erkekler şu kadar dakikada bir seks düşünür gibi araştırmaları... Bence tümü palavra. O kadar çok düşünürsen, sonunda sapık olursun. Düşünme eylemini bilinçli bir eylem olarak gördüğüm için söylüyorum bunu. Ama biyolojik olarak uyarılardan söz ediyorsak o başka...

Seks ve cehalet arasında doğru bir orantı var mıdır? Bu, seksle entelekt arasında ters orantı vardır anlamına mı gelir? İddia edildiği gibi entelektüeller sizce daha mı az sevişir?

- Hayır, bence entelektüeller daha az sevişmezler. Hatta seks yapma fırsatı bulma olanaklarının çokluğu açısından bakarsan, cahillerden daha çok sevişeceklerini de söyleyebilirsin. Üstelik entelektüeller, cahillerden farklı olarak bunu nasıl daha iyi yapacaklarını da bilirler. Bu nedenle daha da çok zevk alabilirler. Her şey kafanın içinde olup biter çünkü. Kafan çalışıyorsa, okuyup, yazıyorsan, hayatın ve hayatındaki her şey hakkında düşünüyor ve fikirler geliştiriyorsun demektir ki seks de bunun bir parçasıdır. Yani çelimsiz profesörler, güçlü kuvvetli cahil amelelerden daha iyi sevişebilirler!
Yazarın Tüm Yazıları