Ben bir patoloji kokteyliyim var mı bir psikiyatr?

Casablanca, sinema tarihinde yeri sarsılmaz, konuşlandığı yerden bir milim kıpırdatılamaz bir filmdir ya...

İşte bennn de kendimi Türk basınında öyle bir yere konuşlanmış farz etmeyi tercih ediyorum.

Zira niye?..

Çünkü Casablanca’nın tartışılmaz başarısı, müthiş bir klişe kokteyli olmasına bağlanır.

İşte BENNN de öyle hissediyorum.

Medya dediğiniz bir nev’i açık tımarhaneyse, (Tavuk yemek adamı i.ne yapar, yok öyle değilse, bünyede kepek yapar: Erman Toroğlu... Örnekler çoğaltılabilir.)

BENNN de bir patoloji kokteyliyim abi. Var yani, mal sağlam yani... Sorun beni tanıyanlara, anlatsınlar yani: Manik-depresif, obsesif-kompülsif, paranoid-şizofren, ödipal-elektral kompleks sahibi... (Kendini Casablanca filmiyle bir tutan kısım, megalomani ya da mitomani bölümü ki Banu Alkan’a filan tekabül eder.)

Sonra bir nebze sosyopati, had safhada melankoli...

Alem buysa, ötesini arama: Klişe kokteyli burda yaaani: Vaka-ı psikopati...

Şimdi, ‘bilirkişiler’in kimileri, ‘Hımmm, Beyaz Adam çatal dilli!’ diye söylenebilir endişesinden yola çıkarak şöyle söyleyeyim: Bir kere beyaz adam demeyelim, beyaz bayan hiç demeyelim, beyaz kadın konuşuyor. (Kişilik bölünmesi? Yine megalomani???)

Bilemiyorum, belki de gerçekten ben ergenlik dönemini ağır rötarlı yaşayan biri olduğumdandır; sinirse sinir, asabiyetse asabiyet, isyansa isyan, konu, anlamaya ve alışmaya çalışmaksa, yani idraksa, kesinlikle GEÇ idrak...

İnsanın kendisini korumayı bilmesi gerekiyormuş.

İnsan kendisini nasıl korur?

Sanırım bu, insan kendisini neden korumalı bilgisinden geçiyor ki...

Bilmiyorum.

İnsan bunu niye bilmek ister?

Bunu öğrenmeliyim...

Öğrenmek istiyor muyum?

Evet, istiyorum.

Bu konuda ne yapıyorum? Psikiyatra gidiyorum.

Ayıp değil söylemesi, bununla da gurur duyuyorum. Ehem; psikiyatrım var benim; nokta...

NTV’de Okan Bayülgen’in sunduğu Herkes Bunu Konuşuyor’un son programının konusu buydu. Konuklar arasında bir psikiyatr (Cem Mumcu), bir yogi (Valla, ara tara beyefendinin ismini bulamadım, işin kötüsü hatırlayamadım??? Amnezi??? Aaa, o nörolojiye mi giriyordu? Neyse...), bir aktrist (Lale Mansur), bir de aktör-şarkıcı-nebildiğikendindenmenkulbilirkişi (Neco) vardı. Bir Temel eksikti anlayacağınız.

Bu satırların yazarı ‘kokteyl bozması’ ne yaptı? Kalktı Cem Mumcu’ya taktı. Zira evvelden de takmışlığı vardı.

Türkiye, bilmem kaç yıl önce tanısı konmuş, ta o zamanlarda Borderline reçeteli bir millet. Ve yeterince TeleVole kahramanı var zaten.

Teşekkürler. Doktorlar da doktor kalsın. Ya da kartvizitinde küçük tefek değişiklikler yapsın.

Bu da patoloji kokteylinin ‘Ben istiyorum olsun’ tonundan konuşan bilmem nesi olsun. Yazarsanız bir ilaç, içmeyiveririz, o olur.

Sıfır hayalkırıklığı

Şükür, dünya gözüyle, memlekette infial yaratan uzay filmi G.O.R.A.’yı görebildik.

Her zamanki gibi, infialin sebebine vakıf olmaktan çoook uzak bir yere düştük. (İ.N.F.İ.A.L.İ.N.U.Z.A.Ğ.I.N.A.D.Ü.Ş.E.N.G.E.Z.E.G.E.N.D.E.R.U.S.S.A.L.A.T.A.S.I.Y.E.R.K.E.N. isimli bir film çekilebilir. Bunu bizim kurnaz kulübünde bir tartışalım...)

Gayet güzel bir seyirlik işte abi. Ne var yani? Halis Türk malı...

Kaşı gözü, başı kıçı Cem Yılmaz imzalı... Sıfır hayalkırıklığı...

Yok uluslararası basın filmi onaylamamış. Yok bu filmden ziyade bir Cem Yılmaz stand-up’ıymış...

E, tamam işte, ne güzel... Bunun nesi yadırganıyor biri de bana anlatsın.

Basın toplantısında Oscar adaylığıyla ilgili ne düşündüğü sorulduğunda Cem Yılmaz’ın nasıl güldüğü ve ‘O dediğiniz çarşı pazarda dağıtılmıyor, benim öyle bir iddiam yok, arkadaşları da tutmayayım gerçi’ deyişi geliyor da aklıma...

Ben işte o gülüşe, aklıselim derim, hatta sözlükte aklıselim’in karşısına Cem Yılmaz’ın vesikalık fotoğrafı konulsun isterim.

Kardeşim, siz Sadri Alışık’a sordunuz mu ‘Niye uluslararası basından onay alamadın?’ diye, o kendi Türkiş parodisini çektiğinde?

Naçizane, Cem Yılmaz’ın Türk sinemasının tarihine hem saygılarını sunduğunu hem de temiz bir yapımla, bir sinema tarihinin namusunu kurtardığını düşünüyorum.

Bundan 30 yıl sonra Dünyayı Kurtaran Adam ile birlikte G.O.R.A. gösterildiğinde, Allah nasip eder de ömrümüz yeterse, isterseniz bunu bir daha konuşalım.

Yalnız, yanlış anlamıyorsam eğer, Cem Yılmaz’ın reklamcılıkta ciddi bir iddiası var. Ali Taran ile birlikte Beyin isminde bir reklam şirketi kuruyorlar.

Yok JB, yok Yedigün, yok Avea, hani ürünlerin bu kadar izleyicinin gözünün içine sokulması?... Film televizyonda gösterildiğinde mozaiklenir filan diye endişeleniyorum?..

Ama ah, reklam mı dediniz? Şimdi yine reklam oldu di mi? E yani bravo. Yine ebelendim. Söyleyecek söz bulamıyorum.

Ah ah elimize doğmuştu

Valla yalanım yok; bu yazı bir nev’i ortak prodüksiyon (İngilizcesini de söyleyelim, havalı olsun: Co-production olayı; bir nev’i Mehmet Günsür nüvesi yani...) sayılır.

Kanlı Cuma geldi mi, genelde yalvar yakar bir şekilde, konu önersinler diye ortamlarda sayıklarım da bir Allah’ın kulu çıkıp bir şey söylemez.

Bu hafta, Mehmet Günsür’ü yazmam, neredeyse askeriye hakisi tonunda tebliğ edildi. Ha, bu konuda herhangi bir itirazım oldu mu? N’ayır...

Yani göz banyosu tabir edilebilecek türden, uluslararası başarıya ulaşmış bir yerli malına, güzel ötesi ve dahi gençten bir yükselen değere itirazımız olabilir mi? N’olamaz...

Mehmet Günsür, önümüzdeki günlerde iki ayrı filmle, sinemalarımızı şenlendirecek. (Şenlik kısmı tamamen lafın gelişidir.)

İtalyan yönetmen Ennio De Dominicis’in yönettiği İtalyan ve -kendisi çok daha farklı sıfatları da hak eden bir şahsiyettir; ayrı- Türk yönetmen Ümit Ünal’ın Anlat İstanbul’uyla...

Şahsen Mehmet Günsür’ü, Roxy’de çalıştığı, Samson modeli saçlarının omuzuna döküldüğü dönemlerden bildiğim ve arkadaşımın kayınbiraderi olduğu için ‘Ah ah elimizde büyümüştü bıcırık’ şeklinde anasım geliyor ama burada aktör gibi bir aktörden, taş gibi bir yetenekten, Allah nasip ederse, çok daha büyük başarılarını göreceğimiz ve sanki biz bu yolda herhangi bir bok yapmışız, çabasında herhangi bir katkımız varmış gibi laf çevireceğimiz bir kabiliyetten bahsediyoruz, dolayısıyla ne kadar istesem de yavşayamayacağım.

Samimi temennimdir: Mehmet Günsür’un yolu açık, şansı bol olsun.

Haricinde: Allah sahibine bağışlasın. Ben bu konuda serinkanlı bir insanmışım gibi davranmaya çalışacak, serin abla taklidi yapacağım. (Ulan yarınlarda bir gün ortaokul kapılarından da toplarlar mı bizi acaba?)
Yazarın Tüm Yazıları